Kamp-1

792 42 1
                                    

Koşarak kaçmak istediği gerçeklerin kucağına düşmüştü Mihrimah. Kafasını yerden kaldırıp kızarmış yanakları ile etrafındaki yüzlere tek tek baktı. Bir sürü asker ona şaşırmış bir şekilde bakarken içlerinde tanıdık simaları da gördü. Bir de kaşları çatılmış birini gördü ki bakışları ile karşılaşmamak için karşısında ona bakarak heyecanla havlayan köpeğe çevirdi bakışlarını.

"Ballı, gel oğlum gidelim." yaşlı köpek boynundan sarkan uzun tasmasıyla yanına koştu. Sessizlik içinde ona bakan adamlara başıyla hafif bir selam verdi. "Kusura bakmayın sizi de rahatsız ettim." sözlerini ağzının içinde mırıldanıp ormanın içine doğru yoluna devam etti. Daha doğrusu etmek istedi. Arkasından gür bir sesle bağıran genç adam daha fazla ileriye adım atmasını engelledi.

"Mihrimah!" aralarındaki mesafeyi koca adımlarıyla hızlıca tüketti Mete. Onlara hala şaşkınlıkla bakan askerlerine ve suratında gevşek bir sırıtışla bakan Gökhan'a seslendi. "Herkes işinin başına! HEMEN!"

Askerler hızlıca çadırlarına doğru yönelirken Gökhan elleri cebinde bir şekilde bakıyordu hala. Bir çaya ve çekirdeğe ihtiyacı vardı. Bu akşam çok eğlenecekti.

Mete ise genç kızın şuan yanında olmasının mantıklı bir açıklamasını duymak istiyordu.

"Mihrimah, bu saatte ne işin var burada?"

"Yok bir işim falan. Gidiyorum ben zaten. Ballı'yı arıyordum." dedi Mihrimah, sabahki karşılaşmalarının anısını unutmak için yürüyüş yaptığını söyleyecek değildi herhalde genç adama.

Metehan karşısındaki inatçı kıza bakıp sabırla konuştu. Zira genç kız sabrını fazlasıyla zorlayacak gibi görünüyordu.

"Bu saatte nasıl gideceksin, orman tehlikelidir. Hem yolunu bulabilecek misin?

Mihrimah sanki dünyanın en saçma sözünü duymuş gibi baktı ve "Ben bu ormanda çocukluğumu geçirdim, asla kaybolmam." dedi. Köpeğini alıp ormana doğru adımlamaya başladı.

"Tamam, sen kaybolmazsın." dedi Metehan, genç kızı bu saatte kim bilir hangi hayvanların olduğu ormana gönderecek değildi. Ama ikna tarzını değiştirmesi gerekecekti. "Ben senin için demedim zaten. Ballı için dedim."

Ballı'nın adını duyunca duraksayan genç kızla doğru yolda olduğunu anlayıp devam etti. "Ballı yaşlı bir köpek biliyorsun. Ormanda kurt da var bir sürü yırtıcı hayvan da. Onlarla kavga edemez."

Mihri gözündeki endişe pırıltılarıyla genç adama döndü. "Zarar mı görür?"

"Evet, zarar görmesini ister misin?"

"Hayır, tabiki."

"Tamam o zaman, benim önerimi dinle."

Mihrimah omuzlarını çökertip etrafına bakındı. Ballı'ya bir şey olmasını kesinlikle istemezdi ama bu kadar erkeğin içinde kalmayı da istemiyordu. Mete'nin önerisini mecburen dinleyeceğini fark etti ve gözlerine bakmadan konuştu. "Neymiş önerin?"

"Bu gece burada kal. Yarın gün aydınlanınca gideriz beraber."

"Bu gece nerede kalacağım?" Mihrimah çekinerek sordu sorusunu. Askerler çoktan çadırlarına girmişlerdi. Büyük çadırlarda gördüğü kadarıyla birden çok asker yatıyordu. Onların yanına giremeyeceğine göre nerede kalacaktı?

"Benim çadırımda kalırsın."

"Ne? Olmaz, hayır!" diyip güçlükle karşı çıkınca Mete açıklamaya çalıştı.

"Ben kalmam çadırda. Tek başına kalırsın. Merak etme."

"Seni yerinden etmek istemiyorum ama."

Metehan sorunun büyük kısmının hallolmasının rahatlamasıyla genç kızı kamp alanına doğru yönlendirip yürüdü. "Sen bunları dert etme."

Ballı'nın tasmasını eline alıp başını okşadı. Kendi çadırına doğru yürürken kampın ortasında yanan ateşi söndürmeye çalışan askere işaret etti. "Adem, bırak kalsın. Ben söndürürüm."

"Peki, komutanım."

Mihrimah çadırın önüne geldiklerine hala içine sinmeyen öneriyle durakladı.

"Ben bu öneriyi beğenmedim."

"Neden?" derin bir nefes alırken sabır çekmeyi de unutmadı genç adam. Bugün hali hazırda olan olayla, yaptıkları tartışma, yoğun geçen eğitimi sonunda günü noktalayıp beynini sadece dinlendirmek isterken hala Mihri'ye bir şeyler anlatmaya çalışmak kendini de yormuştu. Genç kıza bakarken istemsizce de olsa gözlerinin altındaki torbalar bakışlarındaki yorgunluk belli oluyordu.

"Mete, çok yorgun görünüyorsun." dedi genç adama doğru bir adım atarken. Çadırının önüne gelmişlerdi ortamda sadece ay ışığının getirdiği bir aydınlık vardı. Saçlarının kıvırcığı hafif sönmüş olsa da maviliği hala bakiydi. Genç kızın da göz altı torbaları etraftaki loş ışığa rağmen belli oluyordu.

"Sen de yorgun görünüyorsun. Uyumadın değil mi eve dönünce?"

Kafasını olumsuz anlamda sallayıp tekrar bakışlarını genç adama çevirdi. Birbirlerine istemsizce yaklaşmışlar gecenin sessizliği ile uyumlu olarak seslerinin volümünü düşürmüşlerdi.

"Neden uyumadın? Nöbet ertesiydin?

"Uyuyamadım.."

"Seni kıracak bir şey mi-..."

"Hayır, hayır Mete. Ben sadece.. Bana biraz zaman vermelisin. Zihnimi toplamam için."

Mete bakışlarını kendinden oldukça kısa olan kızın bakışlarına değdirmek için başını eğdi. Anlayışla başını sallayıp onayladı. Beklerdi. Neyi ve neden beklediğini anlayamamıştı ama beklerdi.

"Peki kabul, ama bir şartım var. Bu süreçte benden kaçma sen de. " diyip ona kaygıyla bakan kızın ellerine uzandı yavaş bir şekilde. Kızın soğuk elinin yumuşak tenini okşadı. Genç kızın ürpermesini gülümseyerek izlerken arkasından gelen sesle bir küfür mırıldandı ve genç kız elini telaşla çekti.

"Ooo yengeyi ikna etmişsin devrem." Gökhan tabi ki tam zamanında bölmüştü ortamı. Arkadaşına içinden daha ağır küfürler söylerken suratına yapay bir gülümseme yerleştirdi.

"Ne var yine Gökhan?"

"Bu ne sıcaklık komutanım, Mihrimah'a da böyle davranırsan kaçar gider kız." diyen Gökhan tavırlarının ayarını çoktan kaçırmıştı ama arkadaşı ile dalga geçmekten de büyük bir zevk alıyordu.

Mete arkadaşının boş konuşmalarına bir son vermek ve üşümüş gibi görünen genç kızı bir an önce ısıtmak için çadırının fermuarını açtı ve içerisini kontrol etti.

"Gel Mihrimah, uyku tulumu var içine girersen üşümezsin. Sen rahatça uyuyabilirsin kimse girmez merak etme."

"Ama-..  peki sen?"

"İlk defa gece dışarıda kalmıyorum. Beni merak etme."

Genç kız ayakkabılarını çıkarınca içeriye girmesine yardım etti. Fermuarı kapattı ve iyi geceler dileyip yanında hala boş boş konuşan arkadaşını da sürükleyip uzaklaştı oradan.

Kamp yavaş yavaş sessizliğe gömülürken ormanın sesi genç kızın kulaklarıma doldu. Cırcır böcekleri, uzaktan gelen kurtların ulumaları.. sessizlik huzurlu bir şekilde damarlarına işlerken uyku tulumunu açtı ve günü artık bitirebilmenin verdiği huzurla gözlerini kapattı.







Köy, Huzur, SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin