Hatice nine, yer sofrası, soba, ısırgan Güllü,

624 36 7
                                    

Hafif loş köy odasının tam ortasında duran soba çıtırtılarıyla ortamın sessizliğini doldururken evinde olmasını asla tahmin edemeyeceği insanlarla olduğunu fark etti. Yavuz, Güllü, Gökhan her misafirliğe giden çocuk gibi üzerlerindeki çekingenliği atamamışlardı ve ortada duran sobaya bakışlarını dikmişlerdi. Buz gibi olan havayı sıcak hava dalgalarıyla kıran soba, ilginin merkezi olmaktan memnunmuşçasına ortamı ısıtıyordu. Yavuz, şehir hayatının alıştırdığı yaşamının ona getirdiği kaloriferler hatta yerden ısıtmalı sistemler ile  sadece filmlerde gördüğü sobaya büyülenmiş gibi bakıyordu. Güllü onun bu halini gözden kaçırmamış 'daha sonra dalga geçilecekler' listesine eklemişti.

"Mihri kızım yer masasını kur, çay oldu."

Hatice nine içeriden seslendiğinde Mihrimah alışık olduğu hareketlerle sofra bezini sedirlerin yanına serdi ve yer masasını yuvarlayarak getirdi. Ayaklarını tek tek açıp hazır hale soktu. Güllü arkadaşına yardım edip masanın diğer ucundan tuttu ve masayı sofra bezinin ortasına yerleştirdi. Mihrimah'a yaklaşıp fısıldayarak konuştu.

"Bu asker niye burda, işi gücü yok mu?"

"Ne bileyim ben, kendi kendini davet ettirdi zorla. Git mi diyeyim."

Güllü onaylamaz bakışlarla baktı Gökhan'a. Isınamamıştı bir türlü bu adama.

Hatice nine elinde kocaman sini ile mutfaktan çıktığında Mihri hemen ayaklandı. Ama Gökhan ondan önce davranıp yaşlı kadının zorlukla taşıdığı siniyi elinden aldı. "Ninecim niye zahmet ediyorsun bu kadar?" Siniyi dikkatli bir şekilde yer masasına bıraktığında Güllü üzerinde bir sürü yemek olan tepsiyi hiç ağırlık yokmuşçasına taşıyan adama bakakalmıştı. Daha sonra bakışlarının takıldığı yeri, Gökhan'ın üzerindeki ince tişörtten belli olan kasılan kollarını, kendine yediremedi ve hızla mutfağa gitti. "Nine yardım edecek bir şey var mı?"

Kadınlar son eksiklikleri tamamlamak için mutfağa geçtiklerinde Gökhan Yavuz'a yaklaştı. "Eee nasıl gidiyor doktor bey, beğendiniz mi buraları?"

Yavuz ısındığı için mutlu, birazdan yemek yiyeceği için ise daha da mutluydu. "Çok gezme fırsatım olmadı henüz çalışmaktan. Ama havası tertemiz, insanları samimi tek dezavantajı şu soğuk havası."

Gökhan gülümsedi. "Alışkın değilsiniz sanırım soğuğa. Nerelisiniz?"

"Antalya." Gökhan bu cevaba güldü.

"Antalya ilk görev yerimdi. Herkesin hayallerindeki gibi tatil havasında değildi ama cehennem gibi sıcak vardı."

"Sıcaktır, her yerde klima vardır bizim orada. Üstelik kar da yağmaz doğru dürüst."

"Desene kara burada doyacaksın."

Mihrimah elinde çaydanlık minik minik adımlarla geldi ve çaydanlığı sobanın üzerine bıraktı. Ninesi evde ne varsa, elinden ne kadarı geliyorsa hepsini sofraya sermişti. Evine habersiz gelmeleri misafirlerini mahcup hissettirse de Hatice ninenin samimiyeti o utangaçlıklarını yavaş yavaş alıp götürüyordu.

"Hadi yavrum sen çayları koy, oğlum siz de gelin şöyle oturun. Doktor bey oğlum kusura bakma size layık değil ama. Komutan evladım sen sığacak mısın sofraya, hay allah." Hatice nine oturma odasında fazla iri gördüğü adamları sofrasına sığdıramama, doyuramama kaygısı yaşıyordu her anadolu kadını gibi.

"Nine merak etme biz sığarız. Ellerine kollarına sağlık." Gökhan iri bedeninden beklenmeyecek bir çeviklikle yer masasına kurulup sofra bezini dizlerine örttü. Yavuz da Gökhan'a bakıp onu taklit etmeye çalışarak ayaklarını altına alıp yer sofrasına oturdu. Sofrada birbirinden lezzetli yemekler karnının guruldamasına neden olurken sobanın alt kısmındaki kuzinesinden patatesleri çıkarttı Mihri. Miss gibi közlenmiş patatesin kokusu ortama yayıldı ve Yavuz zorunlu hizmete atandığından beri en mutlu halinin bu an- olduğunu düşündü.

Köy, Huzur, SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin