Kendimi değerlerime ihanet etmiş gibi hissettiğim zamanları arkamda bırakıyordum. Çünkü artık vicdanım beni değerlerimle vurmuyordu. Beni katil olmakla suçluyordu. Benim katil olacağımı söylüyordu. Omega'nın hayatta kalma içgüdülerini kullanması gerektiğini kendime daima hatırlatırdım ve vicdanım hayatta kalma içgüdülerimi yanlış kullandığımı, bunu bir fırsata çevirdiğimi söylüyordu. Her seferinde bedenime bir darbe bırakıyordu. O darbe beni yoruyordu.
Omuzlarımda ağır bir yük vardı.
Bu yükü atamıyordum.
Daima yükle yaşamıştım. Ama bir zaman sonra yüklerimi bırakmak istemiştim. Sonra düşünüp kararımı vermiştim. Ben yüklerimi bırakmak istemiyordum. Omuzlarımın güçlenmesini istiyordum. Omuzlarım güçlenecekti ve ben Atlas'a dönüşecektim. Belki Atlas gibi dünyayı omuzlarımda taşımayacaktım ama ağır yükleri sırtlanmaya devam edebilecektim. Zaman geçti. Ben omuzlarımın güçlenmesini bekledim. Omuzlarım güçlenmedi. Ama yüklerim ağırlaştı. Ben engel olamadım. Ve şimdi omuzlarımda koca bir Krallığın Kralına kurduğum komplonun yükü vardı.
Ben bunu hak etmiştim.
Ben ve düşüncelerim bunu hak etmiştik.
Hırsız, ona hayatını değiştirecek teklifi yapan Kralı öldürmeye çalışacaktı.
Hırsız, ona hayatını değiştirecek teklifi yapan Kralı öldürmeye bir adım daha yaklaşacaktı.
Günler hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde akıp geçmişti ve düğün günü gelip çatmıştı. Rex, ikimizin de beyaz bir takım elbise giymesi gerektiğini söylemişti. Ve düğün için beyaz bir takım elbise diktirilmişti. Üzerimdeki takım elbiseye hayranlıkla baktım. Böyle bir el işçiliğini ne görmüştüm ne de duymuştum. Ceketin yakalarındaki dantel işlemeleri ceketi daha zarif gösteriyordu. Üzerimde eğreti duracağını düşündüğüm takımı yumuşatıyor ve zarif bir hava katıyordu. Böyle bir takım elbiseyi böyle bir günde giyeceğimi asla düşünmezdim. Aklımın ucundan dahi geçmezdi.
"Frank çok güzle görünüyorsun," dedi annem. Aynadan ona baktım. Gözleri dolmuştu. Başımı hafifçe omzuma yatırdım. "Anne hani ağlamayacaktın?" dediğimde annem başını sağa sola salladı.
"Ağlamıyorum bir tanem. Sadece gözlerim doldu."
"Düğününde de böyleydin," dedi halam alayla. Ben de sırıttım. Annem ona baktı ve kaşlarını çattı. "Düğünümde ağlamadım," dedi annem. Halam başını salladı.
"Doğru, ağlayan ablamdı. O kadar da düğün öncesi prova yapmıştınız." Annem kıkırdadı.
"Provada da ağlamıştı."
İkisi gülerken odanın kapısı açıldı. İçeriye Georgia ve Cara girdi. Ablamın, Georgia'ya olan bakışlarını hiç beğenmemiştim. Ama Georgia'nın ona asla yüz vermeyeceğini bildiğim için içim rahattı.
"Harika olmuşsun," dedi Georgia. Onun üzerinde mor bir elbise vardı. Saçlarını her zamanki gibi bağlamamış, açık bırakmıştı. Makyajı ile benden daha harika görünüyordu.
"Sen de harikasın," dedim gülümseyerek. Georgia başını sağa sola salladı. Yanıma geldi ve elimi tuttu. "Hayır," dedi içtenlikle. "Senin güzelliğin görülmemiş bir güzellik olabilir." Başımı sağa sola salladım.
"Abartma."
"Abartmıyorum."
"Diğerleri nerede?" dedim konuyu değiştirerek. Eğer biraz daha konuşursa utançtan mahvolacaktım.
"Ah, onlar mı? Dışarıdalar. Şu Diane denilen kadın bildiğin Cyrus'u kendi Omega'sı ilan etti." Kaşlarımı çattım.
"Şaka yapıyorsun?" Başını sağa sola salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL VE HIRSIZ |Omegaverse
AdventureAmacı bir sürüydü. Amacı bir bölgeydi. Amacı ona karşı isyan edenleri yeniden karşısında diz çöktürmekti. Ama en büyük amacı Omegaların da üstün olduğunu kanıtlamaktı. Sürü, bölge, üstünlük... Tüm bunlar onu soyunu devam ettirmek isteyen bir Kralla...