Belirli bir tarih yoktu kimsenin zihninde. Herkes geçmişini unutmuş geleceğe bakıyordu. Bedenlerimizin salgıladığı o kokular ve cinsiyetlerimiz ile toplumda biliniyorduk. İnsanlar kendi içinde üç gruba ayrılmıştı yıllar önce ve toplum şu anki formunu almıştı.
Bir piramit vardı. O piramidin en tepesinde yaydıkları güçlü koku ve fiziksel dayanaklıkları ile Alfalar vardı. Piramidin ikinci kısmında hiçbir koku yaymayan, normal bir insandan farksız olan Betalar vardı. Ve en alt tabakada ise kokuları ile Alfaları saldırgan hale getirebilecek, fiziksel dayanıklılığı düşük, Alfa FEROMONU ile etkisiz hale gelen ve oldukça narin olan Omegalar vardı.
Alfa, Beta ve Omega...
Toplum işte böyle üçe ayrılmıştı.
Sürü hayatı yaşıyordu çağın insanları. Alfalar sürülerin lideri olur, Betaları yardımcıları, Omegaları eşleri yaparlar. Alfalar sürüsünden ayrıldığı anda yeni bir sürü kurabilir. Betalar, daima Alfaların yanında olur. Ama Omegalar... Onlar dışarıdaki dünyada tek başlarına hayatta kalamazlar. Ele geçirilirler, öldürülürler, yok edilirler.
"Carrie, hazır mısın?"
Kulağımda yankılanan ses ile gözlerimi açtım. Karanlık çökmüştü. "Hazırım," dedim. Başımı kütlettim ve silahımı sıkıca tuttum. Bazen güçlü olmak istedikçe bu silahı tutuyordum. Derin bir nefes aldım.
"Bir," dedim yavaşça. "İki... Üç..."
Silah sesi yankılandığında ben çatıdan olanları izliyordum. Burada durup izlemek daha kolay geliyordu ama iş başa düştüğünde tüm sorumluluğu omuzlarımda hissediyordum. Ekip arkadaşlarım çatışmaya girdiklerinde geride durup izlemek bazen can sıkıcı olsa da bir şekilde dayanıyordum ve sıra bana geldiğinde şovumu yapıyordum.
"Carrie saat on yönünü kontrol et," dedi Brendon. Tüfeğin namlusunu saat on iki yönüne çevirdim ve başımı eğdim. Brendon'ın söylediği yeri kontrol ederken bir yandan da dikkatli davranmalıydım. Fark edilmem her şeyi bozabilirdi.
"Duvarın yanında iki kişi, ağaçların arasında bir kişi var," dedim ve namluyu çatışmanın olduğu yere çevirdim. Birkaç kişiyi vurduktan sonra eğildim. Bir keskin nişancı için yaşam saklanmak demekti.
Sürümdeki herkes bölge için savaşırken benim üstüme düşen en büyük görev onları korumaktı. Koruyacaktım. Koruyacaktım ve bu bölgeyi de ele geçirecektik. Boşuna bize Bölge Hırsızları demiyorlardı.
"Carrie! Carrie! Orada mısın?" dedi Delmar. Kaşlarımı çattım. Sesindeki endişe yüzünden kötü olmuştum. "Ne oldu?"
"Kimin bölgesi burası biliyor musun?" dedi.
"Evet," dedim. "Aldığımız istihbarata göre Betaların bölgesi."
"Yanılıyorsun. Binanın duvarında Rory'nin sembolü olan kırmızı kurukafa var." Sertçe yutkundum. Bize yalan söylemişlerdi.
"Toparlanın! Geri çekiliyoruz," dedim ve ayağa kalkmak için tüfeğimi bıraktım. Buradan hemen gitmeliydik. Eğer izimizi kaybettirirsek bizi bulamazlardı.
"Hiç sanmıyorum hırsız."
Olduğum yerde durdum. Arkamdan gelen ses ile sertçe yutkundum. Arkamda biri vardı. Geldiğini nasıl anlamamıştım. Ben... Benim duyularım türüme göre oldukça gelişmiştir ama nasıl oldu da arkamdakinin gelişini anlayamadım.
"Carrie, orada mısın?" Georgia'nın sesi kulaklarımda yankılansa da sesimi çıkaramadım. Yavaşça arkama döndüm. Sanırım yolun sonuna gelmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL VE HIRSIZ |Omegaverse
AdventureAmacı bir sürüydü. Amacı bir bölgeydi. Amacı ona karşı isyan edenleri yeniden karşısında diz çöktürmekti. Ama en büyük amacı Omegaların da üstün olduğunu kanıtlamaktı. Sürü, bölge, üstünlük... Tüm bunlar onu soyunu devam ettirmek isteyen bir Kralla...