2

135 46 27
                                    

Y. A. (Yazarın Anlatımıyla)

Jeongguk'ta Rosé gibi alayla sırıtırken, "Evet seni arıyorum küçük hanım." dedi. Rosé kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü ve, "Ben küçük değilim, okey?" dedi. Jeongguk alayla başını salladı ve arka cebindeki telefonunu eline aldı. "Şimdi şöyle yapıyoruz küçük hanım. Ben arkadaşlarımı arıyorum ve buraya geliyorlar, sende burada uslu uslu bekliyorsun, okey?"

Rosé ise onaylamazca başını salladı. "Hayır," dedi ve arka cebinden çıkardığı sigara kutusunun içinden bir dal çıkardı. Sigarayı dudaklarının arasında sıkıştırdı ve çakmağını aradı bütün ceplerinde. Hayır, çakmağı arabada unutmuştu... "Hey Jeon, çakmağın var mı bebeğim?" dedi Rosé mutsuzluk ile bezenmiş ses tonuyla, dudaklarını büzerek.

"İyi bir oyuncusun." dedi Jeongguk bilmiş bilmiş gülümserken. "Eh, öyle derler." dedi Rosé omuz silkerken. Rosé sigarasını yakamadığı için dudaklarını büzerken kol saatine bir bakış attı. Son beş dakika... diye iç geçirdi.

Taehyung, Jeongguk'u arayıp nerede olduklarına dair bir konum bilgisi aldıktan, ve bunun üzerinden beş dakika geçmesinden sonra Rosé, artık sürenin dolmuş olacağını düşünerek ve umarak yakamadığı sigarayı yere attı. "Süre doldu Jeon." dedikten sonra yan bir gülümseme sundu.

"5.. 4.. 3.. 2.. ve 1!" diye mırıldandı Rosé. O an, onu gören herkes Rosé'nin bir deli olduğunu, aklını kaçırdığını düşünebilirdi.

"Ne- ne oluyor?!" dedi Jeon gizlemeye çalıştığı fakat gizleyemediği telaşıyla. Fakat o soruyu yanıtlayan, Rosé'nin belinden çıkartıp, tek bir deneme sonucunda ateş ettiği ve Jeon'u kolundan vurup, bayıltmasını sağlayan o küçük silah olmuştu.

Rosé, Jeon'un yerde bilinçsiz yatan bedenine doğru adamladı. Bacaklarını hafif kırarak yere eğildi ve Jeon'un ceketinin ceplerini karıştırdı.

Sağ cebinden telefonu ve cüzdanı çıkarken, sol cebinden bir çakmak ve kimliği çıkmıştı. Rosé çakmağı ve telefonu aldıktan sonra yine yavaş ve küçük adımlar ile orayı terk etti.

Arabasına doğru yaklaşırken, sigara paketinden bir dal daha çıkartıp dudaklarının arasına sıkıştırdı ve Jeongguk'tan ödünç(?) aldığı çakmak yardımıyla sigarasını yaktı. Arabasının önüne gelince çakmağı rastgele bi' yere fırlattı ve arabasına bindi.

---

Jeongguk, ensesinden başlayıp başına vuran o ağrı ile gözlerini hafifçe açtı. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu, birde üstüne şimdi kolundaki hafif uyuşukluk ve ağrı da eklenmişti. Jeongguk ayağa kalkmak için büyük bir çaba gösterirken ağrıları yüzünden alt dudağını dişleyerek inledi.

Ceplerini karıştırmaya başladı, önemli olan tek şey telefonuydu şu anda. Ve o önemli olan tek şeyde yoktu!

Jeon sessizce bir küfür mırıldandıktan sonra ana yola doğru ilerledi savsak adımlarıyla. Hâlâ daha başı dönüyordu. O sırada ana yolda dört tane siyah araba durdu. Hepsi BTS'e aitti arabaların. Jeon onları görmesiyle kocaman gülümsedi ve kendine doğru gelen Namjoon'a bıraktı kendini.

"Jeongguk iyi misin?" diye sordu Jimin endişeyle. Sanırım gruptaki en masum ve sıcakkanlı kişi Jimin olabilirdi. Jeongguk, zorla kendini gülümsemeye zorlarken, "İyiyim, sadece başım ağrıyor. Ve Rosé, o kaçtı..." dedi.

Seokjin bir sinirle, "Ne demek kaçtı ya? Nasıl baş edemezsin bir kadınla?!" diye yükseldi. Pekâlâ şuan, evdeki ile şu anki Seokjin aynı kişiler mi diye düşünebilirsiniz.

Taehyung ise Jeongguk'un iyi olduğuna kanaat getirince, "Asla ama asla bir kadını hafife alma. Özellikle böyle bir kadını asla hafife alma Seokjin." dedi. Seokjin, bozulmuş bir yüz ifadesiyle omuz silkerek arabasına doğru ilerledi.

"Her neyse, Jeongguk sen Jimin ve Yoongi ile hastaneye git, bir serum filan taksınlar bu böyle olmaz. Sonra da havalimanında buluşalım. Geç kalan olursa, ne olacağını hepiniz iyi biliyorsunuz." dedi Namjoon otoriter konuşma tonuyla. Yoongi, "Jimin ve Jeongguk beraber gitsinler. Benim başka bir yere gitmem gerekiyor. Geç kalmam merak etmeyin." dedi ve oradan ayrılan ilk arabanın sahibi oldu.

Namjoon'da çok fazla durmadan gözden kaybolurken, ortada sadece dörtlü kalmıştı. "Hadi Jeon gidelim." dedi Jimin ve Jeongguk'un koluna girip onu da kendi arabasına bindirdi. Hoseok ise Taehyung'un omzunu patpatladıktan sonra onun arabasına bindi.

Jimin, Jeongguk'un rahat olduğundan emin olduktan sonra sürücü koltuğuna geçti ve kemerini bağladı. Anahtarları, kontağa takıp sağa doğru çevirip arabayı çalıştırdı. En yakın hastaneye gidip Jeon'u bırakacak ardından Yoongi'nin yanına gidecekti. Çünkü Yoongi'nin nereye ne amaçla gideceğini biliyordu. Oraya gidip ona engel olması şarttı. Çok geçmeden hastaneye varmışlardı Jimin ve Jeongguk.

Jimin Jeongguk'un işini hallettikten sonra hastaneyi terk ederek arabasına tekrar binmişti.

Jimin hızlıca yolları aşarken, anayoldaki tek araba olma özelliğini ondan alan bir araç belirdi yanında. İçi gözükmüyordu çünkü camları full siyahtı. Jimin'de çok meraklı biriydi. Yan taraftaki mercedes arabayı Jimin'in arabasının önüne doğru kırınca Jimin, ister istemez ani frenle durmak zorunda kaldı.

"Siktir ya!.. Kim ki bu şimdi!" diye isyan ederek torpidodaki silahını alıp arabadan indi. Yolunu kesen arabadan, hâlâ kimse inmemişti. Jimin temkinli adımlarla öylece durmuş siyah arabaya doğru ilerlerken, bir anda kapı açılmış içinden bir kadın inmişti. Sarı saçlı bir kadındı bu.

"Hanımefendi arabanızı arabamın önünden çekerseniz çok sevinirim. Acelem var benim." dedi Jimin silahı kadın görmeden cebine tıkarken. Sarı saçlı kadın, "Oh, üzgünüm bayım ama bunu yapamam." dedi yalandan dudaklarını büzüp başını hafifçe sağa doğru yatırarak.

"Ne demek yapamam?" dedi Jimin hafifçe sinirli çıkmasına engel olamadığı sesiyle. Sarı saçlı kadın, "Korece konuşmuyor muyum ben? Dedim ya 'ya-pa-mam' anlamıyor musun Park Jimin?" dedi. Jimin'in bu sarı saçlı kadının adını nereden bildiğini düşünmeye zamanı kalmadan kadın yani Rosé, elindeki silahı Jimin'e doğrultmuş ve çoktan ateş etmişti. Jimin acıyla inleyerek, sırtüstü yere uzanmıştı.

"Merak etme civciv çocuk, ölmeyeceksin. Sadece yarım saat baygın kalacaksın. Birde ben şu telefonu alayım şekerim. Zaten sen ölürsen, huysuz sevgilin de beni öldürür," dedi Rosé kendi kendine konuştuğunu bilerek.

Jimin'in de telefonunu aldıktan sonra kendi telefonunu arabasından alıp geldi ve Jimin'in fotoğrafını çekip galerisine kaydettikten sonra telefonunu kapatıp arka cebine koydu. "İyi uykular civciv çocuk." dedi ve mercedesine binerek gözden kayboldu sarı saçlı kadın...

Arabasıyla biraz uzaklaştıktan sonra bir köşeye çekip arabayı durdurdu Rosé. Telefonunu çıkardı ve Jimin'in telefonunun rehberine girip bir göz attı. 'Sevgilim' ve tonlarca kalplerle kaydedilmiş numaraya tıklayıp, çıkan numarayı kendi telefonuna kaydettikten sonra, yaklaşık on dakika önce çektiği galerisindeki Jimin'in baygın -aslında ölü gibi duruyordu fotoğrafta-  fotoğrafını attı bu numaraya.

Bakışlarını telefonundan çekti ve dikiz aynasından kendine baktı. "Şimdi kudur Min Yoongi, sevgilini elimde san, ayağıma gel." dedi Rosé alayla gülümseyip aynadan kendine bakmaya devam ederken.

Rosé arabasının bagajında tuttuğu şarap şişelerinden birini almak için arabadan indiği sırada, ormanlık alanda olduğu için etraftaki çalılıklardan bir ses duydu. Filmlerdeki gibi bir hışırtı değildi bu, bildiğin bir adım sesiydi bu ses. "Hadi ama... her kimsen çık boşa vakit harcama," dedi Rosé.

Hışırtılar bir zaman sonra susunca Rosé bıkkınlıkla çalılığa ilerledi ve silahını oraya doğrultup bir el ateş etti. Çalılığın arkasında her ne varsa yaralanmıştı ne de olsa. Rosé buna dayanarak korkmadan çalılığın arkasına geçince, az önceki, yaptığı şey için kendine kızdı. Çünkü çalılığın arkasında yalnızca küçücük bir tavşan yavrusu vardı.

"Oh, küçük şey seni.. ne işin var orada?" diye kendi kendine mırıldanarak yaraladığı tavşanı avucu arasına aldı Rosé.

Rosé her ne kadar insanların gözünde acımasız bir katil imajı çizmiş olsa bile, aslında o masumlara zarar veremeyen, devletin ve polislerin sağlayamadığı adaleti sağlamak isteyen bir kadındı o...

(Düzenlenmiştir!)

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin