22

80 35 37
                                    

R. A.

Hwasa'dan haber beklerken bir yandan da boş durmamak için depoya sürdüm arabayı. Depoda beni bekleyen bir deneme tahtam vardı sonuçta. Daha fazla bekletmeyelim ama değil mi? Arabayı deponun önüne gelince dururdum ve indim. Kapıları kilitleme gereği duymadım, kabanımı alıp deponun içine girdim. Deponun ortalarında, bir sandalyeye sıkıca bağlanmış Jin-soo'yu görmemle beraber yüzümde bir sırıtış oluşmuştu.

"Jin-soo! Ben ne dedim sana aşkım? Neden kendini kollamıyorsun ki?" diye mırıldanarak Jin-soo'nun bağlı olduğu sandalyenin arka tarafında kalan masanın yanına ilerledim. Üzerinde türlü türlü işkence eşyaları vardı. Benim en sevdiğim de bıçak takımıydı, orası ayrı. "Ne yaptın bakalım görmeyeli?" Bilerek alaya alıyordum onu, onun herhangi bir insan olduğunu, hiçbir üstünlüğü olmadığını gösteriyordum. "Ama ya, niye konuşmuyorsun kii?"

Dudaklarımı büzerek şirin olduğunu tahmin ettiğim bir yüz ifadesiyle yavaşça adımlayarak Jin-soo'nun karşısına bir sandalye çektim. Sandalyeye ters bir şekilde oturup, kollarımı sandalyeden sarkıttım. "Ben konuşmayı severim. Seni sonsuza kadar da dinlerim. Yeter ki konuş aşkım!" Neşeli bir ses tonuyla kendi kendime söylenirken, Jin-soo'nun gözlerinin içine baktım. "Ama konuşmayanlardan da hiç haz etmem." Sesimi az öncekine kıyasla çok daha sert ve kalın çıkardım. "Bana bak, benim sağım solum belli olmaz. Tersim çok pistir ona göre."

"Şimdi.." diyerek sandalyeden kalktım ve az önceki masaya ilerledim. "A-aa, bir şey söylemeyi unutuyordum az kalsın! Aslında böyle işler için asla elimi kirletmem ama.. senin için değeceğini düşünüyorum. Umarım canın tatlı değildir Jin-soo. Çünkü eğer ki canın tatlıysa, vay hâline.." Masanın üzerinde gözlerimi gezdirirken, üzüntüyle dudağımı büzdüm. "Bunlar sana layık değil. Hmm, ben sana layık olan daha başka şeyler biliyorum."

Masadan ve Jin-soo'dan oldukça uzaklaşarak deponun diğer ucunda bidonların içinde biriken benzinlere göz gezdirdim şimdi de. Şey, depo zaten oldukça eskiydi, yıpranmış ve kötü kokuyordu. "Biliyor musun Jin-soo, depo çok eski. Ayrıca çok kötü kokuyor. Ve A'dan Z'ye bir tadilat hak ediyor. Fakat, ben bu eski depoya o kadar fazla para vermeyeceğim. Yeni bir depo bulmak daha mantıklı. Eh, burayı böylece bırakmakta aptallık olur. Polis filan basarsa, BOM! Tak diye içeri atarlar beni. Bu yüzden bende diyorum ki, acaba hazır sende buradayken iki güç birleşipte şu depoyu ateşe mi versek yaa?"

Bidonların içindeki mavi, üzerinde ünlem işareti olan şişelerden üç tane aldım. Depo çok büyük değildi, ikisini deponun her tarafına gelecek şekilde rastgele boşaltsam, diğerini de Jin-soo'nun bedenini yakmak için kullanabilirim. Ama her şeyden önce ilk olarak cebimde duran ve hafiften ezilmiş olan sigara paketinin içinden bir dal çıkartıp dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Cebimdeki, az sonra bütün depoyu ateşe verecek küçük çakmağı da çıkartıp sigarayı yaktım ve çakmağı kısa bir süreliğine cebime geri koydum. Şişeleri alarak Jin-soo'ya doğru, savsak adımlar ile ilerlemeye başladım. "Uslu bir kedicik ol, tamam mı?"

Bir şişeyi Jin-soo'nun bağlanmış olduğu sandalyenin ucuna bıraktım ve diğer ikisiyle birlikte bütün depoyu turladık. Tekrar Jin-soo'nun yanına gelince elimde hiçbir şey yoktu. Beş dakika önce bıraktığım şişenin kapağını açtım ve başımı sağ tarafa hafifçe eğerek tatlı bir ifadeyle Jin-soo'ya baktım. "Ölmeden önce tanrıdan bir dileğin var mı? Ahm, ya da benden? Çünkü şuan ölümünü yöneten o küçük ip, benim parmaklarımın arasında bebeğim. Ayrıca sana gösterdiğim bu torpili de unutma, ne de olsa Rose'nin elinden gebermek herkese nasip olmaz.."

Birkaç adım gerileyip, ellerimin arasındaki şişeyi gözümü kırpmadan Jin-soo'nun başından aşağıya boşalttım. Şişenin içindeki sıvı tamamen bitince geriledim ve ellerimi arka cebime soktum. "Tüh, yazık olacak bu güzelliğe." diye kendim kendime mırıldanmıp sağ elimle cebimdeki çakmağı çıkardım. Kapağını açıp, tek denemede yaktım. Bir süre ateşe baktım. "Hayat ne garip değil mi? Tam mutlu oldum, her şeyden kurtuldum, sıyrıldım derken BOM! Bir an katil olduğunu iddia eden bir kadın, çıkıp geliyor ve o hayatını boka çeviriyor. Her neyse, dediğim gibi konuşmayı sevsem bile şimdilik bu kadarı yeterli. Yeryüzündeki cezanı ben kestim, umarım diğer dünyadaki cezanı da Tanrı, en ağır bir şekilde keser."

Zaten yakmış olduğum çakmağı önümdeki, bana 'yapma, yalvarırım' der gibi bakan ela gözlerin sahibine fırlattım. Anında alev alan bedenle, bütün depoyu dolduran acı çığlıklar, o an cani bir psikopat gibi kulağıma en güzel melodiymiş gibi geldi. Alev alan beden, tahminimce üç dakika, elli iki saniye sonra bütün depoyu kendine benzetecekti. Karısını, gözünü kırpmadan öldüren bedeni orada o acı çığlıklarıyla yanlız bırakıp alev alan depodan çıktım. "Ah be depo, senin ne suçun vardı ki?"

Arabaya binince telefonumu çıkardım ve Hwasa'nın isminin üzerine tıkladım. Telefon çalıyor, fakat açan olmuyordu. Tekrar ve tekrar aradım, yine açan yoktu. Zaten kontakta takılı olan anahtarı çevirip arabayı çalıştırdım. Başına bir iş gelmediyse Hwasa'nın şu anda telefonumu açması gerekiyordu. Eğer açmıyorsa.. "Başına bir iş geldi demektir!" Arabanın direksiyonuna asıldığım gibi gaza da bastım aynı zamanda. Eğer başına bir şey gelirse bu benim yüzümden olacaktı! Çünkü kahretsin ki ben onunla tanışmadan önce, hayatını gayet temiz yaşayan bir bilgisayar mühendisiydi! Onu bu kirli işlere ben sokmuştum, zorlamıştım! Acemiydim o zamanlar, tehdit etmiştim Hwasa'yı.

"Ben.. o zamanlar silahı tutup Hwasa'nın kafasına dayayan elimi sikeyim! Ama hayır! Eğer ki o masum kızın başına benim yüzümden bir şey gelirse, işte o zaman hiç istemeyeceğim biri olmaktan da çekinmem. Sıktınız artık! Masum insanları sırf benim için çalıştığını bildiğiniz için öldürmeniz canımı fazlasıyla sıkmaya başladı!" Kendi kendime konuşmaya arada küfürler yağdırmaya devam ederken, zaten depoya çok uzak olmayan evin önüne geldiğimi bile fark etmemiştim. Eğer biraz daha fark etmemiş olsaydım, geçecektim! Arabayı boş gördüğüm bir yere park ettikten sonra bir hışımla indim. Öyle ki nasıl oldu da bu kadar çabuk Hwasa'nın evinin kapısının önüne geldi, onu bile anlamamıştım.

"Hwasa!" Kapıyı yarınım yokmuş gibi yumruklayarak bir yandan da sesleniyordum ki, beni başka biri sanmasın. Kapıyı öyle bir yumrukluyordum ki, korkup açmayadabilirdi. "Hwasa içeride misin? Kahretsin ya, kahretsin!! Sikeyim hepinizi!" Hwasa'nın evinde olmadığını anlayıp neredeyse pes etme raddesine gelince gözlerimin hafiften buğulanmaya başladığını fark ettim. Hadi ama! Ağlamak istemiyorum. "Chaeyoung?" Hwasa'nın ev sahibi olan kadının sesini duymamla ona doğru dönmem bir olmuştu. "Hwasa için gelmiş olmalısın. Üç saat önce dört tane izbandut kılıklı adamlar geldi, zorla götürdü ablanı.."

Bu kadardı işte, benim de sınırım bu kadardı. "Üç saat değil mi?" Onay alınca alt dudağımı dişlerimin arasına çekip ısırdım. Bittiniz siz amına koyduğumun çocukları. "Teşekkür ederim Bayan Min." Karşı bir dönüt almayı beklemeden binadan çıktım. Eve girmem gerekiyordu fakat bende yedek anahtar yoktu. Bayan Min'in evine girdiğinden kesinlikle emin olunca tekrar girdim apartmana. Hwasa'nın kapısının önüne gelince, birkaç adım geriledim. Kapıyı kırmak kolay olurdu, zaten çürük ve eski bir kapıydı. Hatta Hwasa kapının gıcırdamasından dert yanardı son zamanlarda.

Kapıyı büyük bir kolaylıkla kırdıktan sonra, gözlerimi evin içinde gezdirince derin bir nefes verdim. "Piçler, nasıl da dağıtmışlar etrafı!" Yerdeki cam parçaları, tahta kırıklarına basmamaya özen göstererek Hwasa'nın odasına girdim. Burasının da koridordan pek bir farkı yoktu. Hwasa'nın bilgisayarını saklamış olacağı her yere, en ince ayrıntısına dikkat ederek baktım. Lanet olsun hiçbir yerde yoktu siktiğimin bilgisayarı!

Çömeldiğim yatağın altından kalktım ve pencerenin önüne doğru adımladım. Alt dudağımı gerginlikle kemirirken, ellerimi saç diplerime geçirip acımasızca çekiştirdim. "Yemin ederim, yemin ederim ki eğer Hwasa'nın başına benim yüzümden bir iş gelirse.. İşte o zaman kendimi asla affetmem, sizin de o çok mükemmel(!) hayatınızı boka çevirmekten asla ama asla çekinmem!"

----------

misafir gelmeden önce bir özür bölümü dkoxocofo

misafir geldiği için bugün bir daha bölüm gelmeyebilir belki emin değilim

neyse bysss

👋🏻❤️💜👌🏻

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin