19

90 36 48
                                    

R. A.

"Evet, evet öyle unnie. Az önce Seul'e giriş yaptım. Zaten yapar yapmaz da seni aradım. Ha? Hee evet, gidecek bir yerim yok henüz. Evet, sana geleceğim." Taksi beklerken yanımda benimle beraber bekleyen kadının telefon konuşmalarına istemsizce şahit oldum. Bangtan'ın elinden kaçtığım çoktan bütün kanallarda yayınlanmış, fotoğrafımı da koymuşlardır bile. Fakat ben, sanki umrumda değilmiş gibi burada diğerleri gibi sakince taksi bekliyordum. Ya da öyle gözüküyordum..

Cebimdeki telefon tekrar titreyince sırıttım. Şu hayatımda, o ana kadar işine bu kadar aşık birini görmemiştim, tabii Hwasa'yı tanıyana kadar. Bu bildirim bana, Hwasa'nın bütün bombaları hazır ettiğini söylüyordu. Gülümsemeye devam ederken, uzaktan az az gözükmeye başlayan taksiyi durdurdum ve bindim. "Nereye gideceğiz?" diyen taksiciye, "Sen sür, ben yolu tarif edeceğim sana." deyip, telefonumu cebimden çıkartıp arkama yaslandım.

Çok uzun sürmeyen bir taksi yolculuğu sonunda Hwasa'nın beni beklediği deponun yakınlarında indim. Tabii buralar az da olsa ormanlık alana girdiği için, taksicinin dikkatini çekmemişte değildi. Fakat bir şey demeden ben inince gitmişti. Bende taksicinin iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra, aksi yöne doğru yürümeye başladım. Depo çok uzak değildi fakat yakında değildi.

Yaklaşık beş-on dakika yürüdükten sonra depo görüş alanıma girince tekrar gülümsedim ve durdum. Ellerimin âyalarını dizlerime yaslayıp eğildim, biraz soluklanmaya başladım. Aslında düzenli bir şekilde buraya gelirdim ve bu kadar da yorulmazdım hiçbirinde. Fakat şuan sanki ilk defa bu kadar çok yürümüş gibi yorulmuştum. Ya da yol, uçak ve uykusuzluğun getirdiği yorgunluk ile harmanlanan, yürüme yorgunluğuydu bu.

"Hwasa?!" diye seslendim deponun içine girince. Geri dönüt alamamak beni ne kadar tedirgin etse de yine seslendim. "Hwasa! Neredesin?" Daha sonra görüş açıma giren beden ile derin bir nefes verdim. "Bir an yoksun sandım. Gerçekten gidiyordum!" Hwasa, bu dediklerim ona komik gelmiş olacak ki, çok abartmadan kısa bir kahkahanın ardından söze girdi. "Tepkini merak ettim. Silahına sarıldığını gördüğüm an, saklandığım yerden çıktım. Belli olmaz, şimdi, bana sıkarsın filan."

"Valla elimin silaha doğru gittiğini fark etmemişim. O kadar dalgınım yani." diye mırıldandıktan sonra gözümü kapatan perçemlerimi kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra, her katil gibi bende ciddi ve sert bir surat ifadesine büründüm. "Her neyse, yeter bu kadar gırgır şamata. Asıl işimize odaklanmalıyız artık. Bombalar nerede? Adamların konumlarını buldun mu?" Hwasa da benim gibi ciddi bir surat ifadesine bürünmüş yüzüyle, elinde tuttuğu kağıtlar ile yanıma geldi. Daha sonra parmağıyla bir yeri işaret ederek konuştu.

"Bombalar şu kutuların içerisinde. Bu kağıtlarda ölmeyi hak eden piçlerin adresleri, güncel konumları ise telefonumda kayıtlı. Sana da atarım istersen. Yapmamız gereken tek bir şey kaldı, o da adamların arabalarına, evlerine vesaire bir yerlerine bombaları takmak. Fakat, diğer masum insanların sıfır zararla kurtulmalarını nasıl sağlayacaksın? Seni yargılamıyorum, sorgulamıyorum. Eminim ki böyle bir planın varsa, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş, planlamışsındır sen."

Derin bir nefes verip konuştum bende. "Evet, herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm. Bu planda bir hata olup olmadığına çok dikkat ettim, çok inceledim. Ben ne bir hata buldum, ne de bir eksik. Sadece.. Biraz fazla kol gücü ve beyin istiyor. O kadar." Hwasa, dediklerimi düşünür gibi bir yüz ifadesine bürününce bende içinde bombaların olduğu kutulara ilerledim. "Bir adamı öldürecek kadar güçlü. Ayrıca tek bir tetikte patlayacak kadar da güç bir sistemi var. Ama ben çözdüm. Şuan bombaların kontrolü bizde, telefondan kontrol edebilir, patlatabilirsin fakat.. dediğim gibi masum insanlar peki?"

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin