23

76 37 12
                                    

R. A.

Arabayı, uzun zamandır gelmediğim mekanın önüne park ettim. Burası; büyük iş adamlarının, mafyaların, katillerin, baronların ve daha nicesinin birleştiği, toplandığı kirli bir mekandı. Dışarıdan bakılınca her ne kadar çeşit çeşit avize, lamba ve benzeri şeyler satıyormuş gibi gözükse bile öyle değildi. İçeri girince, koridorun sonlarında küçük, gizli ve fark edilmeyecek kadar mükemmel gizlenmiş bir kol var. Orayı kendine doğru çekip bırakınca, işte o gizli ve tehlikeli oda açılıyordu. Ben şu an buradaydım çünkü, Hwasa'yı çok yüksek bir ihtimalle kaçırmışlardı. Ve bunu kimin yaptığını da az çok tahmin ediyordum. Amacım buradan yanıma birkaç iş adamı, mafya çekip Hwasa'yı o piçlerin elinden kurtarmaktı. Şu durumda siktiğimin dosyaları umrumda bile değildi.

"Ooo, Bayan Park! Sizi buralarda görmeyeli uzun zaman oluyor." Jung Woo'nun yandaşı, sağ kolu olan Chris alayla yüzüme bakarak söylenince acımasız ve katran karasına bulandığını düşündüğüm gözlerimi onun, mavi gözlerine diktim. "Kes zırvalamayı! Jung Woo ve diğerleri buradalar mı?!" Sesimi olabildiğince alçak tutarak, dişlerimin arasından tıslayarak, sinirle konuşmuştum. "Tabii ki buradalar. Şöyle, içeri geç. Hazır kimse yokken, acele et."

Onun dediğinin zıttını yapmak istediğim için, ellerimi siyah kot pantolonumun dar ceplerine soktum ve ıslık çalarak az önce bahsettiğim kolun olduğu köşeye ilerledim. "İyi ki, iyi ki acele et dedim!" Arkamdan söylenerek giriş kapısını telaşla kontrol eden Chris'in yüzü, görülmeye değerdi fakat onun sinirle harmanlanmış yüzünden daha önemli konularım vardı. "Rose! Hoşgeldin!" Buradaki en sevimli, tatlı ve farklı olan kişi, koşarak yanıma gelmiş ve mükemmel gülümsemesini sunmuştu. "Hoşbuldum, Jennie." Gülümsemesine karşılık verdim ve, onun yönlendirmesine gerek durmadan artık aşina olduğum yollardan ilerlemeye başladım.

Mağazanın altında küçük bir geçit vardı, bu geçit bu mağazayı diğer mağazaya bağlıyor, böylece diğer mağazadaki 'Kirli Masa' olarak adlandırılan odaya geçiş sağlayabiliyordunuz. Ve bu... Hatrı sayılır derecede zekilikle hazırlanmış bir sistemdi. Hayran kalmamak imkansızdı diyebilirim. Jennie, Jung Woo tarafından Bagtan grubunun içine sızdırılmış ajanlardan biri. Dikkat çekmemesi için yaklaşık sekiz yıldır o grubun yanında kalan Jennie'yi görmeyeli cidden çok uzun zaman olmuştu. Şimdi diyeceksiniz ki; Jisoo da mı ajanınız? Hayır, değil. Jisoo, tehdit yoluyla Jennie'nin dikkat çekmemesi için gönderilmiş bir yem. Eğer ki BTS, Jennie'yi yakalayacak kadar bilgiye sahip olursa Jisoo kendini öne atarak, kendisinin Jung Woo ve ekibi tarafından aralarına zorla sızdırılan bir ajan olduğunu söyleyecekti.

İnce uzun yollardan iki kişi geçmez çok zor olduğu için, Jennie arkamdan geliyordu. "Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Gerçi Jisoo'dan duyduğum kadarıyla bir kere bile olsa BTS'in eline düşmüşsün. Nasıl kaçtın peki? Zor olmadı mı?" Kaçmam için silahını, anahtarlarını ve kimseye söylemeyerek kullandığı telefonunu veren Yoongi sayesinde kaçma anılarım, zihnimde tekrar canlanırken elimde olmadan gülümsedim. "Birileri yardım etti diyelim." diye mırıldandım ve karşıma çıkan kapıyı, büyük bir gürültüyle açtım. Bilerek gürültü çıkarmıştım. Çünkü benim geldiğimi bilmelerini istiyordum.

Kapıyı ardına kadar açıp geçtim ve Jennie'nin girip girmediğine bakmadan ilerlemeye başladım. Tavana ve köşelere bağlanmış veya konulmuş hoparlörlerden yükselen, kirli kelimelerin yüz gösterdiği müzik eşliğinde kimseyle göz teması kurmaya gerek duymadan Jung Woo'nun odasına ilerledim. Kapıyı çalmadan açtım ve içeri enerjik olmaya çalışarak bir giriş yaptım. "Selaaaam! Yine ben."

Geldiğime şaşırmadığı belli olan Jung Woo'nun yüzünde gün gibi belli olan öfke ve siniri fark edince kaşlarımı çatarak, hızlı adımlarla deri koltukların olduğu yere ilerledim. Rahat bir pozisyonda oturduktan sonra bakışlarımı Jung Woo'nun somut olsa ateş fışkıracak gözlerine çevirdim. "Neler oluyor?" diye fısıldadım. Yüksek sesli konuşmaya gerek yoktu, sadece ikimizin nefes seslerinin ve de duvardaki saatin çanlama sesleri dışında hiçbir sesin hüküm sürmediği bu odada. "Konuşacak mısın artık?!" Elimde olmadan yüksek çıkarttığım ses tonumdan sonra boğazımı temizleyerek, gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. Bu işlemi Jung Woo'da sakinleşmek istermiş gibi yaptı ve sonunda lanet olsun ki sonunda konuşmaya başladı!

"Hwasa. O nerede?" Sert sesiyle sanki, 'Bir kere soracağım, dürüst ol' der gibiydi. "Bende o yüzden geldim ya zaten! Hwasa'yı kaçırdılar, yani ben öyle düşünüyorum. Senden on, bilemedim yirmi kişi istiyorum. En iyilerinden, en eğitimlilerinden ve en acımasızlarından on veyahut yirmi kişi. Ayrıca biraz silah, bıçak ve araba da istiyorum. Ve de par-" Taramalı tüfek gibi hiç nefes almadan konuşmaya devam ederken Jung Woo, gereğinden fazla sert tuttuğu sesiyle tekrar bağırarak konuşmuştu. "Siktiğimin planın yüzünden, en çok güvendiğimiz hackerlardan biri olan bir kadın, şu an senin, sırf senin sikik planın yüzünden kayıp! Bunun telafisi olmaz Park Chaeyoung!"

Yüzüne inanamayarak biraz da saf bir şekilde bakmaya devam ediyordum. "Yanılıyorsun! Eğer o istediklerimi verirsen, bir gün hatta yirmi saat içinde Hwasa yeniden evinde, güvende olur. İnan bana, inan bana ben senden daha çok kızgınım kendime! On tane ajan ve tam donanımlı beş CIA ajanı istiyorum senden! Elin kolun uzun senin, bir sekilde istediklerimi yerine getirirsi..-" Yine ve yine sözümü kesmişti! "Siktir git buradan Rose! Artık senin arkanda Jung Woo diye biri yok! Artık senin arkanda koca bir şirket yok! Ne bok yiyorsan, kendi başına ne bok yiyorsan yemeye devam edebilirsin. Fakat eğer ki, eğer ki bir hafta içinde Hwasa'nın canlı bedenine ulaşamaz isem, işte o zaman şirketimin o çok istediğin ajanların ve benim, en çokta benim gerçek yüzümle karşılaşmak zorunda kalırsın! Şimdi siktir gi..-"

O, hiç durmadan bana, benim umutsuz vaka olduğumu yüzüme acımasızca vurarken, aniden patlayan silah sesiyle elimde olmadan irkildim. Lanet olsun! Silah patlamış, Jung Woo'nun iki kaşının tam ortasına isabet etmişti! Hâlâ patlamaya devam eden silah sesleri beni kendime getirirken, acele ederek Jung Woo'nun yanına ilerledim. Masayı yan devirip kendime kalkan olarak kullanırken, Jung Woo'yu oturduğu koltuktan kaldırıp yere yatırmıştım.

Alnının ortasına kurşun yiyip de yaşaması zaten imkansızdı. Yine de bir umut yaşayıp yaşamadığını kontrol etmiş, olumsuz bir dönüt almıştım. Ölmüştü! Tanrım, ben o olmadan nasıl Hwasa'yı kurtaracaktım?! Kahretsin! Pantolon ve kemerin arasına sıkıştırdığım silahımı çıkartıp, temkinli adımlarla Jung Woo'nun odasından çıktım. Silah sesleri kesilmişti. Ve Tanrım, her yer... Hemde her yer kan gölüne dönmüştü. Bunlar her kim bilmiyorum, ama amaçlarını çözmeye başlamıştım.

Beni yanlız bırakmaya çalışıyor, bana yardım eden herkesi öldürüyorlardı. Beni en sona bırakacaklardı. En son beni öldüreceklerdi. Akıllarınca bana destek çıkan, güç kaynaklarımı gebertip, beni yanlız kıstıracaklardı. Tabii, onların sikik planlarına göre bende bu süre zarfında elim kolum bağlı, sevgilisinden ayrılıp depresyona giren kızlar gibi bekleyecektim. Ha, ha! Silahı eski yerine geri taktım ve Jung Woo'nun odasına geri döndüm. O ölmüş olabilirdi, ölürse ölsün umrumda da değil gerçi. Fakat ben, onun imzasıyla bütün dünyadan istediğim kadar adam getirtebilirdim. Bütün çekmecelerini darmadağın edip, sadece bir kağıt aramıştım. Jung Woo'nun imzasının geçtiği küçük bir kağıt ya!

İstediğim her şeyi bulmam, yaklaşık bir saatime mâl olmuştu. Fakat değişmişti, bu bulduklarım sayesinde Hwasa'yı kim olduklarını henüz öğrenemediğim adamların ellerinden kurtaracaktım. Ne olursa, neye mâl olursa olsun, Hwasa en geç bir günde yanımda, koltuğunda oturup yine beni dikkatsizliğimden dolayı azarlarken bir yandan da benim için istediklerimi yapmaya devam edecekti.

----------

öncelikle bir şey söylemek istiyorum
belki sizi sıkıyorumdur, belki de bölümleri gereksiz uzattığımı düşünüyorunuzdur eğer gerçekten bunları düşünüyorsanız söyleyin lütfen

son olarak iki şey daha var
biri bölümlerin kafamdaki plana göre hareket etmemesi belki bu yüzden 30. bölümde final etmek yerine daha da geç final etmek zorunda kalabilirim. sorry :)

bir konu daha var
bu konuda hiç şikayetlendim mi bilmiyorum, fakat şuan söyleyeceklerim şikayetlenmek değil de sadece küçük bir konuşma olarak düşünün. hayalet okuyucular var. hemde bir sürü. bir bölüm 10 oy alırken, aslında 40 kişi tarafından okunmuş oluyor. bu benim moralimi ister istemez düşüyor. madem okuyorsunuz -ki okuduğunuza göre beğeniyorsunuz da- o zaman oy verin, fikirlerinizi beyan edin lütfen

sizi seviyorum <3

Sınır:
- 10 oy (Dolmaldan ASLA Yeni Bölüm Gelmeyecek)
- 40 yorum.

👋🏻


Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin