27

86 32 51
                                    

R. A.

Taehyung ile aynı arabaya binmenin ardından üç, ya da dört dakika filan geçmişti ki Taehyung telefonu çalmıştı. Kelepçeli hâldeyken çok zorladığım bileklerim, eğer Tae kelepçeyi çıkartmasaydı ve ben zorlamaya devam etseydim kanayacaktı. Zaten hiçte hafif olmayacak bir şekilde kızarmıştı bile. "Rose... Neden sorguna benim girmemi istiyorsun?" Sorusuna soruyla cevap verdim. "Peki sen niye bana diğer katillere davrandığın gibi davranmıyorsun?"

"Aynı şey değil. Lütfen, soruma cevap verir misin. Eğer verirsen, bende senin sorunu yanıtlayacağım daha sonra." Teklifi gayet cezbediciydi. "Çünkü, başka kimseyle konuşmaz, konuşmayı geçtim yüz yüze bile gelmek istemiyorum. Yanlış anlama sakın, yaptıklarımdan bir katil olarak anılmaktan sıfır pişmanlık duyuyorum. Hiç pişman değilim. Fakat... Of! Bilmiyorum işte! Nedensiz bir şekilde ya senin, ya Yoongi'nin ya da kırmızının ifademi almasını istiyorum." Taehyung'un burnundan gülmeye(?) benzer bir ses çıktı, gözlerimi kucağımdan kaldırıp Taehyung'un yan profiline çevirdim. "Komik mi?"

"Evet, komik. Hele ki konuşurken yüzünün girdiği garip, güzel ve tatlı ifadeler ile daha da komik." Kollarımı göğsümde sıkıca bağlayarak başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Neden bilmiyorum ama çok uykum gelmişti. O sırada Taehyung'un telefonu çalmaya başladı. Umursamayarak gözlerimi kapalı tutmaya devam etmiştim ki Taehyung'un, "Telefon arka koltuğa attığım ceketin cebinde, alsana onu." demesiyle oflayarak kollarımı çözüp arka koltuğa bir bakış attım. Saniyeler içerisinde hâlâ daha son ses çalmakta olan telefonun bulunduğu kot ceketi aldım.

Telefonu ceketin cebinden bulunca ekranda beliren ismi okudum. "Hoseok." dedim telefonu Taehyung'a uzatırken. Büyük ihtimalle şuan, sevgili gibi gözüküyorduk dışarıdan. Yani hiç bir şekilde, bir katil ve bir ajan gibi gözükmüyorduk. "Efendim?" Taehyung telefonunu elimden kaptığı gibi açıp kulağına götürdü. Hoseok ne dedi bilmiyorum fakat, Taehyung'un yüzünde oluşan sinirli(?) ifade bazı şeyleri açıklıyordu. "Ne demek hava şartlarından dolayı, Amerika'ya doğru kalkış yapacak olan uçak seferleri iptal?"

Taehyung'un bunu demesiyle aklıma, Hyuna'nın dediği cümle geldi. "Kainat bile senin teslim olmana karşı.." İstemsizce kıkırdadım. "Tamam... Hangisi?... Pekâlâ, biz gidiyoruz o zaman. Siz önce bir başkana haber verin. Orada görüşürüz." Taehyung, telefonu kapatıp sinirle(?) arka koltuğa attı. Sanırım Amerika'ya gidemeyeceği için sinirlenmişti. Yolun devamında ne o konuştu ne de ben. Daha sonra ise herşeyi siktir ederek, bipolar manyak gibi gözlerimi kapatıp düşüncelere daldım.

Ne yazık ki, gözlerimi kapatır kapatmaz uyuyacağımı düşünmemiştim. Gözlerimi açınca, gitmemiz gereken yere sadece üç yüz metre kaldığını öğrenmiştim. Cidden uyumuşum ben. Araba durunca kılımı kıpırdamadan öylece beklemeye başladım. Önce Taehyung indi, daha sonra önden dolaşarak benim kapımı açtı ve kolumdan tutarak beni indirdi. Kolunu fevri bir hareketle büyük ve kemikli elinden kurtarıp, saray yavrusu eve baktım. Pardon, pardon. Bu başyapıta ev demek haksızlık olurdu.

Evi sanki aşık olmuş gibi süzmekten beni kopartan şey, önümden geçen araba oldu. Eğer bir adım daha ileride olsaydım, çoktan ayaklarım ezilmişti bile. Arabadan kim inecek çok merak ediyorum, yani acaba beni öldürmek isteyen kim olabilir ki? Pardon, beni öldürmek isteyen, Kim Jisoo'dan başka kim olabilir ki, diyecektim. Arabanın içinden tam tahmin ettiğim gibi Kim Jisoo inince, ikimizde bir bakışma yarışına adım attık. Bakışmamızı bölen şey, yan yana park edilen üç arabadan inen altılı ve arkamda telefondan biriyle konuşan Taehyung oldu.

Daha sonrası çok klasik ilerledi. Eve girdik, beni bir odaya kapattılar. Arada bir geldiler öyle çok sağolsunlar. Sonra akşam yemeği için aşağıya çağırmaya geldiler. Eh, tabii burada sıkıntıdan ölmüştüm, kabul ettim. Şimdi ise aşağıda, masada oturmuş bekliyordum. Yemekten sonra, bana da salonda onlarla beraber oturmamı teklif etmişlerdi. Her suçluya bunu teklif ediyorlar mıydı? Reddetmemiştim. Kabul ederek salona geçtim ve oturdum. Karşıma Jisoo'nun oturması da aşırı iyiydi!

"Ya ben vazgeçtim, gidiyorum." diyerek ayağa kalkmıştım ki, Jisoo'nun yüzünde oluşan pişkin gülümsemeyle olduğum yerde durdum. "Şuna bak ya! Asıl ben seninle aynı yerde durmak istemiyorum, sürtük katil!" Yine başlıyorduk! "Laflarına dikkat et orospu çocuğu!" Ne mantıklı bir cümle ama! "Hadi ya, etmezsem n'olurmuş?" Labualli konuşmasından sonra, bileklerimin kelepçelenmemiş olma özelliğini kullanarak, dudağının kenarına yumruğumu indirdim. Hafiften yalpalayarak gerilemişti ki, kendini toparlayarak onunda bana yumruk atması bir olmuştu. Bu sırada BTS grubu üyeleri, oturdukları koltuklardan kalkmış, ayakta dikilerek film izler gibi iki kadının kavgasını izliyorlardı.

Pekâlâ. Güzel yüzümü yumruklayarak en büyük hatayı sen yaptın Kim Jisoo. Şimdi de sonuçlarına katlanman gerekiyor aşkım.

İki-üç adımdan sonra Jisoo'nun karşısında durmanın verdiği avantajla, saçlarına yapıştım. Evet. Bildiğiniz saçlarına yapışıp başını geriye yatırdım. Eli, saçlarını kavrayan bileğimi sıkıca kavrarken, diğer eli de boynuma ulaşmaya çalışıyordu. Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp, fısıldadım. "Salağın tekisin gerçekten de. Bir söz vardır bilir misin? Asla kendi ustana kafa tutma. Sen, şuan bu halde, bu kadar iyi dövüşebilecek haldeysen unuttuğun bir şey var güzelim. Sen, şuan benim sayemde bu haldesin. Ne çabuk unuttun?"

Saçlarını bırakıp, birkaç adım geriledim. Kendini toparlamasını bekleyecektim. Aslında beklemeyerek, şuan bir hamle yapsaydım, bu yapacağım hamle onun için ölümcül bir hamle olurdu.

Jisoo, toparlanınca gözlerini kapatıp açtı. Daha sonra sol yanağıma sert sayılabilecek bir yumruk attı. Bir an çenem yamuldu sandım lan! "Sen de bir şeyi unutuyorsun Chaeyoung! Evet, senin sayende, öğrettiklerin sayesinde bu kadar iyi dövüşüyor olabilirim. Fakat, ben, en az senin kadar iyiyim. Çünkü kendin dedin, ustam sendin."

Daha sonra karnıma attığı sert -evet bu gerçekten canımı yakmıştı- tekme ile ellerim karnıma giderken, ağzımdan kan fışkırdı. Beyaz halının üzerinde duran kırmızı lekeyle, olabilirmiş gibi daha da gaza geldi Jisoo. Ardı ardına yediğim yumruklar karşısında gerçekten gafil avlanmıştım. Kendine gel Rose! Böyle çelimsiz bir kadın karşısında yenilmen, egonu zedeler güzelim!

Birkaç adım sonucunda Jisoo'nun yüzüne acımadan tekmemi geçirdim. Çünkü onun yüzünden şuan, benim güzeller güzeli yüzüm kan içinde kalmıştı amına koyayım! Jisoo'nun kalçasının üzerine düşmesinden faydalanarak, ayağımla sırt üstü ittirip, karnına oturdum ve yüzümü dağıtmasının karşılığı olarak sayısız kez yumrukladım. Dış dünyayla bağımı kesmiştim yani. Daha sonra Jisoo, yumruğumdan sıyrılarak bana bir yumruk atmıştı. Bu sefer sırtı yerle buluşan ben olmuştum. Zaten dağıtmış olduğu yüzüme ard arda yumruk atmaya devam etmesiyle, acı içinde inleyerek bağırdım ve kendimi zorlayarak yerden kalktım.

Jisoo ile tekrar karşı karşıya gelince, bir an dengemi kaybeder gibi oldum. Başım dönmeye başlamıştı, sikeyim! Jisoo'nun karnıma tekrar tekme atmasıyla, kalçamın üzerine düşmeyip, cam masanın üzerine düşmüştüm. Hızlı ve sert bir şekilde masanın üzerine düşmemle masanın da cam olmasıyla beraber, masa paramparça olurken ben bedenime yer yer batan camlar ile alt dudağımı dişlemekle meşguldüm. Tanrım! Sikeyim ki, kaşımın üzerinden yanağıma doğru sıvı bir şey akıyordu. Büyük ihtimalle hatta kesin olarak kandı bu. Başımda bu yüzden dönmüştü ya!

Sonunda BTS'in aklına müdahale etmek gelmiş olacak ki, Hoseok ve Taehyung iki kolumdan tutarak dikkatlice kaldırmışlardı beni oturduğum yerden. Şaka yapmıyorum! Cidden hem başım dönüyor, hemde midem ağzıma geliyordu. Sikeyim, dövüşmeye dövüşmeye hamlaşmışım. Bu da sana ders olsun Park Chaeyoung! Bir daha kimseye bulaşma!

"Jimin! Git banyodaki bütün ilk yardım malzemelerini getir!" Taehyung ve Namjoon, emirlar yağdırmaya başlarken, içimde kalmaması için, yerde oturan Jisoo'ya tekme savurdum. Daha sonra bana ölümcül bakışlar atan abime, onun yanında kollarını göğsünde bağlayıp, yüzünde tek bir mimik barındırmayarak bana bakan Taehyung'a şirince -artık ne kadar şirin olduysa- gülümseyip tekrar az önce kalktığım koltuğa oturdum. Fakat bir daha içimde kalmaması için, dişlerimin arasından Jisoo'ya doğru fısıldadım. "Bu burada bitmedi Kim Jisoo. Yemin ederim ananı laciverte boyayacağım."

----------
evet evet biliyorum, saçma bir bölüm oldu ama geçiş bölümü olarak düşünün bunu. ah birde son aksiyon ve dövüş içeren bir bölüm. tabii yaptıklarıma da ne kadar dövüş denirse. neyse sizi seviyorum <3

Sınır:
- 8 oy.
- 45 yorum.

🖤

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin