12

101 41 47
                                    

Y. A.

"Ama noona sen benden basit bir şey istemiyorsun ki." diyerek itiraz etmeye başlamıştı bile Win. "Sen bana diyorsun ki, gel kameranın bakış açısını otuz derece çevir. Bu imkansız noona, çevrilemez bir kameranın bakışı." diyerek kendini anlatmaya çalışıyordu mavi saçlı çocuk. "Yaa Win, senin yapamayacağına inansaydım, seni buraya çağırıp zamanımı boşuna harcamazdim, değil mi?" dedi Soojin'de Win'e alttan alttan bakarken.

Rose ise olaya karışmıyor, anlamaya çalışıyordu. Fakat artık bir yerden konuyu öğrenmesi gerekiyordu, değil mi? "Ya bir dakika şimdi; Bu Bang Jun-Hyuk yani Win, kim oluyor?" dedi Rose, anlamaya çalışıyordu sadece. "Bak aşkım, bu Win, babamın bir arkadaşının oğlu, aynı zamanda babası için çalışan, bilgisayar konularında çoook iyi olan bir hacker. Anlatabiliyor muyum?"

"Eee, bize ne konuda yardımcı olacak?" dedi Rose bu seferde. Soojin, derin bir nefes aldı ve söze girdi. "Şimdi uçuruma en yakın olan kamera, maalesef ki olayın yaşandığı yeri, yani burası uçurumun kenarı oluyor, bakış açısına alamıyor. Ve biz bu bakış açısını biraz değiştirerek, bu kayıtlara ulaşabiliriz. Ama Bay Bang, bunu yapamayacağını, böyle bir şeyin imkansız olduğunu söylüyor."

Rose olayı az da olsa kavrayınca susmuş ve öylece, neredeyse kavgaya girişecek olan ikiliye bakmıştı. Soojin, Win'den üç yaş büyüktü. Rose ise sekiz yaş büyüktü. "Win, bak, lütfen bir kez olsa bile dene bunu yapmayı. Ben yapmadığım bir şeyle itham edilmek istemiyorum. Ki ben zaten, durduk yere ne diye babamın karısını öldüreyim?" diye yakındı Rose.

Tek dertleri Win'i ikna etmekti ikisinin de. "Ayh, tamam tamam! Deneyeceğim." dedi Win. Soojin duydukları ile gülümseyerek sandalyeden kalktı ve Win'i omuzlarından tutarak oturttu. "Başlayabilirsin.." dedi.

---

Bangtan, yine bir pazar gününde toplaşıp, Bayan Jung'u kimin, niye öldüreceğini düşünüyorlardı. Ama bu sefer evlerinde değil de, bir cafedelerdi. "Bir bakar mısınız?" dedi Jeongguk, kafede çalışan tek kıza doğru. Garson kız gülümseyerek Jeon'un yanına geldi. "Buyurun?" dedi gülümseyen yüzüyle. Jeon da kızın gülümsemesine karşılık verip konuşmaya girdi. "Bizim masaya altı filtre kahve ve bir tane de.." diyerek Taehyung'a çevrildi bakışları. Taehyung, "Su." dedi Jeon'a gülümseyerek. Garson kız, elindeki deftere bir şeyler yazdıktan sonra gitti.

"Artık şu Rose davası üzerine çalışmalara başlamalıyız." dedi Namjoon. Aslında haksız değildi. Ne zamandır bir bok yaptıkları yoktu. Bu dava da nedense ipin ucunu çok gevşek bırakmışlardı. Biraz sıkmaya ihtiyaç vardı.

"Haklısın, yarından itibaren çalışmalara kesin bir şekilde başlıyoruz." dedi Seokjin. "Yoongi, senin sayende Rose'ye ulaşmamız kolaylaşacak. Benim bir fikrim var." dedi Jimin, sevgilisine gülümseyerek bakarken. Hâlbuki bilmiyordu ki, Yoongi'nin kendilerine elinden geldiğince yardımcı olmayacağını.

"Fikrini sun Jimin." dedi Seokjin. Taehyung, Seokjin'in bu haline anlam veremiyordu. Kendini lider filan mı sanıyordu? "Şimdi bence, Rose'yi Yoongi sayesinde ağımıza düşürebiliriz! Yoongi, onunla konuşmak istediğini, ihtiyacı olduğunu söyler. Ne de olsa Rose bir kardeş, illaki gelecektir. Yoongi Rose ile konuşurken, bizde sağdan ve soldan yaklaşıp, Rose'yi yakalayacağız. Ama hemen Amerika'ya dönmeyelim olur mu? Biraz daha duralım Kore'de. Rose de bizimle burada durur. Her gün başında biri kalır. Ne de olsa kendisi işinde usta bir katil. Eğer her zaman yanında olmazsak, kolaylıkla kaçabilir değil mi?" dedi Jimin, uzun soluklu cümlesinin ardından derin bir nefes alırken. Yoongi, yine bir planın yemi olacağı için üzgündü. Ya da bu plan kardeşi için yapıldığını bildiğinden üzgündü.

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin