24

76 33 14
                                    

R. A. (İki Hafta Sonra)

"Bakın, karşı karşıya kaldığımız adamların hangi seviyede olduklarını bilmiyoruz. Bu yüzden sizden, olduğunuzdan daha dikkatli ve çevik olmanızı istiyorum."

Bir haftadır Kore'ye getirtmek için uğraştığım adamları, sonunda başarmış ve Kore'ye getirtmiştim. Şimdi ise Hwasa'yı nasıl, ne kadar kolay kurtarabiliriz onu planlıyorduk. Ya da çalışıyorduk. Çünkü ajanların yarısı beni dinlemek yerine kendi kendine takılıyorlardı. Uyarı manasında boğazımı temizleyerek konuştum. "Bakın, beni şuan dinlemiyor, kâle bile almıyor olabilirsiniz fakat bilin ki, bu sizin zararınıza olur." Bunu dememle benimle ilgilenmeyen, beni siklemeyen ajanların birkaçının da bakışları beni buldu.

"On kişisiniz, benimle beraber on bir. Beşe beş ayrılıp, bir takım ön bahçeden gidecek diğeri arka bahçeden. Ben arka bahçedekiler ile olacağım çünkü dünkü gözlemlerime göre arka bahçede daha çok adam var. Elimizi çabuk tutacağız, evdeki bütün bilgisayarları ve telefonları alıp çıkacaksınız siz. Bende Hwasa'yı aldıktan sonra geleceğim. Bir kişi yani Jeongun dışında hepiniz dört arabayla gidin, bir arabayı da bize bırakın. Jeongun sen araba da bizi bekleyeceksin. Bizi dikiz aynasından gördüğün an arabayı çalıştırırsan her şey daha hızlı ve iyi olur."

Uzun soluklu cümlemden sonra derin bir nefes aldım, fakat cümlem henüz sona ermemişti. "Sorusu olan var mı?" Neredeyse masadaki herkesin eli hafifçe havaya kalkarken, bunu görmezden gelmeyi tercih etmiştim. "Güzel. Hadi, hazırlanın bir saate o evde olmalıyız. Sadece bir buçuk saatimiz var."

Hepsini hazırlanması için silah odasına gönderirken, ben odama çıkmıştım. Üzerimdeki dar tişört ve deri pantolon ile rahatça hareket edemezdim. İlk olarak içime kurşun geçirmez yelek giydim, ne olur ne olmaz sonuçta. Daha sonra kahverengi sweat ve şort giydim. Şortun hafiften bol gelen beline bakarak iç çektim. İki haftadır doğru düzgün yemek yemiyordum. Zaten fazlasıyla zayıfken, biraz daha zayıflamıştım. Şu anlık bunu siktir ederek sarı saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapıp, siyah tokadan taşan birkaç tutam saçlarımı özgür bırakmıştım. Sweatshirt uzundu, kalçamı örtecek kadar uzundu. En sonunda sırtıma deri ceketimi geçirdim ve silahımı da kemerle deri şortumun arasına sıkıştırdım. Dizlerimin üzerine kadar uzanan siyah botlarımı da yatağa oturup giyince, artık hazırdım.

Çok makyaj yapma taraftarı değildim, diğer Kore'li kızların aksine. Doğal güzellik taraftarıyım anlayacağınız. Silahın yedek şarjörlerini de alıp deri ceketin cebine attım ve fermuarını kapattım. "Hadi beyler gidiyoruz." Arabaların anahtarlarını koltukta yarınları yokmuşçasına oturup gereksiz muhabbet eden ajanlara dağıttım. Önde ben olmak üzere ön bahçeye park edilmiş üç arabanın yanlarına doğru ilerledik.

Fakat maalesef ki dikkatimi çeken şey, benim olan kan kırmızısı range rover'ın yanına park edilmiş mat siyah range rover oldu. Belimdeki silahı çıkartıp, tetiğe parmağımı koyarak arabaya doğru temkinlice yaklaşırken arkamda duran ajanlara doğru seslendim. "Beni bekleyin, hareket etmeyin!" Şoför kapısının önünde durdum ve bir elimle kapı kolunu kavrarken diğer elim silahı tutuyordu. Fakat kesinlikle kapıyı açınca karşımda bana dünyadaki en güzel gülümsemeyle bakan bir adet ajan Kim Jennie ile karşılaşmayı beklemiyordum.

Çatık kaşlarımla Jennie'ye doğru bakarken, onun bakışları benim elimde tuttuğum ve parmağımı tetikte beklettiğim silahıma inince, silahı işaret ederek konuştu. "Bence silahı indirebiliriz? Götümüzde patlamasını istemeyiz ama değil mii?" Bense duruşumu bozmadan ona çatık kaşlarımla bakmaya devam ediyordum. "Ya da sen kimseye görünmeden buradan siktir olup gidebilirsin, yoksa bu silah senin götünde patlar."

"Ya ben senin için buradayım. Hwasa unnie'mi kurtarmak için geleceğim seninle aşkım." Sanki şakırcasına konuşması benim çatık kaşlarımı düzelmeme neden olurken, kendime mâni olmaya çalıştım. "Hayır. Benim yardıma ihtiyacım filan yok. Ayrıca, sen nasıl ölmedin? Nasıl kurtuldun iki hafta önceki saldırıdan?" Kaşlarım şüpheyle tekrar çatılırken -ki çatılmaya da yer arıyordu zaten- kollarımı göğsümde bağladım.

Bloody Angel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin