21. Bölüm

29.8K 1.5K 117
                                    

Merhaba canım arkadaşlarım,

Yine yeni bölüm yine ben...

Oy yorumlarınızı eksik etmeyin canlarım. Onlar beni yazmaya teşvik ediyor.

Keyifli okumalar.
***

Yüzüne vuran soğuk havayla boynundaki atkıyı burnuna kadar çekti genç kız. Normalde soğuk olurdu bu yöreler ama bugün yakıcı bir ayaz vardı. Üst üste giydiği kıyafetler ve üzerindeki montu bile bu ayazın teninde hissetmesine engel olmuyordu.

Ellerini soğuktan dolayı sakladığı montunun kollarından çıkarıp bahçenin soğuktan buz tutmuş kapısını elleri titreyerek açmıştı. Kara kış bu olsa gerekti. Daha önce saatlerce soğukta kalıp kazlara ve mallara su içirmişliği vardı ama bu kadar üşüdüğünü hatırlamıyordu. Evin kapısını yavaşça açan kız dışarının soğuğunun eve sirayet ettiğini fark edince hızlı adımlarla içeri girip kolundaki çantasını elindeki kitapları televizyonun yanına koyup Ali'nin hazırladığı kömür ve odunları sobanın külünü çektikten sonra sobanın içine atıp çıra ile birkaç deneme sonra yaktı. Ateşin sönmemesi için sobanın içine doğru üflerken boğazına kaçan dumanla öksürerek doğruldu.

Sobanın yandığını anlayıp hızla kapağı kapattı kız. Başta alışamamıştı bu sobaya kendi kullandıkları teneke sobadan çok farklıydı. Onlar genelde kömür değil odun ve tezek yakıyordu karşısındaki sobadan farklı olarak. Şu an o sobaları odalarında kullanıyorlardı. Kömür biraz pahalı olduğu için kendi odalarında odun kullanıyorlardı.

Genç kız Ali'nin anlattığına göre kömür zehirlenmesinden korktuğu için birkaç kaşık yoğurt yedikten sonra çaydanlığa su doldurup salona götürdü ve sobanın üzerine koyup mutfağa geçti. Patates dolu torbayı alıp iki küçük plastik leğeni alıp içeri geçti. Üzerindeki montu açıp kenara koydu. Kucağına aldığı leğenin içine soyduğu patateslerin kabuklarını atarken soyduğu patatesleri de diğer leğene atıyordu. Soyduğu patatesleri doğramaya başlayan kız kapının açılıp kapanma sesini duyduğunda başını kaldırdı. Ali'nin gelmesine en az üç saat vardı. "Hayrola!" Diye yerinden kalkmadan önce yere vurulan ayak sesini ardından silinen montunun sesinden kocasının geldiğini anlamıştı da bu saatte işinin ne olduğuna anlam verememişti.

Koridora doğru başını uzatan kız Ali'nin yavaş adımlarla başı önünde geldiğini görünce kaşları çatıldı. "Ali, hayırdır. Bir şey mi oldu? Erken geldin."

Gelen sesle yüzünü kaldıran adam sabahtandır ağrıyan başının, öğleden beri tıkanan burnunun ve üzerindeki halsizlik hissinin Feride'nin yüzünü görmesiyle uçup gittiğini fark etmemişti bile. Endişeli bakışı ve her an ona doğru gelecek gibi duruşu yanına gidip sarılma isteği uyandırıyordu. Tasasız bir gülümseme aldı adamın yüzünü. Kalbi o kadar hızlı çarpmaya başladı ki sanki on altı yaşında aşkı yeni öğrenen bir delikanlı gibiydi. Halbuki Ali öyle deli seven bir insan değildi. Sakin sessiz içinde severdi. Ona göre sevda denilen şey elinin bile eline değmeden çıkarsız olmasıydı. Dokunmak, öpmek ona göre dünyevi şeylerdi o kalbindekini hissin daha önde olduğunu düşünüyordu. Ancak Feride tüm düşüncelerini alt üst etmişti.

Hayatında sanki ilk defa dokunma duyusunu kazanmış gibi Feride'ye dokunmak istiyordu. Başını göğsüne yaslayıp saçlarını öpüp okşamak, dudaklarının tadını tüm hücrelerinde hissedene kadar öpmek, diliyle tadını almak, ellerini beline dolayıp kızın vücudunun her yerini okşamak, dudaklarını kızın göğüslerinde gezdirmek...

Düşüncesiyle derin nefes aldı Ali. Oruç tutuyordu, biraz daha düşünürse orucu boşuna tutmuş olacaktı. "Biraz rahatsızlandım. Müdürüm izin verdi."

Kayıp YazmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin