Aradan geçen günlerde babası hala Feride ile konuşmuyordu. Beraber aynı masaya oturuyorlardı hiçbir şey konuşmadan yemek yiyip kalkıyorlardı. Kız zaten babasının yüzüne bile bakamıyordu utancından ki babası da ona bakmıyordu. İçindeki suçluluk hissi artarken bir yandan Ali'ye kızıp kin besliyordu. Ne onun koynuna girer ne de ona karılık ederdi. O Feride'nin en kıymetlisi olan babasını elinden almışsa o da Ali'yi kendini aldığı için pişman edecekti. Annesinin ona seslenmesiyle yerinden kalktı. Şehir merkezine gideceklerdi bugün düğün eksikleri için. İsteksiz olan Feride yavaş adımlarla dışarı çıktı.
Seher Hanım ile konuşan Ali'nin gözü gelen kıza kaydı. Nikah günü görmüştü ama gözüne sanki olabilirmiş gibi daha çok kilo vermiş gibi göründü. Gözlerinin altı hiç düzelmemiş aksine daha çok morarmış ve kızı hasta gibi gösteriyordu. Buna sebep olan babasına bir kez daha sinirlendi.
"Bu saatte servis kalır mı oğlum? Gecikmediniz mı?"
Dikkatini Feride'nin üzerinden çekerken kendisiyle konuşan Seher Hanım'ın sorusuna cevap verdi. "Arkadaşımın arabasını aldım. Daha rahat ederiz diye."
Seher Hanım başını salladı boşuna demiyordu Ali iyi çocuk diye. "Ey etmişsin oğlum. Ben de gelecektim ama evi derleyip toplayalım kınaya şurada üç gün var. Feride sana emanet." Başıyla onaylayan adam "Meraklanma Seher yenge." Diyerek sözleriyle onaylayıp kendine sinirle bakan kıza tebessüm etti. Feride ile en yakın zamanda konuşması gerekiyordu artık.
Başıyla yolu işaret edip ardından gelen kızla yürümeye başladı.
Ali annesi ve evli olan kız kardeşi Hazal'ı da yanına almıştı. Yanında Feride arkada da kardeşi ve annesi yol alıyorlardı şehre doğru. Feride içindeki sıkıntıdan, Ali konuşmayı sonraya ve baş başa bir ortama ertelediğinden, Hazal ve annesi kıza karşı mahcubiyetlerinden konuşmamışlar yol boyu sessiz kalmışlardı.
Çarşıya vardıklarında önde Feride ve annesi arkada Hazal ve Ali yürümeye başlamışlardı. Hazal sessizce ağabeyine yaklaşıp sordu içindekileri. Ağabeyi öyle yazma alıp kaçacak bir adam değildi. Bu kadar mı sevmişti Feride'yi?
"Ağabey sen Feride'yi seviyor musun?" Kardeşinin sorusuna cevap vermeyen adamı anlayan Hazal yeni bir soru sordu. "Madem sevmiyorsun ne diye yazmasını çaldın?"
Derin nefes alan adamın içindeki sinir harlanırken sakin kalmaya özen gösterdi. "Ben çalmadım Hazal. Babamın oyununa geldik. Hem ben hem o zavallı kız." Gözleri şaşkınlıkla açılan kız duraksayıp ağabeyinin kolunu tutarak durdurdu onu.
"Babam nasıl bunu yaptı?"
Omzunu kaldıran adam sakinliğini hala koruyordu. "Kendince iyi niyetle yaptı işte."
"Niye söylemedin Feride'nin babasına? Evlenmek zorunda değildin." Yüzünü acıyla buruşturdu adam. Ne kolaydı değil mi bir insanı boşverip kendi istediğini yapmak.
"Yazık değil mi o kıza Hazal? Ben doğrumdan şaşmam. O kızın başı babamla benim yüzümden yandı. Kızın yanında bu konuları açıp kafasını karıştırma. Evlendik artık." Adamın yüzündeki ciddi ifadeyi gören kız kendince bir yandan sevindi. Feride iyi kızdı severdi. Kendinden küçüktü ona kardeş olurdu da onun derdi ağabeyiydi. Ağabeyi Sevim'i seviyordu bu kızı mutlu edebilir miydi ya da bu kızla mutlu olabilir miydi bilmiyordu. Ancak bu evliliğe karşı çıkmadıysa gönlü belki Feride'ye dönüyordu.
"Hazal Feride çekinirse diye ben dükkanlara sadece para ödemeye girecem. Sen Feride ne isterse, ona ne yakıştırırsan al. Tamam mı?" Gülümseyerek ağabeyini onaylayan kız bir kere daha mutlu oldu. Madem ağabeyi kızı sevmiyordu. Hazal da sevmesi için yardım ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yazma
RomansEski bir gelenekle evlenmek zorunda kalan iki gencin hikayesi. Gerçek hikayeden alıntıdır. 1968-1972 arasında geçen hikayedir. Yetişkin içerik içerir. 31.03.2022