27.Bölüm

72 9 56
                                    

Uzun zamandır bölüm atamıyordum ama geldiim. Biliyorsunuz okul var. Bundan dolayı aktif olamıyorum. Sınavlarınız nasıl geçtii? Benimkiler çok güzel geçtii, en düşük notum 90 :)) Vee tekrardan sınavlar başlıyorr :(

Bu bölümü isteyerek yazmadım. Neden bilmiyorum ama şu sıralar hiç yazasım yokk. Ama sizlere söz verdiğim için özen göstermeye çalıştım. Yazma hissimin gelmesi için güzel şeyler yazmanız yeterlii dskdksk :))

Bu arada şunu da söyleyeyim doktorlukla, hastalıklarla pek aram yok. Yani ne olduğunu, nasıl olacağını, nasıl olmalı bilmiyorum. Bunu bilerek okursanız seviniriimm. Kısa ama hoş bir bölüm oldu bence. İyi okumalarr :))🤍

^^^

Doktor Selma teyzenin odasına girdiğinde, Akın'a döndüm.

''Akın iyi misin?'' dediğinde gözlerim önce Ege'ye sonra da Akın'a döndü. Akın dim dik duvara bakıyordu. Gözlerini bile kırpmıyordu. Cevap vermedi. Konuştum,

''Akın iyi misin?...'' Cevap gelmedi. Ege'ye baktım. Ciddiydi. Çok değişik bir insandı. Yani boş yapıyordu ama bu her şey normalkendi bu ama şu an... Şu an çok farklı. Şöyle diyeyim herkes iyiyken, mutluyken ne kadar boş yapıyorsa şu an o kadar ciddiydi. Evet. Çok kısa zaman olmuştu. Ama tanımıştım hepsini. 

Yavaşça Akın'ın koluna dokundum. Kafamı omuzuna yasladım.

''Akın... Sevgilim?'' dediğimde yavaşça kafası bana döndü. Gözleri gözlerimi bulduğunda şaşırdığını biliyordum :))

''Sevgilim...?'' dedi sorar gibi. Yavaşça başımı salladım.

''Değil miyiz?''

''Öyle miyiz?'' dediğinde Buray, Ege'ye dönerek konuştu.

''Ege kalk, biz bahçeye çıkalım'' dediğinde Ege sorgulamadan ayağa kalktı. Buray ve Ege yanımızdan uzaklaştıklarında gözlerim önce etrafa bakındı. Akın bana, ben etrafa bakıyordum. Kimse yoktu. Kafamı Akın'a çevirdim. Gözlerime bakıyordu. Ellerimi yanaklarına koydum ve yüzüme yüzüne yaklaştırdım. Öpmeden önce gözlerine baktım. Gözlerini kapatmıştı. Ben de gözlerimi kapattım ve dudaklarımızı birleştirdim... Öylece duruyorduk. Ne o, ne ben hareket ediyorduk. 

'Onu öpmek... Öpmek... Onu... Onu öpmek... Söylemesi bile değişik. Yani inanılmaz bir cümle. Akın ve benim ismim bir cümlede geçiyor. Ve bu cümlenin içinde 'Öpmek' kelimesi de var... Soyut bir cümle bile beni böylesine heyecanlandırırken şu an karşımda, yanımda, dibimde, temas halinde... Ç-çok güzel... Çok güzel bir his! Ne bileyim, onu öpmek sanki... Sanki her şeyin düzelmesi gibi. Her şeyi sindirmişiz gibi... Sanki hiçbir şey olmamış gibi... Kötü hiçbir şey olmamış gibiydi... Mutluyduk ve şu an, şu an özgürdük, özgürdüm. 

İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyorum, daha dün gibi. İlk günler onu beğeniyordum. Sonra arkadaş olduk Ceyda sayesinde ya da yüzünden mi demeliydim? Ceyda sayesinde iletişime geçtik ama Ceyda yüzünden yakınlaşma ihtimalimiz azaldı. Çünkü... Çünkü arkadaştık?! Ama şu an tüm o duyguları kenara ittim, tüm o korkuları, tüm o kötülükleri... Her şeyi... Her şeyi ittim bir kenara.'

Bu düşünceleri bırakıp, yavaşça ayrıldım.

''Akın...'' dediğimde dim dik gözlerime bakıyordu.

''Hı?'' dedi.

''İyi misin?'' dedim öpmeden önce sorduğum soruyu tekrarlayarak. Gülümseyerek konuştu.

''İyiyim... Biraz önce olan olaydan dolayı'' dediğinde gözlerimi kaçırdım. İki elimi birleştirip, parmaklarımla oynamaya başladım. Gözlerim ellerim de, bir elim parmaklarım da.

''Pelin?'' dedi Akın. Yüzüne bakmadan cevapladım.

''Hı?''

''Yüzüme bakmayacak mısın?'' dediğinde başımı iki yana salladım.

''Neden?'' dediğinde sustum.

''Akın sus ya! Bir daha öpmeyeceğim seni'' dediğimde güldü. Ama yorgun bir gülüştü bu. İçinden gülmek gelmiyordu. Yani geliyordu ama gelmiyordu. İstiyordu ama her güleceği zaman annesi aklına geliyordu. Aynı bana olduğu gibi...

''Tamam sen öpme, ben öperim'' dediğinde sırıtmama engel olamadım. Akın'ın burnundan gülme sesi gelince sırıtmayı bıraktım.

''Ne oldu gülüyordun demin?'' dedi dalga geçerek. Dalga... Dalga geçiyordu. Dalga geçiyordu ha? 

''Sen de demin gülüyordun?'' dedim hızla kafamı kaldırıp, gözlerine bakarken.

''Ben hala gülüyorum. Sen de hala gülsene'' dediğinde kaşlarımı çattım.

''Öf ya! Valla git, konuşmuyorum seninle!'' dedim sahte sinirle. Moralini düzeltmek istiyordum. Ve bunun bu şekilde olmayacağını da biliyorum. Ama en azından şimdilik unutmasını sağlayabilirdim. Çünkü... Çünkü anne, anne acısı her şeyin üstü... Annenin olmadığını bilmek, olamayacağını bilmek.... Geri gelmesini istemek, sağlıklı olmasını istemek, onun yerine kendimizin ölmesini istemek... Bu düşünceler... Bu düşünceler insanın beynine dolunca her şey bitiyor... Ya da bitmiş gibi hissediyorsun.

''Pelin?'' dediğinde kaşları çatık Akın'a döndüm.

''He? Ne?'' dediğim sırada odanın kapısı açıldı. Akın hızla ayağa kalktı. Çıkan doktordu. 

''N-nasıl?! Annem nasıl?'' dediğinde doktor derin bir nefes aldı.

''Annenizin vücudundaki ilaçların dışarı atılımı yavaş yavaş başlıyor... Şu anlık korkmanızı gerektiren bir durum yok. İyi günler...'' diyip yanımızdan ayrıldığında hızla Akın'a döndüm. Gülümsüyordu. Yani gülümsüyor şekilde ileri bakıyordu. Donmuş gibiydi ama gülümsüyordu.

''Akın duyd-'' derken Ege'nin arkadan bağırma sesini duymamla gözlerimi devirdim.

''Kardeşim! Ne oluyor?!'' dedi alaylı ses tonuyla. O da gülümsüyordu. Öğrenmişler demek ki... Gözlerim Buray'a kaydığında onunda güldüğünü gördüm. Onların gülümsemesiyle ben de istemsizce gülümsedim. Onları mutlu görmek, özellikle Akın'ı mutlu görmek beni de mutlu etmişti... 

''Ege! Annem...'' dediğinde Ege koşarak Akın'a sarıldı. 

''Annen,'' dedi Ege ve derin bir nefes aldı. Sonra gülümseyerek ekledi,

''Annen ölmeyecek kardeşim''

Bul Beni (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin