03. || aman

832 35 4
                                    

Babamın ziyaretine gittiğimden beri tam üç gün geçmişti. O günden sonra Akını da görmedim bir daha. Son cümlesini hatırlayınca elimdeki kalemi kırmak istedim.

»Bir daha Çukura gelme«

Onun sözünü dinleyeceğimi sandıysa baya bi yanılmış. Ben Babam böyle istediği için Çukurdan uzak duruyordum. Ayrıca bende meraklısı değildim. Bu Çukur Annemin ölümüne sebep oldu.

Karşımdaki tableti kapatıp derin bir nefes aldım. Ders çalışmaya hiç kafam kalmamıştı. Masadan kalkıp balkonuma çıktım. Sokağın ortasından bir polis arabası geçince yine Babamı düşündüm.
Çıktığında yanında olmak istedim.

Akının numarasını çevirdim ve sabırsızca bekledim. Bekledim ve.. kapattı. Yüzüme kapatmak nedir?
İnat edip bir daha aradım.

"Ne var?"

Diye telefonu açınca gözlerimi devirdim. Allahın selamını versen ölürsün dimi?

"Babam ne zaman çıkıyor?"

"Kızım bak seninle uğraşacak hiç halim yok-"

"Bu senin sorunun Akıncım. Babam-"

Öbür taraftaki bip tonunu duyunca gözbebeklerim büyüdü. Lan- Dişlerimi sıkıp telefonu balkondan fırlatmamak için kendimi zor tuttum.
Hemen içerden ceketimi alıp ilk taksiye bindim.

Kendini ne sanıyordu bu mal ya? Dur sen Akın Koçovalı. Yanlış kadınla bozuştun. Ben sana Ceren Savcıbey kim bi göstereyim. Niye bu kadar kızdığımı bende anlamadım. Akın tabi bir saygısızlık etti, ama bu nedenden Çukura gelmek biraz ağır geldi.

Taksi Çukurun önünde durduktan sonra zaten geri dönmeye çok geçti. Hızlı adımlarla dört gün önce yürüdüğüm yolu takip ettim ve beş dakika içinde kahvenin önünde buldum kendimi.

Boştu. Hışımla içeriye dalıp çantamı bir sandalyeye bıraktım. Mutfakta çayı üstüne koyup kahvenin duvarlarına baktım. Resimlerde Babamı görünce dudaklarımda bir gülümse büyüdü.
Emmi Paşa ve İdris Baba.
Efsane bir trio.

Kalan bir tek Babamdı. Paşa öldükten sonra Babam yanımı hiç bırakmadı. Kaç yıllık dostunu kaybedince kızı için korkup evime geldi. Çok konuştuk.
Paşayı, annemi.. Çukuru.
İdris Baba. O da ölünce Babam yalnız kaldı bu Çukurda. Burdaki evimize taşınmak istedim ama Babam tabiki buna karşı çıktı.

Gerçekten üzülüyordum Babam için. Kardeşleri öldü o kaldı. Hafifçe elimle resimin üstünden geçtim ve tam o an kahvenin kapısı sertçe açıldı ve resim elimden kayıp yerde kırıldı.

"Kırsaydın-"

Arkamı döndükten sonra önümdeki adamı şüpheli bir ifadeyle inceliyordum. Akın değildi bu.
Sarışın adam bana aynı halle bakıyordu. Kaşlarımı çatıp Kollarımı kavuşturdum ve bir adım öne attım.

"Kimsin sen?"

"Ceren. Sen kimsin?"

Adamın dudağı bir sırıtışa dönüşünce daha da şaşırdım.

"Yamaç ben. Yamaç Koçovalı."

Oha. Hemen sert duruşumdan çıkıp Yamaç abimin yeşil gözlerine bakakaldım.

"Kusura bakma abi ben- Ben Akını bekliyordum aslında."

Yamaçın kaşları kalktı. Ne düşünüyordu bende tam çıkaramadım.

"Yoksa.. Sen bize gelin mi geliyorsun?"

Sesli bir kahkaha kaçtı ağızımdan. Haha- ben ve Koçovalı gelini. Hemde Akının gelini, Babam kalptem giderdi vallaha.

"Yok artık-"

Diye gülüp başımı salladım. Yamaç abi
kırmızı sandalyeye oturunca, karşıdaki sandalyeyi geriye çekip yerime oturdum.

"Eh Akını neden bekliyorsun?"

"Babam hapisten çıkacak ve ben yanında olmak istedim Akın bana tarihi söyler diye-"

"Senin Baban kimdi?"

Ha doğru ya. Kimse beni tanımıyordu. Kimsenin benden haberi yoktu. Yamaçın bakışı masadaki ellerime düştü. Tırnaklarımla oynuyordum.
Gergin olduğumu hemen anladı.

"Emmi."

Yamaçın gözleri bir sahne içinde büyüdü. Eliyle sakalından geçip bana iyice bi baktı.

"Pardon- Ben bilmiyordum. Emmi hiç bahsetmedi."

Küçük bir gülümseyle başımı onaylayarak salladım.

"Bahsetmez. Annem öldükten sonra beni burdan götürdü."

Yamaç bana güçsüz bir gülümse verip başını salladı.

"Yamaç abi Babam ne zaman çıkıyor?"

Tam soruma cevap vermek istediğinde, kahvenin kapısı yeniden açıldı ve Akın içeriye daldı. Beni ve Yamaçı bir arada görünce gözü bana takıldı.
Bir sahneye gözünün seğirdiğini sandım ama yanılmış olabilirimde.

"Amca-"

Yamaç elini kaldırınca Akın hemen sustu. Bunu bende yapmak isterdim.

"Akın Cereni al bizim eve götür. Yarın sabah ikinizi adalet sarayında bekliyorum. Geç kalmayın."

Akın sessizce onayladı ama ben kaşlarımı çattım. Ne demek onların evine?

"Abi benim evim var-"

"Ceren. Bizim eve. Hadi."

Tövbe Tövbe ya. Çantamı elime alınca Yamaçın Akını kenara çektiğini fark ettim ama pek umursamadım. Ne fısıldıyorlardı hiç de merakımı çekmedi.

Akın benim için kahvenin kapısını açınca biraz da olsa şaşırdım. O dört gün önce tanıştığım saygısız adamdan bir iz kalmamıştı.

"Akın! Aman diyim-"

"Tamam amca."

Daha fazla konuya girmeyip Akınla beraber Çukurda bir yolu takip ettik. Doğrusu ben Akını takip ettim. O eve bir kez girmiştim, dört beş yaşlarımdaydım o zaman.

"Yamaçın yanında iyi tuttum kendini."

"Sus."

Gözlerimi devirdim. Şaka da yaramıyordu.

"Biliyor musun bu yaşta bu kadar agresif olman hiç-"

Akın beni bir duvara yapıştırıp işaret parmağıyla yüzümün önünde durdu. Eli sinirden titriyordu,
o derece yani.

"Kızım-"

"Benim bir adım var, oğlum!"

Akının eli yavaşça yumruğa dönüştü ve ben bunu kocaman gözlerle izliyordum. Ben mi bu kadar sinir ettim bunu? Derin bir nefes aldı ve gözlerini nir sahneyeliye kapattı. 

"Kızım, benim omuzlarımda bin ton yük var- inan seninle hiç uğraşamam şimdi."

"Uğraşma o zaman. Sanki meraklıyım-"

Akın dişlerini sıkıp bana bir adım daha yaklaşınca, istemeden nefesimi tuttum. Burnu burnuma değiyordu nerdeyse.

"Bende sana meraklı değilim. Yürü."

Beni kolumdan tutup eve doğru çekti...

SAKLIM. - AKIN KOÇOVALI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin