55. || emanet

389 19 1
                                    

Yatağımda oturup pencereden güneşin doğuşunu izliyordum. Duvardaki saate baktığımda daha çok erken olduğunu fark ettim. Hiç uyumayınca böyle oluyordum.

Dizlerimi kendime çektim ve başımı bacaklarıma yasladım. Bugünü sağ Salim atlatacağımdan hiç de emin değildim açıkçası. Bir çocuk Babasının cenazesini asla yapayalnız kaldırmak zorunda kalmayacak sandım.. yanılmışım.
Kimsesiz kaldım burda.

Gözlerimi kapattım ama Babamın nasıl vurulduğunu hayal etmeye başlayınca hemen gözlerimi açtım. İki gündür bir damla uyku girmedi gözüme ve hala dik durmak zorundaydım. Sultan hanım hep derdi ya;
Biz acımızı içimizde yaşarız, ele göstermeyiz.

Telefonumdan bir ses çıkınca düşüncelerimden gerçek hayata döndüm. Telefonu yüzüme tutup Akından gelen mesajı okudum;

»Günaydın, hazır mısın?«

Burnumdan ironik şekilde soldum.
Hazır mısın. Babanın cenazesine hazır olabilir mi insanoğlu?

Cevap vermeden telefonu kapadım ve gözlerimi geri pencereye diktim. Güneş doğmuştu ve odamın her köşesini aydınlatıyordu.
Birden aklıma Selim abinin cenazesi geldi. Akının nasıl acı çektiğini gördüm sonra onu bırakıp gittim. Kulkan zaten böyle planlamıştı.

Yavaşça doğruldum ve yataktan kalktım.
Duştan çıktıktan sonra makyaj yapmak için aynanın karşısına geçtim. Gözlerimi süsleyen o kara izleri kapatmaya başladım.
Evet, yaşıyordum ama ceset gibi görünüyordum.

Kirpikleri bitirdikten sonra yanaklarıma az renk kattım ve sonra ruja geçtim. Dudaklarıma hafif bir kırmızı tonuna boyadığımda dün akşam yaşananlar geldi aklıma.

Öptü beni.
Belki garip gelir size ama iyi geldi.
Akın beni öperken her şeyi unutmuştum.
Yanlış anlamayın- yaptıklarını affetmedim ama bir yandanda yanımda olması beni rahatlattı.

Odamda üstüme siyah uzun bir elbise giyindim ve başıma siyah başörtü bağladım. Bunun gerçek olduğunu hala anlamaya çalışıyordum.

Çantamı başımdan geçirdim ve derin bir nefesle evin kapısını açtım. Karşımda Akını görünce şoktan bir adım geriye attım.

"Pardon korkuttum galiba-"

Başımı hayır yerine salladım ve kapıyı arkamdan kapattım. Akınla beraber sokağa indim ve bekledim. Cenazenin burdan geçmesini bekledim.

"Al şunu."

Akın elime bir hapla bir şişe su sıkıştırınca çatık kaşlarla eski sevgilime döndüm. Bu neydi şimdi?

"Sakinleştirici."

Hapı yere attım ve üstüne bastım. Sakindim. Hapa falan ihtiyacım yoktu benim. Sadece bu günü hızlıca atlatmak istedim. Kimsenin ağız kokusunu çekmek istemedim ve kimseylede konuşmak istemedim.

Bir köşeden Aliço dönünce yutkundum. Arkasından nerdeyse bütün Çukur geliyordu, Yamaç ve Cumali abilerin omuzunda Babamın tabutu. Aliço bana elindeki resimi uzatınca boğazımdaki yumruk gözlerimi yaşlarla doldurdu.

Titreyen elim resime uzandı. Resmindeki gülen Babama bakınca bir yaş düştü gözümden. Ben bunu nasıl başaracağım-

Akın beni kolumdan tutup en öne çekti ve beni devam etmeye zorladı. Bana düşse yerimde durup hüngür hüngür ağlardım ama yanımda bütün bunları yaşamış bir adam vardı.
Beni zorla olsada, mezarlığa kadar çekti.

Mezarlığa varınca beynim tamamen kapandı. Ne Hocayı nede başka birini dinleyebildim. Gözlerimi kapattım ve bayılmamak için kendimi tutmaya çalışıyordum.

"El Fatiha!"

Gözlerimi hemen açtım ve duamı okudum sonra da kendi kendime mezara doğru yürüdüm ve küreği elime aldım. Toprağı yavaşça mezara attığımda midem bulanmaya başladı ama bu hisside yoka saydım. Yamaç abi öbür küreği eline aldı ve bana yardım etti. Küreği benden almak isteyenler oldu ama vermedim, veremedim.

"Emmi! Emmi-!"

Aliçonun bağırışı beni ürküttü. Yutkundum ve mavi gözlü adamı izledim. Ağlamaktan onunda gözleri kızarmıştı. Yamaç onu sakinleştirmeye gitti ve tam o sırada gücümü kaybettim.

Birden dizlerimin üstüne çöktüm.
Sultan Annenin iç çekişini duydum ve Damla ablanın yanıma koşmasını gördüm ama yerimden kıpırdamadım.

Mezara bakarak toprağa avuçladım.
Kimseyi yanımda istemiyordum- kimsenin yardımını istemiyordum. Sadece Babamın koynuna girmek istedim. Son bir kez ona sarılmak istedim..

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama mezarlık baya bi boşalmıştı. Şimdi sadece Koçova ailesi duruyordu, hepsi de değil ha. Karaca gitmişti, Meke de öyle.

"Ceren.."

Omuzumda bir el hissesince arkamı döndüm ve Yamaçın gözlerine bakakaldım. Bişey demedim ama dikkatlice dinliyordum onu.

"Bu gece annemlerde kal, ne dersin?"

"O evde mi?"

Yamaç başını sallayınca hafif bir kahkaha attım ve geri mezara döndüm.

"Gitmem."

Cumali abide yanıma oturdu ve eliyle yüzümü kendisine çevirdi. Yaş gözlerle bana bir gülümse hediye etti.

"Bak prenses.. Biz artık Çukurda değiliz. Sen sadece o evde güvendesin."

Gözlerimle Salihe baktım ama o Saadetle konuşuyordu.

"Pek güvenli gelmedi bana."

Cumali abi başını salladı, neyden bahsettiğimi çok iyi biliyormuş gibi.

"Bak kızım, sen bana-"

Koskoca Cumali Koçovalı karşımda göz yaşları dökünce benimde dudaklarım titremeye başladı. Yanaklarımı avuçların arasına aldı ve burnunu çekti.

"Sen bana Emminin emanetisin Ceren. Sana bişey olursa kendimi asla affetmem- anladın mı beni? Sen bana Babanın emanetisin."

Gözlerimden tuzlu yaşlar akarken başımı anlayarak salladım.

"O eve gitme amenna- Ama bu gece yalnız kalma. Akın yanında olsun, benimde içim rahat etsin tamam mı prenses?"

"Tam-Tamam."

Karşımdaki adam başımı göğüsüne çekince hıçkırıklarımı bastıramadım. Siyah ceketine tutunup seslice ağladım..

SAKLIM. - AKIN KOÇOVALI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin