45. || kum torbası

377 26 2
                                    

Yüzümdeki yaş izleri silip sıkıca ceketime sarıldım. Hava kararmak üzereydi ve Eylül ayı için çok soğuktu İstanbul.

Nereye gideceğimi bile bilmiyordum. Kendi evimden ettiler beni. Gerçi, açık havada olmak o kadar da ters değildir belki. Üç hafta boyunca hastanede küçücük bir odada kaldım ve gök yüzünü sadece penceremden görebiliyordum.

Kulaklıklarımı taktım ve müziği son sese kadar açtım. Bu yürüyüş bana iyi gelen tek şeydi şu son haftalarda.

Bir bakkala girdim ve iki şişe bira aldım. Hamile olmamanın keyfi. İçmek. Bir evin çatısına çıktım ve çatının kenarına oturdum. Bacaklarım aşağıya asılıyordu ve birazcık da olsa özgür hissettim kendimi.

Kimse sormuyordu. Kimse yerimi bilmiyordu. Eski hayatım yani. Kimse beni bilmeden önce gerçekten özgürdüm.

Keşke Babamın sözünü dinleseydim ve baştan beri Akına ve Çukura mesafemi tutsaydım.
Bütün bunlar başıma gelmezdi o zaman.

Şu iğrenç şeyleri yaşamazdım, kalbim bu kadar ağır olmazdı ama öbür taraftan baksan- Kocaman bir ailem olmazdı, Babamla zaman geçiremezdim ve Akınla tanışmazdım.

Gözlerimi kapatıp büyük bir yudum aldım ve çatının soğuk betonuna yattım.
Duyduğum şarkı pek faydalı sayılmazdı.

»Bana hatıradır bu acı, kanarım kanarım.
Seni başka kimse bulamaz, yaralım..«

Gözlerimi açtığımda yıldızlı gökyüzüne bakıyordum.

"Anne.."

Diyip yıldızlara bakarak bir umut aramaya çalıştım. Bu acıya son veren bir umut.

"Ben ne yapacağım?"

Gözümden bir yaş damladı ve kirli yere aktı. Annem burda olsaydı, yanımda olsaydı bana yardım ederdi belki. Belki de Annem burda olsaydı bunların hiç biri yaşanmayacaktı.

Yüzünü bile hatırlamıyordum artık. Kokusunu on beş yaşına girince kaybetmiştim. Çok ağladım. Ama yüzünü hiç unutmayacağımı düşündüm, şimdi de sadece fotoğrafını görünce hatırlıyordum.

"Sen affeder miydin? Babam sana bunu yapsaydı- Affeder miydin?"

Deliriyordum.
Ölülerle konuşuyordum resmen.

"Boşuna yorma kendini. Cevap vermeyecek."

Hemen doğruldum. Üstüme yürüyen kişinin Celasun olduğunu anlayınca rahatladım. Elleri montunun cebindeydi ve her verdiği nefes dumana dönüştü.

"Ne işin var burda?"

"Baban seni aramamı istedi."

Başımı salladım ve kollarımı kavuşturdum. Sustum. Ne deseydim. Celasun sen haklı çıktın, Akın beni ateşe attı mı deseydim? Sustum işte.

"Ceren bak biliyorum aramız iyi değil ama ben burdayım. Konuşmak istersen, yada sinirini çıkarmak istersen yada sadece yalnız olmamak istersen- burdayım ben."

"Sinirimi çıkarmak derken?"

Celasun elimi aldı ve beni çatıdan indirdi. Beraber kahvenin önüne kadar yürüdük ve sonra Celasun montunu çıkardı, gömleğin kollarını sıvadı ve bana baş salladı.

"Vur."

"Ya manyak mısın nesin Celasun-"

Dedim ve gözlerimi devirdim ama Celasun baya ciddiydi.

"Vur dedim Ceren."

Tövbe Tövbe.
Celasuna montunu uzattım ama kabul etmedi. Önce vuracakmışım. İyi bari.
Bir yumruktan ölmez ya.

SAKLIM. - AKIN KOÇOVALI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin