Sabah erken saatte uyanmak zorunda olmadığım için saat ona gelirken yatağımdan çıktım. Banyoya girdim. Ellerimi yüzümü yıkayıp mutfağa yöneldim. Yemek için bir şeyler hazırladım. Balkondaki masayı hazırladıktan sonra yemeğe koyuldum. Bir yandan kahvaltımı ederken bir yandan da dışarıyı izliyordum. Evimde en sevdiğim yer kuşkusuz odamın balkonuydu. Hava iyi olduğu sürece içeride çok nadir vakit geçirirdim. Telefonumu elime alıp tarihe bakınca finallerime sadece on gün kaldığını gördüm ve
"Hoş geldin uykusuz geceler, okumaktan şişen gözler ve yazmaktan kırılan eller"
Diye homurdandım kendi kendime. Sınav haftaları dışında pek ders çalışmayan biriydim. En iyi yaptığım şeyse sıkışık zamanlara onlarca çalışma sığdırabilmekti. Kahvaltımı bitirip masayı topladıktan sonra bulaşıkları makineye doldurdum ve odama girdim. Dolabımın kapağını açtım giyeceğim şeyleri seçtim ve giydim. Saçlarıma da şekil verdikten sonra kitaplarımı alıp evden çıktım. Kapıyı açtığımda kapının yanındaki duvarda asılı duran posta kutusuna baktım. Üzerinde adımın yazılı olduğu zarfı aldım ve açtım. İçerisinde kendi fotoğrafımı görünce adeta şok yaşadım. Fotoğrafı inceledim ve arkasındaki yazıyı görünce daha da şaşırdım.
"17 şubat 2015 sabahı"
Zarfın içinde ne gönderen kişiye dair en ufak bir şey nede fotoğrafın arkasına yazılmış bu yazıdan başka bir şey yoktu. Fotoğraf yaklaşık üç ay öncesine aitti üzerimde beyaz bir lacoste t-şört ve açık renk kot bir pantolon vardı. Omuzlarımın henüz biraz aşağısına dökülmüş saçlarım, iki küçük toka yardımıyla tutturulmuştu. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile adeta kameraya poz vermiş gibiydim.
Kesinlikle böyle bir fotoğrafım olmadığını bildiğimden fotoğrafın nereden geldiğini merak etmiş ve anlam verememiştim. Bunu kimin yaptığına dair en ufak bir fikir dahi barındırmıyordum. Fotoğrafı kitabımın arasına sıkıştırıp apartmandan çıktım. Okula doğru yol almaya başladım. Aynı yerde yine kafası yerde beni bekleyen garip kişiliği görünce daha önceden karar verdiğim gibi bugün bu adamın benden ne istediğini ve amacı her ne ise onu öğrenecektim, kararlıydım.
"Geç kaldın karagöz iki saat yedi dakika"
Deyince şaşkın ve bir o kadar da kızmış bir ses tonuyla
"Öncelikle bugün bu saçma şeye son verip bi daha beni beklemeyeceksin, ayrıca neyi ne zaman yapacağımı sana soracak değilim"
"Fazla asabisin"
Deyince daha çok kızdım ve
"Hemen şimdi benden ne istediğini söyleyeceksin ve sonra da temelli benden uzaklaşacaksın. Bu iş fazla uzadı"
Dedim yüksek çıkan ses tonuma aldırmadan.
"Tam olarak senden ne istediğimi bilmiyorum ama bana yardım edebileceğinden eminim" dedi fazlaca kararlı bir ses tonuyla.
"Ne istiyorsun, amacın ne senin ?"
"Aşk aşkı bana öğreteceksin"
"Aşk uzmanı gibi bir halim mi var sence" dedim alayla.
"Yok... Ama bana aşık olacaksın ve aşkı öğrenip bana da öğreteceksin işte"
"Sen şaka mısın? Ayrıca aşka inanmam fazla laçka dostluk dururken aşk fazla gereksiz bir duygu" dedim.
"Bence de gereksiz ama aşıkı öğrenip aşık olmam gerek işte, bana yardım edemez misin ? Yani ucunda ölüm yok ya"
" Yok sen harbiden şakasın" dedim bıkkınca sonra " bi daha bekleme beni, git kendi mahallende oyna"
Dedim arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Adımı söylediğinde daha da şaşırdım. Ben ona kim olduğunu sorduğumda o hiç bir şey sormamıştı. Adımı dahi bilmediğini düşünürken, ağzından benim adımın dökülmesi bu adamın gerçekten garip olduğunun ve benim hakkımda sandığımdan çok daha fazla bilgiye sahip olduğunun kanıtı gibiydi.
"Zeynep bekler misin konuşalım"
Deyince durdum ve belki de bu konuşma sayesinde amacını öğrenebilirim sonra da bu saçma şeye son veririm diye aklımdan geçirerek
"Peki konuşalım, anlat dinliyorum sonra da çık git! Hayatımda yabancılardan hoşlanmam" dedim.
Güldü.
"Sence de her şeyi fazla ciddiye almıyor musun ?" diye sorunca
"Sen de fazla sallıyorsun elinde kalır dikkat et"
Diye öfkemi kustum. Adam resmen rahatlıktan geberecek bir haldeydi, bense sinirden.
"Gel bi çay içelim sakinleş sonra konuşalım. Herşeyi anlatıcam karagöz" deyince
"Makul"
Dedim ve bir kafeye girdik. Çayları söyledikten sonra
"Seninle bir anlaşma yapalım" dedi.
"Hmmm" diye mırıltılı bir ses çıkarmaktan başka bir şey söylemedim.
"Öncelikle sakin ol ve sonuna kadar beni dinle olur mu ? En önemlisi söylediğim şeylerden sonra kaçma" dedi.
"Söz veremem.... peki başla bakalım" dedim.
"Adımı artık bildiğini varsayıyorum. Bak benim aşırı önem verdiğim bir grubum var ve aralarında tek sap benim. Çevremdeki kızlardan hoşlanmıyorum. Gerçek aşkı bulmaya çalışıyorum ve bence en büyük aşk yaptığım araştırmalara göre ilk aşk ben senin ilk aşkın olursam ve aşkı senden öğrenirsem, sende benim ilk ve gerçek aşkım olursun"
"Saçma"
"Sonuna kadar dinleyeceğine ..." dediğinde
"Söz veremem demiştim. Fazla saçma aşka inanmıyorum ve sana yardım falan edemem" deyip ayaklandım.
"Bekle! Yardımına gerçekten ihtiyacım var inan bana. Anlatamam. Yoksa bu kadar saçmalayan bir adam değilimdir. İnan bana tanıdıkça anlayacaksın. Sadece biraz zaman ve sabır "
"Bak aşk öyle sen bana aşık ol, bende sana demekle olmaz. Farkında olmazsın aşık olduğunun sen seçmezsin yani yada o seni seçmez, aniden olur değişince anlarsın ... "
"Aşka inanmadığına emin misin ?"
"Her neyse şimdi beni anladığını varsayarak gidiyorum ve sen bir daha benim yakınlarıma gelmiyorsun. Tamam mı ? "
"Üzgünüm ama söz veremem karagöz "
"Bana karagöz demeyi kes ! Ayrıca son söylediğimde gayet ciddiydim. Kendince oynadığın saçma oyununa son ver, en azından kendine başka oyuncak bul !"
Dedim sert ve kararlı birazda normalden daha yüksek bir ses takınarak. Sonra onu orada bıraktım ve okula döndüm. Aklım hala aramızda geçen saçma konuşmada iken bu adamın gerçekten sorunlu olduğunu onayladım kafamda. Aklımı kurcalayan bir başka şey ise benim hakkımda sandığım gibi hiç bir şey bilmiyor değildi. Bu tedirgin olmamı sağlıyordu. Bu adamdan korkmalı mıydım? Yoksa dediği gibi tek derdi aşk mıydı? Anlamadığım bir diğer şeyde aşık olmak ve aşkı öğrenmek için neden beni seçmişti? Aşktan deli gibi korkarken ve kaçarken ona yardım edebilecek son kişi bile değildim. Bir insan aşka neden bu kadar takardı onu da anlamış değildim zaten.
Ben ders başladığı andan itibaren aynı yere odaklanmış bakıyorken Cansu'nun sesiyle kafamdakileri rafa kaldırıp Cansu'ya kulak verdim.
"Diyorum ki beni biraz taksan, kaç dakikadır sana ulaşmaya çalışıyorum" deyince
"Affedersin dalmışım. Şuan sendeyim"
"Dersten sonra sahile insek diyoruz. Sınavlardan önce bir kaçamak ne dersin ?"
"Bilmem ki ! Gitmemiz şart mı ?"
" Hı hı kafamıza silah dayadılar, gitmezseniz sonu kötü olur dediler "
Diyerek dediğim şeyle alay etti. Onları ikna edip eve gitmeye karar verdikten sonra onları da sahile yollamayı başarmıştım. Eve geldim ve hiç bir şey düşünmemek üzere kendimi proğramladım. Günün verdiği yorgunlukla yatağa gömülüp uykuya daldım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAGÖZ
Teen FictionHer asla aslında bir evet barındırır.... Asla yapmam dediği şeyleri günü gelince tek tek yapan bir adam... Herşeyim dediği babasını geri kazanmak uğruna evliliği çıkış yolu olarak gören bir genç kız ve onu deliler gibi seven bir adam... Peki ya aşık...