Elimi yüzümü yıkmaya fırsat bulduktan sonra mutfağa girdim. Krep için hamur yaptıktan sonra dolabı karıştırmaya başladım. Telefonumun sesini duyunca elimdekileri masaya bırakıp odaya koştum.
"Günaydın karagöz""Günaydın"
"Peynir, zeytin yemeye karar verdim. Kabul eder misiniz ? "
"Gelirken bir kavanoz çikolata getirirsen neden olmasın"
"Peki. Kabul. Yarım saate ordayım."
"Tamam bekliyorum."
Masa hazır olduğunda masayı şöyle bir süzdüm. Ben mi hazırlamıştım bu masayı. Baktıkça ağzım sulanmaya başladı. İsteyince yapılır sözünün kanıtıydı bu masa. Herşey çok güzel görünüyordu. Ya da ben yine çok açtım. Ekmekler elinde Eymen girdi bahçe kapısından. Ekmekleri de kesip masaya yerleştirince herşey hazırdı. Bahçe kapısının sesi yeniden duyulduğunda gelen kişi beklenmedik biriydi bu defa.
"Mustafa ! "
Gelmişti işte. Onca zaman bu telefonu mu beklemişti? Onu Gamze'ye getirmek bu kadar kolay mıydı ? Neydi kaçtığı şey, ben mi ? Öyleyse neden benim telefonum onu buraya getirmeye yetmişti?
Yıpranmış görünüyordu. Eski Mustafa kaybolmuş gibiydi. Yüzü normal renginden bir kaç kat daha solgundu. Gözlerinin altında halkalar oluşmuştu. Gülümsemesi silinmişti yüzünden. Kim bilir ne zamandır gülmüyordu. Ne kadar zayıfladığı üzerinde olduğundan çok daha fazla salaş duran pantolonundan belliydi. Aç mı kalmıştı yoksa içinde bulunduğu durum mu yemesine engel olmuştu ? Sokakta mı kalmıştı bunca zaman ? Pişmanlıkları onu sokağa mı mecbur bırakmıştı ? Ne yaşamıştı ki bu kadar yıpranmış ve yorgun görünüyordu? Karşımdaki duruşu onun yaptıklarından pişman olduğunu kanıtlıyordu. Bu da herşeyi unutmaya değer bir şeydi benim için.
Mustafa'yı görünce olduğum yerde duraksadım. Masanın başında kafam bahçe kapısında kalakaldım. Eymen o sırada sofradaki salatalıkları tırtıklamakla meşguldü. Mustafa'yı görünce neye uğradığını şaşırarak ağzındakileri zar zor çevirdi. Şaşkın ve kızgın biraz da kırgın bir ifadesi vardı. Zira Mustafa'yı Gamze'ye getirmek için en çok çaba sarfeden Eymen'di. Bu inatçı adama ne olmuştu da çıkagelmişti? Zorlukla ağzındakileri yuttuktan sonra yavaşça kalktı. Sanırım Eymen'den beklediğim şey olacaktı. Sakin görünüyordu ama her an Mustafa'ya bir yumruk sallayabilirdi. Mustafa onun can dostuydu ve yaptıkları onun için tam bir hayal kırıklığıydı. Buna rağmen onu getirmek için uğraşlar vermiş, aramış Mustafa'yı bulmuş ama gelmeye ikna edememişti. Bu da can dostuna kızgın olmasına değer bir sebepti.
"Hoş geldin Mustafa "
"Merhaba. Gamze yok mu? "
"Gelir şimdi. Dışarı çıkmıştı."
"Rahatsız etmeyeyim Zeynep. Gamze gelince haber verirsen sevinirim."
Eymen ağzını açıp tek kelime etmeden karşısında duruyordu öylece. Sonra kızgın ve sitemini gizlemeyen bir ses tonuyla
"Daha nereye Mustafa. Saçmalamayı kes ve uzun zamandır yapmadığın mantıklı birşey yap ! Otur şu masaya . Artık öyle olmuyor o işler."
Eymen de haklıydı Mustafa da. Ne olursa olsun bu iki dost birbirini özlemişti. Mustafa ve Eymen'in arasındaki bağ oldukça güçlüydü. Mustafa'nın yaptığı şeylere anlam veremiyordu kafasında. Mustafa yanlış şeyler yapmıştı. Bu değildi asıl sorun. Sorun Mustafa'nın hatalarını kabul etmesine rağmen kaçıyor olmasıydı. Kimsenin ona yardım etmesine izin vermemişti. Sağlıklı düşündüğü takdirde Mustafa da kendi kararlarını onaylamıyordu. Aslında herkes onu affetmeye hazırdı ama Mustafa kendini affetmeye hazır hissetmemişti uzun süre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAGÖZ
Teen FictionHer asla aslında bir evet barındırır.... Asla yapmam dediği şeyleri günü gelince tek tek yapan bir adam... Herşeyim dediği babasını geri kazanmak uğruna evliliği çıkış yolu olarak gören bir genç kız ve onu deliler gibi seven bir adam... Peki ya aşık...