BÖLÜM*16

105 15 1
                                    

#Karşımda, hayatım boyunca nefret ettiğim ama bir o kadar da ilgisine ihtiyaç duyduğum insan vardı.

Bölüm Şarkısı: Akmu - How can I love the heartbreak

İyi okumalar.

♣️

Kendimi çok yorgun hissediyor, çok fazla üşüyordum. Oturduğum yerde ayaklarımı biraz daha kendime çekerek karşımda bana dik bakışlarını gönderen Doruk'a baktım. Onunla uğraşmak şu an yapacağım en son şey olurdu. Kapanmak için yalvaran gözlerimi inatla açık tutmaya çalışıyordum.

Barın evden ayrıldıktan sonra kalmanın saçma olduğunu düşündüğüm için gitmek istesem de, Damla ve Çağlar buna izin vermemişti. Dışarıda hâlâ yağmur vardı. Telefonumdan saate baktığımda gece on ikiyi gösteriyordu. Herkes salonda oturmuş, kimse konuşmuyordu. Doruk'un bakışları yüzünden kendimi gergin hissetsem de umursamamaya çalıştım. Çağlar ve diğer çocuk Cihan telefonla oynuyor, Damla ise bir bana bir Doruk'a bakıyordu. Kısa bir süre sonra Doruk'un telefonu çaldığında mutfağa doğru gidip konuşmaya başladı.

"Efendim abi?"

Barın'dı.

*Başka abisi olmadığını nereden biliyorsun?

"Tamam, on dakikaya oradayım."

Telefonu kapattıktan sonra Damla'yı çağırdı yanına. Onun kulağına sessizce bir şeyler söylerken diğer iki çocuğa baktım. Sanırım onları dinleyen sadece bendim. İkisi de oyuna dalmışlardı. Bakışlarım tekrar onlara kaydığında Damla yerine oturdu ve Doruk evden ayrıldı. Damla'da elindeki telefona daldığında sıkıntıyla aldığım nefes boğazımı yakmıştı. Bugün ilaçlarımı alamamıştım. Bu yüzden kendimi hem yorgun hem de kötü hissediyordum. Aldığım nefesler de boğazımı yakmaya başladıysa bu daha da kötü olacağım demektir. Aniden hapşırdığımda önüme gelen saçları geriye itmemle herkesin bakışlarını üzerime çektiğimi gördüm.

*Aferin Aylina.

Hasta olmuştum. Lanet olsun, yine dayanamamış yağmurda yürümüştüm. Umarım en son hastalandığımdaki gibi çok kötü olmam diye düşünürken tekrar hapşırdım. Damla yanıma gelerek elini yüzüme doğru uzattığında oturduğum yere iyice sinerek kendimi geri çektim. Yine kaşları çatılmıştı.

"İzin ver ateşine bakayım. Hasta olduğun belli." dediğinde çatık kaşlarına zıt olarak sesi çok yumuşak çıkmıştı. Sıkıntıyla ona baktığımda elini anlıma değdirdi. Elini hemen çektiğinde ürpermiştim.

"Çok fazla ateşin var!" dedi gözlerini kocaman açarak.

"Terliyorsun da, git ve üzerine ince bir şeyler giy. Sana ıhlamur yapacağım."

Boğazım kuruduğu için konuşmak istesem de bunu yapamayınca başımı iki yana olumsuz anlamda salladım ve yüzümü buruşturdum. Ihlamurdan nefret ediyordum. Lanet olsun, ilaçlarımı almam gerekiyordu. Benim sadece onlara ihtiyacım vardı.

Damla itiraz ederek mutfağa gittiğinde Çağlar ve Cihan çatık kaşlarla bana bakıyorlardı.

"İyi misin?"

Bunu Cihan sormuştu.

Bunu sormasına şaşırsam da başımı olumlu anlamda sallayarak titreyen ayaklarımı yere indirip ayağa kalktım. Başım dönse de gözlerimi açıp kapayarak kendime gelmeye çalıştım ve banyoya doğru ilerledim. Yedek astım spreyim olmalıydı. Tanrım lütfen olsun! Ondan biraz alabilirsem nefesim açılabilirdi. Koridorda ilerlerken başımın daha fazla dönmesiyle duvara tutundum. Gözlerimin önü kararıyordu ve boğazımda hissettiğim yangın dahada artmıştı. Göğsüm hızlı inip kalkmaya başlarken kendimi zorla banyoya attım. Kapıyı kapatamadan hızla valizimin yanına çöktüm. Titreyen ellerimle valizimi açmaya çalışırken sessiz olmaya çalışıyordum ama yapamıyordum. Boğazımdan gelen acı sesle bir elimle dudaklarımı kapatıp beni duymalarını engelledim. Açtığım valizden kıyafetlerimi dağıtarak spreyi arıyordum. Onların beni bu halde görmesini istemiyordum. Kimsenin acımasını istemiyordum. Kendimi acındırdığımı düşündürmek istemiyordum. Zilin çaldığını duyduğumda ellerimi dudaklarımdan çekmiştim. Ağzım açık bir şekilde nefes almaya çalışıyordum. Göğsüm yanıyor, gözlerim yaşarmaya başlamıştı. Tüm kıyafetlerimi banyoya dağıttığımda yaklaşan adım seslerini duyup paniğe kapılarak kapıyı kapatıp kilitledim ve emekleyerek tekrar valizime yaklaşmak istediğimde artık nefes alamadığımı hissediyordum.

GÖKYÜZÜ KAYBOLMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin