BÖLÜM*4

170 17 1
                                    

İyi okumalar.✨

♣️

İnsan, ne yapacağını bilmediği zamanlarda ne yapardı?

Tam olarak bu durumdaydım. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemez bir durumda.

Zihnimin yavaş yavaş yerine geldiğini vücudumda ve başımda hissettiğim ani şiddetli ağrılar baş gösterdiğinde anlamıştım. Her yerim tutulmuş gibiydi. Bilincim yerine gelse de gözlerimi açmak için biraz bekledim. Sonra birden, içime buram buram dolan bu odunsu kokuyu algıladım ve zihnime hücum eden olaylarla aniden gözlerimi açıp yavaşça uzandığım yerde doğrulur pozisyona geldim.

Burası, Mucize'yi bulduğum ve ondan sonra gözlerimi açtığım yerdi. Siyah ve koyu kahverengi ile döşenmiş oldukça geniş bir yatak odasıydı.

O adam...

Bu kestane karışımlı odunsu kokuyu hatırlıyordum. Mucize'ye veda ettiğim ve o adamla karşılaştığım anı. Üzerimde ve fazla kalın olmayan battaniyeyi kaldırıp ayağımın birini yüksek yataktan aşağıya sarkıtmıştım ki üzerimdeki yabancı kıyafetlerle gözlerim kocaman oldu. Siyah, oldukça bol bir sweetshirt ve bana oldukça büyük ve bol gelen siyah pijama.

Üzerimi kim değiştirmişti?

Bu kıyafetler de kimindi?

Sağ elimdeki sargı bezine kaydı gözlerim. Korkum daha da artarken hızla yataktan aşağı adım attığım an yere düştüm. Âni hareketimle başım dönmüştü. Düştüğüm yerden kalkarak kısa holü aştıktan sonra kapının önüne gidip durdum korkuyla. Elimi kapıya atmıştım ki âniden açılan kapıdan korkuyla kaçarak birkaç adım geriye holün bittiği noktada yere düştüm.

Karşılaştığım yeşil gözler, ruhsuz bir şekilde gözlerime tutunduğunda, "Sen," dediğimde birden kapıda beliren diğer yüzle ona çevirdim bakışlarımı.

"Abi," dediğinde, hâlâ yerde korkuyla onlara bakan beni fark etmemiş olacak ki gözünü bile kırpmadan bana bakan abisinin bakışlarını takip etti, kapıyı tam olarak araladığında beni tamamen görmüştü.

Gülümseyerek, "Sonunda uyanabildin ha Maviş," dediğinde, kurduğu cümleye olan şaşkınlığımı gizleyemesem de, "Siz de kimsiniz?" dedim.

"Benden ne istiyorsunuz?"

Kurduğum cümleyle gözlerimi onlardan ayırmadan düştüğüm yerden kalktım ve birkaç adım daha geriye doğru gittim.

"Çağlar," dedi beni mezarlıktan buraya getiren yeşil gözlü adam. Bakışları üzerimdeydi.

"Söyle abiş," dedi Çağlar isimli oğlan.

Korkuyla onları izlerken adam konuşmaya devam etti.

"Yiyecek bir şeyler hazırla ve buraya getir, çıkarken de kapıyı kilitle."

"Sen zaten az önce yemedin mi?"

Derin bir nefesin ardından çatık kaşlarıyla, "Benim için değil," dedi ve gözlerini benden ayırmadan başıyla beni işaret ederek devam etti.

"Onun için."

Aniden, "Sizden yemek falan isteyen olmadı!" dedim.

"Bırakın da gideyim, lütfen."

Karşımdaki adam sinir bozucu bir şekilde sessizliğini koruyup sert bir şekilde bana bakarken, Çağlar kapıya yaslanmış bir şekilde konuştu.

"O iş biraz zor Maviş."

"Bırakın gideyim, yemin ederim kimseye bir şey söylemem," dedim yalvarır gibi. Korkuyordum ve titremeye başlamıştım. Hissettiğim stres nedeniyle yine tırnaklarımı avucuma batırıyordum. Fakat bu defa sağ avucumda olan sargı bunu engelliyordu. Korku dolu gözelerimi karşımdaki adamlardan ayırıp etrafımı taramaya başlamıştım. Hemen birkaç adım yanımda sehpanın üzerinde duran ince uzun sürahi vardı. Gözüme onu kestirip tekrar onlara baktığımda yine Çağlar konuştu.

GÖKYÜZÜ KAYBOLMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin