BÖLÜM*3

165 15 1
                                    

İyi okumalar.✨

♣️

Sessizlik...

Uzun zamandır, bedenim ve ruhumla özdeşleşen bu kelime, bu duygu.

Dört yıldır sadece bir defa bağıra bağıra ağlamıştım. Bunu daha dün gibi hatırlıyorum. Avazım çıktığı kadar bağırmış, sesli bir şekilde ağlayabilmiştim. Bu sayede içimdeki acının, katlanılmaz onlarca duygunun az da olsa üstesinden gelebilmiştim.

Şimdi de öyle yapabilir miydim?

İçimde o kadar acı vardı ki, uzun zamandır... Sanki elimi kızgın yağa batıyorlar, sırtımı kırbaçlıyorlardı ama ağzımdaki bant yüzünden bağıramıyor içimde yanan alev gözlerimden taşıp yanaklarımı yakarak hızla yere düşüyordu.

Aklım o derece doluydu ki, ne yapacaktım?

Onsuz, tek başıma...

'Artık gerçekten tek başıma' diye düşündüm kucağımdaki Mucize'me sıkıca sarılarak. Öylece, neredeyse yarım saattir arkamda beni takip ettiğini bildiğim arabanın motor sesiyle beraber sessizce yürüyordum. Mucizeyi kucaklayıp ağlayarak veterinerden ayrıldığımda gitmemi engellememişlerdi. Sadece, nerdeyse yarım saattir veterinere gelirken bindiğim arabanın peşimden geldiğini biliyorum. Engellemiyordu ama kaçmıyordum da.

Çünkü şu an kaçmaktan öte yapmam gereken son bir şey vardı. Veterinerden ilk çıktığımda nereye gideceğimi bilmiyor, öylece ilk başta nereye gideceğimi düşünmeden yürüyordum.

Ama şimdi...

Mezarlığın karşısında duruyorum. Kabuslarım cehenneme dönerken artık neredeyse her gün geldiğim mezarlığa yaklaşık iki yıldır uğramaz olmuş ve onları ziyaret etmemiştim. Peki, şimdi hangi yüzle minik bebeğime iyi bakmalarını isteyecektim?

Kucağımda cansız bir şekilde uyuyan tüy yumağıma baktım. Huzurlu görünüyordu. Ona sıkı sıkıya sarılarak, ne kadar gitmek istemesem de, ne kadar kendimi daha da kötü hissedeceğimi bilsem de mezarlığın giriş kapısına yürümeye başladım. Kapının önüne vardığımda durdum ve neredeyse on dakikadır varlığını hissetmediğim, sesini duymadığım arabanın geldiği yöne, arkama baktım.

Orada yoktu.

Ne araba, ne de onlardan biri. Ne yani, peşimi bırakmışlar mıydı?

Bunu umut ederek, gıcırdayan kapıyı araladım ve içimdeki korkuyla beraber mezarlığa adım attım. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Kış ayında olduğumuz için geceleri hava daha da soğuyordu fakat soğuk havaları ne kadar sevsem ve fazla üşümesem de şimdi donacakmış gibi hissediyordum.

On dakikalık bir yürüyüşün ardından gelmem gereken yere varmıştım. Dikkatle mezarlığın etrafındaki taşlara basarak topraklı alana girdim. Önce kucağımda melek gibi uyuyan Mucize'me ardından annem ve ağabeyimin mezarına baktım.

İçim kararırken, yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Geçmiş, zihnimin karanlık odasından çığlıklar atmaya başladığında artık daha fazla kendimi tutamıyordum.

Buna katlanamıyordum!

Alışamıyordum!

Gözyaşlarım yağmur misali hızla yanaklarımı ıslatırken ona sıkıca sarılıyordum. Eğer, eğer şu an yaşıyor olsaydı kucağıma atlayıp patisiyle burnumu tutuyor olurdu. Ama o... Kollarım arasında öylece uzanıyordu. Onu göğsüme yaslayıp başını boynuma gömdüğümde başımı yerden kaldırmış yaşlı gözlerle annemin mezarına bakıyordum.

"Anne?" dedim kendi kendime uzun zamandır kullanmadığım kelimenin ağırlığıyla.

"O..." diyebildim. "O..." dilim, kuracağım  cümlenin ağırlığını anlamış gibi, kelimelerime engel oluyordu.

GÖKYÜZÜ KAYBOLMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin