14- Pes Etme

53 9 0
                                    

Burak'ın Rüyayı sakinleştirirken ki halini böyle hayal ettim. :)

Bütün günümü evde geçirmek istiyordum ama bu kadar tembellik bana fazlaydı. Gözlerimi yavaşça araladım.
Sıcak değildi ama güzel bir gündü. Bugün Burak'ı kesinlikle görecektim. Yapmadığım hata için beni affedecekti. Pes etmeyeceğim.
Yataktan doğrularak mutfağa gittim. Soğuk suyu bardağa doldururken etrafı dikizledim. Mutlaka yaşamam için yiyecek depo etmeliyim diye düşünürken Ateşle alış veriş yaptığım aklıma geldi. Hızla bütün dolaplardaki yiyecekleri masaya boşalttım. İki aylık yiyecekkkk! Ateş'e minnettardım.
Kapı hızla çaldığında şaşkınca kapıya yöneldim. Sabahın bu saatinde kimin vardı ki kapımı çalacak? Kendi kendime yalnızlığımı hatırlatıp moralimi bozdum.
Kapıyı açtığımda Ateş çatık kaşlarıyla 'Açmasaydın.' dedi. Anlamayarak ona baktım.
İçeriye girmeye çalıştığında onu durdurup 'Hop dedik. Sabah sabah ne işin var burda!' dedim mahalle ağzıyla.
'Seni özledim.' dedi dudak büzerek.
'Sen ciddi misin?' dedim şaşkınlıktan yuvarlak şekilini alan ağzımla.
'Aptal mısın kızım. Kahvaltıya geldim. Yemek yiyip hemen gideceğim.' dedi. O kadar yiyeceği o almıştı onunla paylaşmam gerekir diye düşünüp yolu açtım.
İçeriye hızla yönelip banyoya ilerledi. Evin her köşesini ezberlemiş gibiydi. Ne çabuk alıştı. Ben bile hala odaların yerlerini karıştırıyordum.
Ellerini yıkadığını anladığımda banyodan çıkıp bana yöneldi. Sırıtarak 'Bir ara banyoyu toplamak istersin belki.' dedi imalı sesiyle. Anlamayarak onu takip ettim. Mutfağa girdiğimizde şaşkınca yiyeceklere baktı.
İmalı, uzun bakışlarından sonra masanın köşesindeki sandalyeye oturdu.
Dolaptan iki bardak alıp portakal suyu doldurdum.
Bana hiç bakmadan yemeye başladı.
'Kahvaltılık koymamı ister misin? Sabah sabah abur cubur kötü değil mi?' dedim ilgili olduğumu belli etmek istercesine.
Hayır anlamında kafasını sallayarak 'Sorun değil.' dedi.
Çubuk açıp yemeğe başladığımda 'Ateş bugün hastaneye gidelim mi işin yoksa?' diye sordum. Merakla cevabı bekledim.
'Olmaz işim var.' dedi. Dudak büzerek 'Anladım. Yarın gidelim mi?' diye sordum bir ümit kabul etmesini bekleyerek.
'İşim var sen git.' dedi kesin sesiyle.
'Ne işin var ya randevu mu almam lazım senle görüşmek için.' dedim sinirle.
Sırıtarak 'Ne o iki günde özler misin?' dedi.
Dil çıkararak 'Git ve geri gelme.' dedim. Yemeğime döndüm. Umursamaz bir hava takınarak onu izledim.

Ne işi vardı acaba?
İki gün boyunca gelmeyecek miydi?
İki gün boyunca ne yapacaktım ben?

Kendimle dertleşmeye dalmışken Ateş yerinden kalkıp 'Ben gidiyorum.' dedi.
'Nereye?' diye sordum sinirle.
'İşim var.' diye tekrarlayarak kapıya doğru ilerledi. Çıkarken sadece arkasından baktım. Numarasıda yoktu bende. Kapıyı sinirle çarpıp mutfağa ilerledim.
Üzgünce mutfağı topladım. İki aylık yiyecek depoladığımı düşünürken şuan masadaki boş poşetlere baktım. Hayvan! Bunlar bana bir hafta bile yetmezdi. Etrafı toplayarak banyoya ilerledim.

Ellerimi yıkarken dolabın üstündeki kıyafetlerimi farkettim. Dün duştan sonra sepete atmayı unuttuğum kıyafetlerim. Kızararak kıyafetleri sepete fırlattım. Pislik herif! Sapık! Hayvan! Öküz!
Sinirle odama çıkıp telefonuma baktım. Ceren aramıştı. Numarasını bularak Ceren'e aradım. Çalarken dinletteki müzik neydi böyle!
Telefonun açıldığını anladığımda 'Şu şarkıyı değiştir başım ağrıdı. ' dedim duygusuz bir sesle.
'Ben seviyorum. Hem neden aradığımda açmıyorsun be kadın!' dedi Ceren hesap sorar tavrıyla.
Kahkaha atarak 'Duymadım. Mutfaktaydım.' dedim. Dolabıma yönelerek kıyafet seçtim. Burak'ı görmem gerekiyordu.
'Dışarı çıkacağız gelmek ister misin?' diye sordu Ceren.
'Hayır. Aslında bugün işim var. Belki başka zaman.' dedim.
'Peki sen bilirsin. Dünde gelmediniz zaten okula hesap soracağımı biliyorsun değil mi?' dedi ciddi ses tonuyla.
'Evet evet biliyorum. Ya şey Burak'ın numarasını verir misin?' dedim çekingen ses tonumla.
'Neden?' dedi imalı sesiyle.
'Lazım oldu.' dedim uzatmak istemeyerek.
'Peki mesaj olarak atarım. Bay bay.' dedi ve kapattı.
Tişörtümü üstüme geçirirken yataktaki telefonum titredi.
Yatağa zıplayarak telefonu elime alıp numarayı kaydettim. Hiç beklemeden arayarak açılmasını bekledim. Üçüncü çalıştan sonra Burak'ın sesini duydum.
Neşeli sesiyle 'Burak Taşkın.' dedi. Gülümsemeden edemedim. Avukatı aramış gibi.
'Burak ben Rüya.' dedim.
'Noldu?!' dedi sesindeki bütün neşe kaybolmuş gibiydi.
'Seninle konuşmam gerekiyor. Zamanın var mı?' dedim uzun süre sessiz bir bekleyişten sonra
'Kurtuluş Cafe. Geleceksen.' dedi.
' Yarım saate ordayım.' dedim ve telefonu kapattım. Küçücük kasabada her yeri öğrenmiştim neredeyse. Sadece şu ormanlardan uzak durmam gerekiyor.
Altıma pantolonumu geçirerek kapıya yöneldim. Anahtarları ve fotoğraf makinemi çantama koyarak evden çıktım.

Burada toplam iki tane cafe vardı. İkiside karşı karşıyaydı zaten.
Bahsettiğimiz yere yetiştiğimde ürkekçe adım atmamla Ceren ile göz göze gelmem bir oldu. Ceren gözlerini kısarak 'İşin bu muydu? Bende aynı yere davet etmiştim zaten.' dedi utançla gülümsedim. Rezil oldum. Kesinlikle!
Masada Bora, Ceren, Burak, sarışın ve kızıl iki kız vardı. Masaya doğru ilerledim. Burak bana hiç bakmadan kızlarla konuşuyordu sinirim bozuldu.
'Eee ne yaptın?' diye sordu Ceren.
'Hiç dün Ateşleydim şimdide Ateşle kahvaltıdan geliyorum.' dedim yüksek sesle. Burak'ın duyması içindi tabiikide bu. Sonunda ilgisini çekmeyi başarmıştım. Çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.
Bende kaşlarımı çatarak ona baktım.
Uzun bakışlardan sonra Burak masadan kalkarak dışarı çıktı. Bende peşinden dışarı çıktığımda Burak motorun üstünde kaskını takıyordu.
Yanına koşup 'Burak konuşmamız gerekiyor.' dedim. Umursamaz tavrıyla motora yerleşti. Hızla ceketinden tutup durdurdum.
'Konuşmamız gerekiyor.' dedim kesin kararlı sesimle.
Uzun süre beni süzdükten sonra soğuk sesiyle 'Atla.' dedi. Motorla uzun süre bakıştım. Motorlardan nefret ediyordum. Uzun yıllar olmuştu ama korkumu hala yenememiştim.
Yutkunarak Burak'ın uzattığı kaskı kafama geçirdim. Arkasına yerleşirken sıkıca gözlerimi kapatıp Burak'ı ceketinden kavradım.
Motorun hareket ettiğini hissettiğimde bağıra bağıra konuşmaya başladım.
'Burak her şeyi yanlış anlamaya başladın tamam mı? Dostluğumuz zedelenecek. Bak şuan ne dediğimi anlamıyorum.' bağırıyordum ciddi anlamda. Göz yaşlarımda akıyordu benden habersiz.
'Cevap ver lütfen sorunun ne?' dedim konuşmaya devam etmeliydim korktuğum gerçeğini unutmak için.
'Hem neden Ateş ile anlaşamıyorsunuz. Ateş seni önemsiyor sanırım.' hıçkırarak ağlamaya başladığımda Burak'a daha çok yaklaştım.
'Burak durdur lütfen.' aciz çıkan sesime küfür ettim. Burak daha hızlı sürmeye başladığında hıçkırıklarım kulaklarımı sağır etti.
'Burak durdurur musun? Lütfen!!' dedim gözlerimi daha sıkı kapayarak.
Beni dinlemiyordu işte yine. Nefes almakta zorlanmaya başlamıştım.
'Burak nefes alamıyorum. Korkuyorum.' dedim motor hızla yavaşlayarak durdu. Motordan inerken nefes almaya çalışıyordum. Burak kafasındaki kaskıyla alnını benim alnıma dayadı.
'Nefes al .' dedi sakin sesiyle.
Nefes almaya çalışırken konuşamıyordum. Göz yaşlarımdan boğulabilirdim şuan.
'Sakin ol prenses ben burdayım.' dedi başımı iki elinin arasına alırken alnı hala alnımdaydı. Onun sesi beni sakinleştiriyordu. Huzur veriyordu. Gülümsetiyordu. Isıtıyordu kalbimin en soğuk yerlerini.
Bir süre sakinleştikten sonra Burak yavaşça geri çekildi. Kaskı kafamdan çıkardığımda Burak uzun süre beni izledi. Kaskı eline alıp başıma geçirdi.
'Ağladığını görmek istemiyorum.' dedi.
Gülümsedim. 'Çirkinsin demiyorsunda (!)' dedim imalı sesimle.
Sadece gülümseyip ilerledi. Onu takip ederken etrafa bakıyordum.
Küçük bir gölet vardı. Bir kulübe ve çiftlik vardı.
'Burak nereye geldik?' diye sordum etrafı izlemeye devam ederken.
'Önüne bak düşeceksin.' dedi ciddi bir tavırla.
'Asıl sen önüne bak geri geri yürüyorsun.' dedim bağırarak. Burak yavaşça önüne dönerken 'Yazlık evim. Kamp için buraya geliriz arkadaşlarla yada kafa dağıtmaya gelirim bazen. Yüzmeye geldiğimizde olur. Kasabada yüzebileceğin tek açık alan.' dedi.
Anladığımı ifade etmek için başımı salladım. 'Peki ben beden buradayım?' dedim merakla.
'Konuşmaya geldik prenses. Senden duymak istediğim şeyler var.' dedi ve önüne dönüp yürüdü. Sessizce onu takip ederken kuracağım cümleleri hazırlıyordum.

ObjeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin