18- Acı

51 6 0
                                    

Multi Ateş :)

Ateşten

Hayatta yaşadığım acılar hep yaşımdan büyüktü. Beni acımasız yapmasından buram buram korkmuştum.
Babamı çok seviyordum. Büyüyünce onun gibi polis olmak istiyordum. Onun gibi yakışıklı olup annem gibi güzel bir kadınla evlenecektim. Benim gibi muhteşem bir çocuk yapacaktım. Duygusuzca gülümsedim. Zaten gülümsemem her zaman bir şeylerin arkasına saklanıyordu.
İçten gülümsemeyi özlemiştim.
Hayatım mükemmeldi. Herkesin kıskandığı cinstendi. İyi bir çocukluk arkadaşımda vardı. Annemle babamda bizden önceye dayanan bir dostluğa ve iş ortaklıklarına sahiplerdi Hakan abilerle.
Babamın niye öldüğünü hep merak ettim. Silahlı bir çatışmada öldü dediler ama babam aptal bir kurşundan ölecek biri miydi?
Anneme olan öfkem ona olan sevgimi köreltmeye başlamıştı. İntihar ederken bencilce sadece kendini düşünmüştü. Sadece kendi acılarına son vermek istemişti. Oysaki ben onun için babamın acısını bile yaşayamamıştım. Ufacık aciz bedenimle güçlüyüm diye dolanmıştım. Dimdik bir şekilde. Ağlayamamıştım bile. Annemin ölümünede üzülmemiştim. Öfkelenmiştim.
Yalnızlık beni içine çekiyordu. Korktuğum insanlar değildi. Kendi karanlığımda boğulmak beni ürkütüyordu.

Karşımdaki eskimiş kum torbasına tüm gücümle bir yumruk indirdim. Babam eskitmişti bunu. Bir polis her zaman akıllı, çevik ve ölümsüzdür. derdi babam. Ölümsüzlüğü bana hep açıklamıştı. Bir polis kahramandır evlat. Halkı için kendi canını vermeye hazır bir kahraman ve kahramanlar ölümsüzdür değil mi? derdi aptal babam.
Ölümsüz değildi benim babam. Ölmüştü ve acısını bir tek ben çekiyordum. Yokluğunu bir tek ben hissediyorum. Annem bile katlanamamıştı babamı yaşatmaya ve gitmişti.
Okuldan eve döndüğüm gün annemin öldüğünü söylediler. Asmış kendini yatak odamın ortasına. Bencil kadın. Ölüsünü görüp sarılmama bile izin vermemişti. Annemi toprağa son kez verirken o gün okula gitmemeyi dilemiştim.
Annemi görmek istemiştim. Oysaki bana onu hiç göstermeden defetmişlerdi.
Kum torbasına bir yumruk daha indirdim.
Yorgunluktan nefes nefese kalırken bir gün bu nefesimin kesilmesini diledim.
Bir yumruk daha indirdikten sonra yavaşça yere çömelip ellerimi yere koydum. Kan içindeydiler. Bir kaç derin nefes ardından kahkaha atarak ayağa kalktım. Duşumu alıp okul formamı üstüme geçirdim.
Yatak odamdan gelen telefon sesine yöneldim. Yatağıma uzanarak telefonu açtım.
'Efendim Hakan Abi?' diye konuştum yorgun sesimle.
'Evet telefonumu buldum. Sinirden parçalara ayırmışım. Kullanılmaz haldeydi çöpe attım.' diye yalan söyledim. Neredeydi bu lanet telefon. Hakan Abi benden daha çok korkmuştu. Telefonda benim yararıma hiçbir şey yoktu. Aynı şekilde Hakan Abininde sevineceği şeyler yoktu.
'Evet merak etme. Kimse bir şey görmedi.' dedim ve telefonu kapattım. Ellerimi çapraz yaparak başımın arkasına yerleştirip odamın tavanında sallanan ipe baktım.
Tam burada mı ölmüştü annem? O ipi çıkarıp atmalarına izin vermemiştim. Her gece uyurken o ipe bakıyordum.
Derin bir iç çekerek doğruldum ve evden çıkarak arabama bindim.
Okula yetiştiğimde hızla sınıfa girdim. Rüya burada değildi. Telefonumu o kızın evinin önünde bıraktığıma emindim. Sınıftan çıkarken koridordan gelen Rüyayı gördüm.
Beni görünce durup bir adım geri attı. Hızla onun yanına gidip kolundan kavradım ve peşimden sürükledim.
Okulda neresi boş olur diye düşünürken aklıma revirin bahçesi geldi.
Hızla revire indim Tahmin ettiğim üzere revir boştu. Bahçeye çıktığımızda karşımdaki küçük çocuğa baktım.
'Telefonum nerde?' diye sordum sakin sesimle.
'Ben nereden bilebilirim. Nerede kaybettin?' diye sordu. Sesinde korku mu vardı yoksa ben mi yanlış analiz etmiştim.
'Geçen gün tam olarak senin evinin önünde.' dedim gözlerimi kısarak.
'Ben evde değildim.' dedi sakince. Sakinliği beni şaşırttı. Biranda değişmişti. Haklıydı da evde değildi ki bu!
'Ne işin vardı ormanda bir erkekle?' diye sordum. Sesim neden bu kadar soğuk çıkıyordu. Gerçektende bu kızdan nefret etmeye başladım.
'Sanane.' dedi. Kolunu sıkarak 'Eğer telefonumu bulursan hiç açmadan bana getiriyorsun.' dedim. Peki anlamında kafasını sallayarak gülümsedi.
Neden gülümsedi bu kız? Dengesizdi kesinlikle.
Elini kurtararak kapıya doğru yöneldiğinde kapı açılarak içeri alnında sargı beziyle Masal girdi.
Rüya hareketsiz bir şekilde durdu. Elleri titriyordu. 'Size ne oldu?' diye sorarken seside titriyordu. Bu soruyu sorarken neden benimle göz göze gelmişti?
'Küçük bir kaza.' diyerek gülümsedi Masal.
Bu kadın tam bir pislikti. Çokta iyi rol yapıyordu.
Rüya koşarak revirden çıktı.
Karşımdaki güçlü görünen zavallı kadına baktım.
'Yine karşılaştık Ateş Salman.' dedi sırıtarak. Benim hakkımda araştırma yaptığına emindim. Tek korkum ise Hakan Abiydi. Bu kadın güvenilir değildi. Aptalda değildi. Eğer bir şey çeviriyorsa kesinlikle bulmam gerekiyordu.
Hiçbir cevap vermeden sırıtarak dışarı çıktım.

Rüya

Koşarak revirden çıkmam kesinlikle garipti ama o durumda ne yapmam gerektiğini kesinlikle bilmiyordum.
Sıramda rahatsızca kıpırdandığımda yanımda bir hareketlenme hissettim.
Burak ile göz göze geldiğimizde gülümsedim.
'Günaydın prenses.' dedi. Bende gülümseyerek karşılık verdim.
'Bugün yanımda otursan olur mu?' diye sordum aciz sesimle. Nedenini bilmiyordum ama kendimi güvende hissedecektim.
Peki anlamında kafa sallayınca rahatlık bütün vücuduma yayıldı. Ceren için sorun olmayacağını biliyordum çünkü Borayla oturmak onun için büyük bir zevkti.
Derslerde sadece uyumuştum. Dün bütün gün uyuyamamıştım ve yanımda Burak'ın oturmasının verdiği rahatlıkla güzel bir uyku çektim. Sadece öğle yemeğine kalkmıştım ve şimdi yine uyumak için hazırlanıyordum.
'Uyuma artık. Yanında oturmamı istediğinde eğlenirim sanmıştım.' dedi Burak sıkılmış bir ses tonuyla.
Gülümseyerek esnedim.
'Pekala haklısın.' dedim ve ona doğru döndüm.
Beni dikkatle süzüyordu sonra gülümseyerek 'Defterin izi yanağında çıkmış.' dedi.
Utanarak yanağımı ovdum.
Edebiyat hocası içeri girince Burak oflayarak 'Bana bütün günümü borçlusun.' dedi. Dayanamayarak Burak'ın komik yüzüne kahkaha atınca hocanın uyaran gözleriyle kesiştim. Başımı öne eğerek gülmeye devam ettim.
Ceren'e bakmak için arkama döndüğümde Ateş ile göz göze geldim.
İfadesiz yüzüyle bana bakıyordu. Gülümseyerek önüme döndüm.
Ona telefonu vermeli miyim bilmiyorum ama Ateş gözüme hiç masum görünmüyordu.
Ailesini kaybetmesi benliğini kaybetmesine sebep olmamalıydı.
Yinede onu anlamak istiyordum. Kalkanlarını yıkmak onun dikkatini çekmek istiyordum. Onun kalbine dokunmayı başarsa belki biri onu değiştirmeyide başarabilirdi.
Ateş Salman'ın saf kötü olduğuna inanmıyordum. Kimsenin saf kötü olduğuna inanmıyordum. O yüzden küçükken izlediğim çizgi filmler bana hep saçma gelmişti. Kötüler hep kötü iyiler hep iyiydi. Saçmalık! diye düşündüm.
Burak'a baktığımda uyuyordu.
Onun yüzünden uyanmıştım ve şuan hiç uyuyacak gibi değildim.
Sıkıcı edebiyat dersini dinleyerek hayatımın 40 dakikasını ziyan etmiş bulunmaktayım.
Ders zili çalar çalmaz ayaklanarak Burak'ı ittirdim. 'Kalk evinde uyu.' dedim. Burak gerilerek ayağa kalktı ve boş boş yürümeye başladı. Uykuda gibiydi hala.
Aşağı indiğimizde Burak bana kaskı uzattı. Hayır anlamında kafamı salladım.
'Arabayı alabiliriz.' dedi uykulu sesiyle.
'Fotoğraf çekeceğim.' dedim gülümseyerek ve el sallayarak oradan uzaklaştım.
Fotoğraf çekmek filan istemiyordum.
Ateş'in evinin bahçesine geldiğimde Ateş bahçede oturuyordu.
Basketbol oynamasını bekliyordum ama elindeki sargıları görünce gözlerimi oraya sabitledim.
'Seni görebiliyorum.' dedi Ateş.
Ne dediğini anlamaya çalışırken bir ağacın arkasına saklandığımı fark etmemiştim.
Yavaşça Ateş'e doğru ilerledim. Oturduğu masaya yetiştiğimde 'Oturabilir miyim?' diye sordum.
Evet anlamında kafasını salladı.
Gülümseyerek oturduğumda masadaki telefon titremeye başladı. Ekrana baktığımda ÇİZİK yazıyordu.
Ateş telefonu kapatarak 'Gereksiz.' dedi.
'Telefonu bulmuşsun.' dedim gülümseyerek.
'Başka telefon aldım.' dedi rahatsız bir şekilde.
Kesinlikle bunun başka telefon olduğunu biliyordum.
'O telefon o kadar değerli miydi?' diye sordum.
'Evet dövdüğüm insanların fotoğrafı vardı.' dedi sakince. Bu sakinlik beni çıldırtıyordu.
Yutkunarak gözlerimi büyüttüm. Böyle bir cevap beklemiyordum. Saklar sanıyordum.
Verdiği cevap karşısında ürksemde biraz rahatladım. Ağır yük kalmış gibi.
Konuyu değiştirmek istercesine 'Ellerine ne oldu?' diye sordum sakin tutmaya çalığım sesimle.
'Kum torbası.' dedi gözlerini kısarak.
Gülümseyerek artık susmam gerektiğini anladım.

Ateş

Bu kızda garip bir şeyler vardı. Ona insanları dövdüğümü söylediğimde gözümdeki korkuyu sadece ben farkedebilmiştim. Kız bile farkında değildi korktuğundan.
Ve ben bu korkunun altında tek bir mana ararım.
Telefonum onda olmalıydı...

ObjeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin