Yedi yaşında simsiyah lüle lüle saçları, zeytin karası gözleri, beyaz teni ve kibar bir yüzü vardı Süreyya'nın.
Babası Necm ibin Ahmed. Zamanında, eski güzel günlerinde devlet kadrosunda muhasip olarak çalışıyordu. Annesi Mahinur ise çok güzel bir kadındı. İsmi gibi ay yüzlü ve narin yapılıydı. Maalesef Süreyya'nın doğumu sırasında kan kaybından hayatını kaybetmişti.
Necm o günden sonra çok değişmişti. O eski neşeli hali gitmiş, durgun, boşluğa dalan ve gerekmedikçe konuşmayan birisi olmuştu. Sürekli depresyon ilaçları alıyordu.Sonrasında iç savaş çıkmıştı. Günden güne kötüye giden hayatları giderek daha çekilmez bir hal alıyordu.
Bunca karanlığın içinde bir tek kendisine umut veren ve bir nebze olsun yaşamasını sağlayan hayatının ışığı vardı, Süreyya.
Gittikçe annesine benziyordu. Sanki ona her baktığında Mahinur'u görüyordu. O gülümsemesi, gözleri ve narin elleri annesini hatırlatıyordu.Uzun bir süredir düşünüyordu, artık kararını vermişti. Kuzey'e Türkiye'ye gideceklerdi. Bütün eşyalarını satmış, evini de amcasının oğluna bırakmıştı. Eline iyi bir para geçmiş ve bununla bir müddet idare edebileceğini düşünüyordu.
Bütün hazırlığını yapmıştı. Akşam üzeri amcasının oğlu sınıra kadar bırakacaktı.
Süreyya son bir defa arkadaşı Fatıma ile oynamak için izin istedi. Onlar çıktıktan sonra biraz dinlenmek için uzandı. Gözü duvarda asılı olan fotoğrafa takıldı. Ölen eşi Mahinur gülümseyen gözlerle kendisine bakıyordu. Onu çok özlüyordu. Süreyya için bu yolculuğu yapması gerektiğini düşünüyordu.Henüz on dakika kadar geçmişti ki dışarıdan kulakları sağır edecek gürültüde bir bomba patlamıştı. Büyük bir korkuyla uzandığı yerden kalktı. Hızlı bir şekilde dışarı çıkmaya çalışıyordu. Süreyya'nın ölmüş olabileceği fikrini aklına bile getirmek istemiyordu.
Dışarıya çıktığında çok şükür korktuğu başına gelmemişti. Süreyya bir duvar köşesinde arkadaşı Fatıma ile korkmuş bir şekilde öylece bekliyorlardı. "Sadece bir ses bombası" diye düşündü.
Herhangi bir yıkım yoktu fakat bir terslik vardı. Etrafa baktığında her tarafı kırmızı bir dumanın kapladığını gördü. Hemen Süreyya'yı alıp içeri geçti..."Toz pembe görüyordu dünyayı gözüm,
Ne yazık uyku gibi ağır ağır gelecekti ölüm"Kırmızı duman her tarafı kaplamıştı, eve girmelerine rağmen iyi nefes alamıyorlardı. Bir öksürük nöbeti tutmuştu her ikisinide.
Necm hemen bir havlu ıslatıp Süreyya'nın ve kendisinin ağızlarını ve burunlarını nefes alabilecek şekilde kapatmıştı. Fakat bu duman her ne ise yeteri kadar maruz kalmışlardı. Necm özellikle Süreyya için endişeleniyordu. Hayattaki tek varlığı olan kızını kaybetmek istemiyordu.Yavaş yavaş ortalık normal haline dönüyordu. Necm hemen içeriye gidip içmesi için bir bardak su getirdi Süreyya'ya. Biraz sakinleştikten sonra amcaoğlu İbrahim'i beklemeye başladılar.
-" Neredesin İbrahim? Gel artık." diye söylenip kapıyı gözetlemeye başladı. Süreyya ise korku dolu gözlerle olan biteni anlamaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM YOLU
Actionİşine hastalık derecesinde bağlı bir doktor. Suriye'deki iç savaştan kaçan bir baba ve kızı. Onların peşinden gelen ve attıkları her adımı takip eden, öldürmekten bir an olsun çekinmeyen bir ölüm makinesi.