TELAŞ

930 27 3
                                    

Necm ve Süreyya'nın Türkiye'ye geçtiği sıralarda İdlib'te Şeyh Ebu Hasan'ın odası.

Dün Bin Halim'e verdiği görevin başarıyla uygulanmasından sonra Ebu Hasan'ın keyfi yerine gelmişti.

Gece huzurlu bir şekilde yatağına uzandığında çok geçmeden uykuya daldı.
Rüyasında çocukluğunu geçirdiği kasabanın tarlalarında koşturuyordu. Komşuları Sullivan'ların küçük kızı Marry'yi merak ediyordu. Çocukluktan beri ona aşıktı fakat bir türlü söyleyememişti.
Kıvır kıvır sarı saçları, masmavi deniz gözleri ve her gördüğünde içini yakan gülüşünü çok özlemişti. Sekizinci sınıfa başladıklarında ona çıkma teklif edecekti fakat çekingenliğinden dolayı bu fırsatı da kaçırmıştı.

Annesinin yüzü gelmişti gözünün önüne, sürekli kendisine "Sen çok zeki bir çocuksun, sana hayranım ve seni seviyorum. " derdi. Kızlardan yana şansı yaver gitmediği için kendini derslerine verdiğini hatırlıyordu. Lisedeki son sınavlarından yüksek puan alınca, Dakota'nın kırsalında bulunan küçük kasabasından Washington'da bulunan George Washington Üniversitesine yüzde yüz burslu olarak davet edilmişti. Ne olduysa hayatı ondan sonra değişmişti.
İlk birinci yılın sonunda bir gece takım elbise giyinmiş ciddi bakışlı iki kişi kendilerinin CIA'den olduklarını söyleyip, apar topar bölge şefi ile görüşmeye götürmüşlerdi. Bölge şefinin ilettiği teklif, altın tepsi içerisinde sunulmuştu. Artık merkezi haberalmanın tanınmayan bir üyesi idi. Kendisine sürekli yeni bilgiler veriliyordu. Kur'an'ı Kerim'i baştan sona ezberlemişti.

Eğitimi bitip göreve hazır hale gelince, Ortadoğu'ya Irak'a gönderildi. Orada işbirlikçilerinin sayesinde kendisini yetiştirip bilgisinden dolayı söz sahibi oldu.
El Nusra cephesine katıldıktan sonra, yükselip Suriye'de bölge sorumlusu olmuştu. Şeyh Ebu Hasan'dı artık.
Sabah olduğunda ilk işi okyanus ötesini arayıp bütün bilgileri amirine iletmek olacaktı.

-" Selamaleykum Mr. Fuller. "

- "Aleyküm selam, Jimmy " dedi CIA ortadoğu şefi Garry Fuller.
Bu adı duymayalı hayli uzun zaman olmuştu.

- "Hediyemi beğendin mi Jimmy? "

- " Beğendim, hatta kullandım bile. Çok ses çıkaran güzel bir oyuncak, teşekkür ederim. " dedi Ebu Hasan.

- " Beğendiğine sevindim. "

- " Bu oyuncaktan başka alacak mıyım? "

- " Bu sadece bir prototip Jimmy, deneme sürecindeyiz. Senin yapman gereken uygulanan bölgede durumu gözlemek ve insanların yaşadıkları komplikasyonları bize bildirmek. Orayı bir tür karantinaya almanı istiyorum. Bu bölgeden kesinlikle hiç kimse dışarı çıkmayacak. Oradaki doktor bize çalışıyor, eğer başka yere kayma olursa sonuçları hem bizim hemde senin için kötü olur. Anladın mı Jimmy? "

-" Anladım efendim. "

-" Güzel, haberlerini bekliyorum. " diyerek telefonu kapattı bölge şefi Fuller.

Sırasıyla yapacaklarını kafasında listeleyen Ebu Hasan, ilk yapacağı iş için Bin Halim'i odasına çağırttı.

- "Gel Bin Halim, yaklaş yanıma."

- " Buyurun efendim. "

- " Dün yaptığın işi başarı ile tamamladın, takdir ettim seni. Yalnız işimiz henüz bitmedi. Yürüyecek çok yolumuz var. O bölgeye tekrar gidecek ve asayişi sağlayacaksın. Hiç kimsenin oradan çıkmasını istemiyorum. Herhangi bir sağlık sorunu olan, genel hastaneye gidip Dr. Muhammet Rabi'yi bulacak. Başka birine gitmelerini istemiyorum. "

- " Peki efendim. " diyerek yanından ayrıldı.

Karargaha gidip arkası açık üç araba ile yaklaşık yirmi adam alan Bin Halim, şehrin içine doğru aynı bölgeye gitti.

Adamlara ''aslında dün kendisinin öldürdüğü" ölen iki arkadaşları Jamal ve Karim'in intikamlarını almak için gittiklerini söylemişti.

Oraya vardıklarında görünürde dünden hiçbir iz kalmamıştı. Zaten ortalık harabe ve her evin duvarlarında mermi izleri vardı. Boş olan bir eve geçip masa ve sandalye yerleştirildikten sonra, adamlarına çevreyi abluka altına almalarını ve kesinlikle kimsenin çıkmasına izin verilmeyeceğini söyledi.

Hasta olanların ve rahatsızlananların kendisinden izin alarak hastaneye gidebileceklerini belirtti.
Etrafı soruşturmalarını ve dünden beri ayrılan var mı araştırmalarını emretti.

Ayaklarını masanın üzerine koyup dinlenen Bin Halim, henüz daha yarım saat geçmeden dışarıdan gelen tartışma seslerini duydu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Dışarıya çıktığında iki adamının, kucağında küçük bir kızı taşıyan orta yaşlı bir adamla tartıştıklarını gördü. Bu küçük kız Süreyya'nın dün beraber oyun oynadığı arkadaşı Fatıma idi.

Neden böyle tartıştıklarını sorunca, kucağında çocuğu taşıyan adam;

- " Kızım ateşler içinde yanıyor, hemen bir hastahaneye götürmem lazım. Fakat bu iki adam sizden izin almadan buradan çıkamayacağımı söylüyor. " dedi

- "Ne oldu, nesi var kızının? "

- " Dün bir patlama olmuş burada, kızım ve bir arkadaşı bu bombadan çıkan kırmızı dumana maruz kalmışlar. O saatten beri bir öksürük nöbeti var, şimdi ise ateşler içinde yanıyor. İzin verin hemen götüreyim. "

- "Diğer kız nerede peki?"

- " Kim, kız mı? Babasıyla birlikte dün akşam şehirden ayrıldılar. Galiba Türkiye'ye gideceklerdi. "

Son duyduklarından dolayı başından aşağı kaynar sular dökülen Bin Halim, telaşla yeniden sordu.

- "Nasıl oldu bu? Kimdi bunlar hemen söyle bana."

- " Akşam saatlerinde koyu renkli bir Toyota marka araba geldi ve aceleyle binip gittiler. Adamın adı Necm ibin Ahmed, kızı ise Süreyya. Şimdi lütfen izin verin, hemen hastahaneye gitmemiz lazım. "

- " Tamam, yalnız hastahaneye gittiğinde Dr. Muhammet Rabi'yi bulacaksın. O size yardımcı olacak. " dedi Ebu Halim.

# # # # #

Sınırdan geçtikten sonra Yasin'in arkadaşı olduğunu öğrendiği Mehmet Şanverdi karşılamıştı Necm ve kızı Süreyya'yı.

Eski bir kaçakçı olan Mehmet'in Yasin ile dostlukları çok öncelere dayanıyordu.

Savaş başlamadan önce karşılıklı olarak çok iş yapmışlardı. Anlaştıkları üzere kendilerine Reyhanlı'ya kadar refakat edecekti. Yol en fazla bir saat kadar sürdü.

Mehmet, güvendiği arkadaşlarından birinin pansiyonuna yerleştirmişti baba ve kızını.

Necm bir haftalık kirasını peşin verip odasına geçerken, Mehmet'e de teşekkür edip onu uğurladı.

Yorucu bir yolculuk olmuştu, ikiside bir an önce uyumak istiyordu. Ne zaman uyuduğunu sezmemişti bile Necm. Uykusundan Süreyya'nın inlemeleri ile uyandı. Ne kadar uyuduğunu kendi kendine sordu, ama o anda kavrayamadı. Hava daha aydınlık ve dışarıdan, sokaktan sesler geliyordu.

Süreyya'nın yanına gidip elini alnına koyduğunda cayır cayır ateşler içinde yandığını gördü. Hemen kızını lavaboya götürüp yüzünü ve başını suyla yıkayarak biraz olsun ateşini düşürmeye çalıştı. Ama hiç tesir etmedi.

Endişe içerisinde sağa sola bakınıp ne yapabileceğini düşünüyordu, en sonunda hastahaneye gitmeye karar verdi. Aşağıya inip, hazırlanana kadar bir taksi çağırmalarını istedi. Tekrar yukarı çıkıp üzerini giyindi ve kızını kucağına alıp aşağıya pansiyonun girişine indi. Taksi kapıda hazır bekliyordu. Necm ve kucağındaki kızı arabanın arka koltuğuna geçip hastahaneye doğru hızlı bir şekilde yola çıktılar.

ÖLÜM YOLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin