A.L.L.

943 26 4
                                    

" Hangisiydi acı olan, aldığım ilaçlarmı yoksa annemin olmayışımı?

Bugün sanki hergünden çok üşüyorum, havamı soğuk yoksa beni üşüten annemin olmayışımı? "

Bugün günlerden neydi diye düşünmüştü Eda.

Sanki çokta önemliymiş gibi, bomboş gözlerle tavana bakıp sadece seyrediyordu.

Son günlerde daha bir halsizdi, hastalık iyice kendini göstermişti. Bazı günler nefes almakta çok zorlanıyordu. Göğsünün üstündeki kataterden artık sıkılmıştı. En son ne zaman güzel bir uyku uyuduğunuda hatırlamıyordu.

Özellikle son zamanlarda gördüğü rüyalardan korkarak uyanıyordu.

Uykusunun başlarında , Serdar Babası ve annesi ile mutlu bir şekilde Üsküdar sahilinde ve parkta dolaşıyorlardı.
Diğer çocuklarla oyuncaklara binip eğleniyorlardı.

Fakat annesini bir türlü net olarak göremiyordu. Hiçbir zaman gerçek annesini tanıyamamıştı, onun yerine en çok sevdiği ve onunla sanki kızıymış gibi ilgilenen ve seven kadını koymuştu.

Sarışın kısa saçlı, pamuk gibi beyaz tenli, sevecen ve sıcakkanlı birisiydi. Daima güler yüzlü , hiçbir zaman ilgisini üzerinden eksik etmeyen çok güzel bir kadındı.

Parkta dolaştıkları sırada hava günlük güneşlik iken ansızın gökyüzünü kara bulutlar kaplıyor , etraf soğuyor ve sanki kış ortasındaymış gibi üşümeye ve titremeye başlıyordu.

Gerçek olarak korktuğu bu değildi, o titremeden sonra ensesine bıçak saplanmış gibi bir acıyla kendini kaybetmesiydi.

Bu duyguyu çok iyi biliyordu , bir defa doktorlar bu yöntemi denemişti. O zaman çok korktuğunu hatırlıyordu.

Ameliyattan önce Serdar babasına yalvaran gözlerle bakmış fakat karşılık bulamamıştı. Oysa gerçeği bilmiyordu, yapılacak olan tedavi için geç bile kalınmış , direk omurilikteki sinir sistemine girilerek özel bir enjektör yardımı ile kemik iliği örneği alınmıştı.
Sonrasında çektiği acıyı iyi tanıyordu.

Aynı acıyı her rüyasının sonunda hissediyordu.

Acı içerisinde nefesi kesilmiş bir halde zorlanarak;

- '' Anne, anne kurtar beni.'' diye ellerini uzatarak bağırıyordu.

Annesi korkmuş bir durumda ellerini uzattığı sırada etraf kararıyor ve rüya bitiyordu.

Uyandığında aynı sayıklamalarla;

-'' Anne , anne kurtar beni lütfen. Canım çok yanıyor, nefes alamıyorum. '' diye elini uzattığında sislerin arasından aynı kadın gelip başını tutuyordu.

- '' Korkma yavrum, korkma kızım yanındayım hiç merak etme. Hemşire , hemşire acil olarak bir ünite Vincristine'yi intravenöz yapalım ve 50 mg Prednisone ağızdan verilsin. Hemen bana nabız ve sıcaklık ölçümü yapılsın, çabuk olalım.'' diye etrafına emirler veriyordu Doktor Işık.

Yaklaşık yarım saat sonra acıları hissedilir derecede azalmış , yatağında uzanmış odasındaki diğer makinelere bakıyordu. Hepsini öğrenmişti artık.

Monitörler vardı başucunda, EKG, basınç ölçümü,oksijen saturasyonu ve adını söyleyemediği end-tidal CO2 yazan bir monitör , daha birçok makine ve kablolar vardı odasında. Sanki uzaydaymış gibi hissediyordu . Şimdi daha iyiydi, rahat nefes alabiliyor ve konuşabiliyordu. Ama ne yaparsa yapsın ağzındaki ilaç tadını kaybedemiyordu. Doğrusu bütün yoğun bakım servisi öyle kokuyordu.

ÖLÜM YOLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin