Oy vermeyi unutmayınızzz
~İyi okumalar~♫ Taylor Swift - Willow ♫
"Eve varmak üzereyim. Ne yapacağımı bilmiyorum, ellerim o kadar titriyor ki arabayı sürmekte zorlanıyorum,"
"Hey! Sakin ol. Hiçbir sorun olmayacak. Ben telefon konuşmalarının raporlanmasına engel oldum. Sen yalnızca dikkatli sür. Yaşıyor değil mi?" Wooseok hyungun sesiyle yola diktiğim endişeli bakışlarımı yan koltuğa yerleştirdiğim kişiye çevirdim. Her ne kadar emniyet kemerini takmış olsam da kontrol edemediği bedeni aşağıya doğru kaymış, başı öne düşmüştü. Ona baktığım için vücudum daha da gerilirken direksiyonu kavrayan parmaklarım sıkılaştı ve tekrar önüme dönmem oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşti.
"Bilmiyorum," dedim tek nefeste. Bu düşünce içimde büyük bir korku meydana getirmişti. Birinin ölmesine sebep olma fikri tüm bedenimi uyuşturuyordu. "En son gözleri açıktı ve nefes alıyordu. Şu an nasıl bilmiyorum. Hareketsizce duruyor," ve ağlama isteğim depreşiyordu.
"Pekâlâ. Bak şu an tek yapman gereken sakin kalman. Eve girdiğin anda askeri binaya ulaş ve bilgilerimi ver. Oraya giriş iznimi oluştursunlar. Gelince onu tedavi edeceğim, iyi olacak tamam mı?" başımı sağlamıştım yavaşça, bir yandan da dudağımı kemirip duruyordum. Bu yaşananlar bünyeme fazla gelmişti. Ne olacak diye düşünmekten midem kasılıyor, kusacak gibi hissediyordum.
Ölürse ne olacaktı?
"Taehyung!?" diye bağırtısıyla yerimde irkilmiş ve kendime gelmek adına beynimi zorlamıştım.
"Tamam... tamam! Halledeceğim!" birkaç dakikalık yol boyunca Wooseok hyung durmadan konuşarak bilincimin açık kalmasını sağlamıştı. Arabayı evin önüne park ettiğimdeyse aramayı mecburen sonlandırdım. O çoktan yola çıkmıştı. Eve girdiğim anda izin işlerini halletmeliydim. Şayet şu an burada olmasını istediğim tek kişi oydu ve yanımda olmadan bu yükün altında kalkamazdım. Harin haklıydı, ben güçsüzdüm ve Kim ailesine yakışmıyordum...
Enerjimi toparlayabilmek için derin bir nefes aldım sonra da vakit kaybetmeden arabadan inip yan koltuğun kapısını açmıştım. Çamur içinde, iki büklüm olmuş bedene doğru eğildiğimde kalbim hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu ve gerçekten korkudan ölüyordum.
"Jungkook?" diye seslendim adını yeni öğrendiğim kişiye karşı ancak herhangi bir karşılık alamadım. İlk işim ellerimi omuzlarına yerleştirip sırtını koltuğa iterek yüzünün görüş açıma girmesini sağlamak olmuştu. Daha sonra tek elimle onu tutarken diğeriyle birkaç kez yanağını dürttüm.
"Jungkook?" sesim ilkine göre daha kuvvetli çıkmıştı ve bunun sonucunda kirpiklerinin kırpıştığını görmüştüm ancak göz kapakları açılmadı. Buna rağmen göğsümde yeşeren mutluluğun haddi hesabı yoktu.
Yaşıyordu!
Daha fazla beklemeden vücudunu sabitleyip eve doğru koştum ve kapıları açıp hızlıca geri döndüm. Arabanın içine eğilip emniyet kemerini açtığımda tıpkı onu arabaya yerleştirirken yaptığım gibi bedenini dikkatlice kucakladım.
Tabii bu hiç de kolay değildi.
Zaten ruhen endişeli ve zayıftım. Ayrıca canım bedenimden ayrılmış gibi hissediyordum; yani şu an kuvvetsizdim. Ancak onu kollarım arasına aldığımda bilinçsiz bir şekilde gözleri aralanmıştı ve çok kısa bir süre birbirimize bakmıştık. Açıkçası yaşıyor olması güç toplamama yetmişti. Onu kucağımda sabitleyerek ilerledim. Bayağı ağırdı. Bacaklarım ve kollarım hâlâ korktuğum için mi titriyor yoksa bu ağırlık yüzünden mi, emin olamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bird in Cage • Taekook
Fanfic"Birini sevmek, o kişinin eksikliklerini tamamlamaya gönüllü olmak demekmiş. Bu yüzden sana özgürlüğümü adıyorum kafesteki kuş." -Taekook 𐤀