3: Tanışma 🕊

3.4K 452 268
                                    


Oy vermeyi unutmayınızzz
~İyi okumalar~

Coldplay - Paradise

"Özür dilerim,"

Kulağıma dolan sesle sıkıca yumduğum gözlerimi araladığımda kullandığı sözcüklerin aksine hiç de mahcup olmayan ifadesiyle yüzüme gülecek gibi bakan Jungkook'la karşılaşmış ve gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmuştum. Onu aldırmadan gözlerimi geri kapattım ve sabırla işini bitirmesini bekledim. Oturduğu yerden elindeki pamuk ile burnumdan akıp kuruyan kanı temizlemişti, şimdi de burun kemerime hafif hafif buz kompleksi yapıyordu.

"Bana adımla sesleniyorsun ama kendi adını hâlâ söylemedin?"

"Taehyung!" dedim artık susması için çünkü buz doğal olarak çok soğuktu ve acım geçmiş olsa da şu an o soğukluk tüm yüzümü sızlatıyordu ve konuşup durması istemsizce sinirlerime dokunmuştu.

"Elim dondu, yeter! Burada yaralı olan benim ama nazlanan sensin. Resmen rol çalıyorsun,"

Hayret içinde gözlerimi açıp ona baktığımda elindeki buzu kutuya atmış, sağlam elini dudaklarına yaklaştırarak sıcak nefesiyle kızarmış parmaklarını ısıtmaya çalıştığını görmüştüm. Bunu elbette kendim yapacaktım ancak ısrarla ben yapacağım diyerek engel olmuştu, şimdi de sitem ediyordu. Hayatıma çok fazla insan girmediği için mi garipsiyordum bu davranışları yoksa gerçekten garip biri miydi emin olamıyordum. Bu yüzden sessizliğimi koruyup boş vererek malzemelerin tümünü aldım ve yanından kalkıp odada yalnız kalmasını sağladım. Ben yemek yemiştim ancak o eminim ki fazlasıyla açtı.

Malzemeleri yerine bıraktıktan sonra başımın ağrısı için kendime papatya çayı yapıp içtim. Bu sırada da yeni bir Noodle paketi açmıştım. Her şeyi hazır edip yemeği oval bir tabağa koyarak içeriye ilerlediğimde görüşüme giren beden duraksamama neden oldu. Kendi kıyafetleri giyilemeyecek durumda olduğu için benimkileri giyen ve topallayarak salonda dolanan Jungkook, televizyon ünitesinin kapağını ayağı ile aralayıp içine şöyle bir göz atttıktan sonra konsolun üzerinde duran, dün gece çıkarıp bıraktığım saati fark ederek oraya doğru ilerlemişti.

Bakışlarım onu takip ederken omzumu kapının kasasına yaslayıp beni göremeyeceği şekilde durdum. Diğer kapıdan çıktığım için oradan geleceğimi varsayıyor olmalı ki bakışları sıklıkla o girişi kontrol ediyordu. Saatimi eline aldığında evirip çevirip biraz inceledi. Olduğum yerden markasını gördüğü anda gözlerini kocaman açışını anbean izledim. Bu hali gülme isteğimi açığa çıkarırken ses çıkmaması için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Şaşkın bakışları kapı ve saat arasında gidip gelirken panik hareketlerle geleneksel bir modernlik taşıyan milyon dolarlık saatimi altındaki kumaş pantolonun cebine atmış ve hayret etmemi sağlamıştı.

Bu resmen hırsızlıktı.

Sağlam eli ile bacaklarına birkaç kez vurup muhtemelen ne durumda olduklarını ölçtükten sonra kapıya adımlayarak kafasını ileriye uzatmış ve beni kontrol etmişti. Yokluğumdan emin olduktan sonra da bol topallayışlar eşliğinde salondan çıktı. Hareketlerini okumak zor değildi. Başımı iki yana sallayarak onun çıktığı salona girip elimdeki tabağı masaya bıraktım ve sakin adımlarla arkasından ilerledim.

Her ne kadar seri hareket etmeye çalışsa da sol bacağındaki hasar hızını kesiyordu. Bu sebeple çıkış kapısının önündeyken ona yetişebilmiştim. Tam kapıyı aralayacakken sesli bir şekilde boğazımı temizleyip kollarımı birbirine geçirdim. Sesimi duyduğu anda hafifçe sıçramış ve tam olarak ne dediğini duyamasam da bir şeyler demişti -küfür ettiği kesindi çünkü uyandığından beri ağzından kötü sözcükler eksik olmuyordu. Alışık olmadığım kirli bir konuşma biçimini benimsemişti.

Bird in Cage • Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin