CANDAN ÖTE 10.BÖLÜM

210 39 1
                                    

CANDAN ÖTE 10.BÖLÜM

Herşey yavaş yavaş yoluna giriyordu. Hasret'in yokluğunun yüreğine verdiği tarifsiz acı ve özlem harici, bedenen Melek'te iyileşiyordu artık.

Bu temponun içinde kimsenin göremediği birisi daha vardı Derya! Aslında nişanlısını  sadece annesi istiyor diye kabul etmişti, hiç sevmiyordu. Günden güne gönlünü Barış'a kaptırıyor, bunada engel olamıyordu. Barış onun farkına varsın diye sürekli etrafında dolanıyor, sürekli ikramlarda bulunuyordu.
Bulduğu her fırsatta konuşmaya çalışıyor, kuş gibi çarpan kalbine engel olamıyordu.

Barış karşısında yanan bu alevin farkında bile değildi. Onun tek derdi biran önce buradan gidebilmekti. Bunuda her fırsatta dile getiriyordu.

Yusuf ise iyiden iyiye Melek'e tutulmuştu. Artık oda Melek'in ona karşı birşeyler hissettiğini anlayabiliyordu. Ara ara kamelyanın altında otururlarken aralarında ki sevgi akışı uzaktan bakınca bile görüle biliyordu.

Hatta o kadar belli oluyordu ki, bir keresinde Melek'i ziyarete geldiğinde Kenan bile farkına varmıştı bu durumun. İkiside birlikte olmaktan çok keyif alıyorlar, sohbetlerini olabildiğince uzatıyorlardı. Nerdeyse bütün günü beraber geçiriyorlar bir birlerini görmek için hiç fırsatı kaçırmıyorlardı. Gece olup odalarına geçtikleri zamanda, mesajlaşarak devam ediyorlardı sohbetlerine. Konuşmaları hiç bitsin istemiyordu ikiside.

Veysel'de artık kendini iyice toparlamıştı son doktor kontrolünde artık yolculuk yapabileceği söylenmişti.

"Bizde artık yavaş yavaş gidelim, size yeterince zahmet verdik. Aylardır bizi yedirdiniz, içirdiniz çok teşekkür ederiz herşey için" dedi Veysel akşam yemeği yedikleri sırada.

Yusuf ve Melek bir birlerine baktılar. Melek gitmek istemiyordu. Yusuf onu göndermek istemiyordu. Veysel sözleriyle ikiside canının yandığını hissediyordu.

Diğer yandanda Derya, Barış giderse bir daha ona dair hiç bir şansının olmayacağını biliyordu.  Bu yüzden bir yolunu bulup Barış'a açılma kararı aldı. Bu fikri düşününce bile heyecandan midesi bulanıyormuş gibi oluyordu. Kalp atışları hızlanıyor, terliyordu sonra sakinleşip, "Bunu mutlaka bilmeli!" diyordu kendi kendine.

O akşam Barış kardeşinden duyduğu çatıyı ve manzarayı çok merak ettiği için evin arkasından merdivenlere yöneldi onu sürekli takip eden Derya'da onun peşine düştü. Barış çıkınca oda arkasından yavaşça çatıya çıktı. Yanına doğru yürüdü gülümsedi, gözlerinin içine derin derin baktı. Ne olduğunu anlayamayan Barış;
"Aaa Derya neden bana daha önce göstermedin bu güzelliği!" dedi.

Derya terlemişti, aslında havası terleyecek kadar sıcak değildi. Midesi bulanıyormuş gibi oldu yine birazda başı dönüyordu sanki. Ellerini ovuşturarak nasıl söyleceğini planlıyordu kafasında. Barış sessizliğini koruyan Derya'ya sıcacık baktı. Derya onun bakışları ile eridiğini hissediyordu. Boğazını temizledi alnının terini sildi, bütün cesaretini toplayıp;

"Ben seni seviyorum!" dedi.

Barış afallamıştı.
"Bende seni seviyorum Derya! Herşey için çok teşekkür ederim. Çok güzel ilgilendin bizimle!" dedi.

Barış tamamen dostane yanıtlamıştı Derya'ya. Fakat Derya'nın istediği cevap bu değildi. İçinden dualar ederek bu defa bütün cesaretini toplayıp,

"Ben! Ben! Ben! Sana aşık oldum!" deyip derince bir ohhh çekti.

Barış çok şaşırmıştı nasıl yani nişanlı bir kız şimdi ona mı aşkını itiraf ediyordu? Bir süre bekledi duyduğu şeyi algılamaya çalıştı. Sonra Derya'ya şaşkın bir ifade ile;

"Sen nişanlı değil misin? Ben sana hiç o gözle bakmadım Derya! Melek ne ise gözümde sende aynen öylesin!"

Derya'nın kulakları uğurluyordu. Çok utanmıştı, çok canı yanmıştı. Doğduğundan bu yana ilk defa kendi kararıyla birşey yapmıştı, onda da red edilmişti.

Zaten ufak tefek bir kızdı midesinin bulandığını başının döndüğünü hissediyordu. Onca heyecana bedeni dayanamamıştı önce gözleri kaydı, sonrada öylece yığıldı olduğu yere.

Derya baygınlık geçiriyordu, ne yapacağını şaşıran Barış ayıltmak için baya uğraşmıştı. Yaşadığı heyecan, kalp çarpıntısı, üstüne itiraf stresi ve red edilme bir çok duygu geçişini aynı anda yaşayan Derya'ya bu kadarı çok gelmişti.

  Kendine geldiğinde başı Barış'ın kollarında ağlamaya başladı, bir süre kendini toplamak için uğraştı. Sonra olup biten herşeyi Barış'a anlattı.

Nişanlısı ile annesinin isteği ile olduğunu aslında hiç istemediğini, görücü usulü olduğunu, söylüyordu göz yaşları içinde. Nasıl olmuşsa
sevmişti işte Barış'ı. Elinde değildi duygularına da karışmazlardı ya!
Barış onun biraz ağlayıp açılmasına izin verdikten sonra.

"Bak Derya ben bunları bilmiyordum. Sen nişanlı bir kız olduğun için dönüpte sana hiç o gözle bakmadım. Bu demek değil ki sen çirkin sevilmeyecek bir kızsın! Fakat ben sana öyle şeyler hissetmiyorum üzgünüm!" dedi.

Derya yeterince yıpranmıştı hiç birşey söylemeden usulca kalktı sendeleyerek merdivenlere doğru yürüdü. Elleri dizleri titriyordu. Zorla merdivenleri inip, hemen odasına koştu.

Barış hala şaşkındı! Neler olmuştu böyle? Nasıl fark etmemişti bu durumu? Ona ümit verecek birşeyler yapmışmıydı acaba?

CANDAN ÖTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin