CANDAN ÖTE 19.BÖLÜM

207 38 9
                                    

CANDAN ÖTE 19. BÖLÜM

Melek uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra eve gelmişti. Telefonunu çantasından çıkardı bir fotoğraf çekti ve fotoğrafla beraber "Evdeyim!"
yazıp yolladı Yusuf'a, Yusuf halen uyduğu için görmedi mesajı.

Acı gerçekle eve girince yüzleşmişti Melek, burnunun direği sızlıyordu. Gözleri dolmuştu, artık annesi yoktu ama ondan geriye kalanlar hala buradaydı banyodaki saç fırçası, gittikleri gün üzerinden çıkarıp kirli sepetine attığı bluzu, yatak odasında kıyafetleri, aynanın önünde diş fırçası, duvarlarda parmak izleri, her yerde onun hayali, sesi, nefesi herşey ama herşeyi buradaydı ama annesi artık yoktu. Bütün eve annesine duyduğu özlemle baktı.

Çantaları bir köşeye bırakıp mutfağa geçtiler, bir hayli acıkmışlardı.
Barış;

"Ben bir çay yapayım yanına birşeyler koyar yeriz!" dedi.

Fakat neredeyse 6 aydır evde değillerdi, Barış evden apar topar çıktığı için dolabı boşaltmaya fırsatı olmamıştı, haliyle buz dolabındaki herşey bozulmuştu. Melek derin dondurucuyu açtı annesi hep tedarikli davranırdı çünkü, derin dondurucuda poğaçalar, börekler, sarmalar vardı. Annesi özenle hazırlanmış, paketleyip koymuştu.

Melek ağlamaya başladı. Zaten eve girdikten sonra bastıran anne özlemi şimdi kendini daha çok gösteriyordu. Bu kadarı çok ağır gelmişti. Eli gitmedi annesinin emeklerine dokunmaya, kıyamadı onun hazırladıklarını çıkarıp yemeye.

"Annem!" diye derin dondurucunun önüne oturup, ağlamaya devam etti.

Barış dışardan çoktan sipariş vermişti. Melek'in halini görünce ne olduğunu anlayamadı.

"Güzelim benim ne oldu?" dedi.

"Annem gitti ama ondan kalan herşey duruyor abi!" Yaşlar gözlerinden sicim gibi iniyordu artık.

Ağabeyide yanına çöktü bir birlerine sıkı sıkı sarıldılar, ikiside şimdi anne şefkatine muhtaç küçük birer çocuk gibi olmuşlardı.

Barış daha dirayetliydi. Melek'in elinden tutup kaldırdı.

"Haydi canım babamız bizi böyle görmesin!"

Melek gözlerini sildi, babası içeri girmeden toparladılar kendilerini, birde onu üzmek istemiyorlardı.

Söyledikleri yemek gelene kadar Melek duş alıp biraz dinlenmeye karar verdi. Odasına doğru yöneldi, eline telefonu aldı.

Yusuf mesajını halen görmemişti. Biraz telaşlandı hemen aradı ama telefon açılmadı. Sonra yine aradı Yusuf yorgunluğun verdiği etki ile o kadar derin uyumuştu ki telefonu duymuyordu. O duymadıkça Melek'in telaşı artıyordu. Böyle uzaktan uzağa seviyor olmanın zorluklarını yeni yeni anlıyordu. Tırnaklarını yemeye başladı onu Yusuf'a ulaştıracak kişi Helen'di. Tuşlara basıp bu kez Helen'i aradı.

"Geldik biz yenge!"

"Oh çok şükür sağ salim vardınız ya! Yolculuk nasıl geçti kızım iyi misin?"

"İyi geçti ama bayağı yorgunum!"

"Tamam kızım haydi sen dinlen o zaman!"

"Şey yenge Yusuf evde mi?"

"Evet kızım evde! Dur hele bekle!"

Yerinden kalktığına, yürüdüğüne, kapıyı açtığına, bütün seslere kulak kabartmıştı Melek.

"Yusuf! Yusuf! Yusuf! Oğlum Yusuf!"

"Hım efendim anne!"

"Bak burada kim var?"

Telefonu Yusuf'un eline verdi Helen odadan çıktı. Sonrada kapıyı kapattı.

"Alo" dedi Yusuf, çatallaşmış sesi ile uykulu bir halde.

"Uyandırdım mı? Ahh çok özür dilerim düşünemedim! Bir kaç kez arayınca, sende cevap vermeyince, merak ettim!"

"Çok özür dilerim Meleğim! Nasıl bu kadar uyumuşum bilmiyorum. Seni telaşlandırdım affet beni sevdiğim!"

"Sevdiğim!" kelimesi çok hoşuna gidiyordu Melek'in gülümsedi.

"Haydi uykundan olma sen!"

"Bütün uykularım sana feda olsun! Nasıl rahat vardın mı? Yorgun musun?"

"Çok rahat geldik yorgunum biraz! Yemek söyledik gelsin yiyip hemen yatacağım!"

"Tamam canım beni habersiz bırakma!"

Dudaklarını ısırdı Yusuf
"Seni seviyorum!"

Kalp ritmi değişmişti Melek'in hiç duymamıştı bu iki kelimeyi Yusuf'tan.

"Bende seni seviyorum! Görüşürüz!"

Yusuf gülümsedi bu iki kelime daha önce hiç bu kadar anlamlı gelmişti. Altı üstü iki kelimeydi ama Melek söyleyince sanki çok ünlü bir şairin şiiri gibi duyuluyordu. Derin bir iç çekti kısa bir sessizliğin ardından oda Melek'e

"Görüşürüz canım!"dedi ve telefonu kapattılar.

Helen ise merak içinde kapıda onları dinliyordu. Çünkü gerçekten çok seviyordu Melek'i ve çok yakıştırıyordu oğluna.
Konuşmalarının güzel ilerlemesinden memnun kapıdan uzaklaştı.

Yusuf Melek'in ses tonu ile kafasının içinde "Bende seni seviyorum!" cümlesini döndürdü durdu.

Öyle yaptıkça heyecanlanıyor, kızgın kumlara atlıyormuş gibi alev alev hissediyordu kendini.
İçi kıpır kıpır olmuştu "keşke yanımda olsaydın!" diye iç çekiyordu.

Melek ise duşunu almış, gelince yemeğini yemiş, ortalığı bile öylece bırakıp, hemen odasına geçmişti. Öyle yorgun hissediyordu ki kendini aylardır yatmadığı yatağına attı kendini. Annesi gitmeden önce nevresimlerini değiştirmişti. Mis gibi çiçek kokuları eşliğinde hemen uykuya dalmıştı.

Ertesi sabah uyandığında aynasının karşında tüm cesaretini toplamaya çalıştı. Barış ile konuşmaya karar vermişti. Ağabeyi bilmeliydi bu durumu, ondan gizli olmazdı.

Kahvaltılık birşeyler almak için Veysel erkenden çıkmıştı evden. Melek Barış ile konuşmak için uygun bir an olduğunu düşünüyordu. Henüz uyanmamıştı Barış. Kalktı onun odasına gitti, kapısını çaldı ama Barış duymamıştı. İçeri girdi.

"Abi! Abi!" diye dürttü elleriyle.

Barış uykulu gözlerini ovuşturarak uyandı.

"Efendim abicim!"

"Konuşmak istediklerim var seninle!"

Sonra konuşsak olmaz mı Meleğim ne acelesi var ki?"
O arada telefonu çaldı Melek'in arayan Yusuf'tu.

"Ben şu telefonuma bakayım sende kendine gel ben dönene kadar!"

Hızlı adımlarla kendi odasına koştu. İçeri girdi Yusuf görüntülü arıyordu. Hemen üstünü başını düzeltti.

"Günaydın!"

"Günaydın canım sen aramayınca ben aramak istedim!"

"Yeni uyanmıştım burada henüz size göre bir saat erken!"

"Ah evet saat farkını düşünmemiştim!
Ben çoktan işime geldim çalışmaya başladım. Günümün güzel geçmesi içinde senin gül yüzüne tatlı sesine ihtiyacım vardı!"

Melek yine utanmış al al olmuştu.

"Banada çok iyi geldi seni görmek, güne seninle başlamak fakat şuan kapatmam lazım abim ile konuşacağım. Bugün bizi öğrenecek!"

CANDAN ÖTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin