CANDAN ÖTE 18.BÖLÜM

267 44 9
                                    

CANDAN ÖTE 18.BÖLÜM

Hava alanına geldiklerinde Yusuf'un içinde fırtınalar kopmuştu. İnce ince sızlıyordu yüreği. Sanki damarları kan değil daha Melek gitmeden hasret pompalıyordu taa kalbinin ortasına. Arabadan indiler perona doğru ilerlediler.

Melek ile her göz göze gelişinde gözleriyle yalvarıyordu adeta gitme diye. Melek ise dudaklarını ısırıyordu onun o halini gördükçe.

Gerçek aşktan ayrılmak ne zordu. Aşığa Maşuğuna veda etmek ölüm gibiydi. Bir biri için çarpan iki yürek bunu dibine kadar hissediyordu şimdi.

Tahsin, Veysel ve Barış bütün bu yürek yangınından habersiz ayak üstü sohbet ediyorlardı. Birazdan edilen İstanbul seferi anonsu ile vedalaşıp ayrıldılar.

Kuş gibi uçarak geldiği bu memleketten şimdi bir yanı eksik gidiyordu Melek. En kıymetlisini canını annesini bırakmıştı burada. Birde Yusuf'u kalbinin sahibini. Gözlerinden süzülen yaşlara bu defa engel olamıyordu.

Yusuf halide ondan farksız değildi. Uçak hareket edene kadar koşup geri dönecek diye bekledi Yusuf.

"Gitme sevdam!" diye sessiz sessiz söyleniyordu.

Köz olmustu ikininde yüreği. Pare pare ayrılmıştı belki bin parçaya. Uçak hareket edince umudunu yitirdi. Meleği gitmişti işte.

Önce İstanbul'a inecekler oradan Hollanda'ya geçeceklerdi.
Melek uçuş boyunca hep ağladı. Babası bu durumu annesinin yokluğuna bağladı. Veysel içinde çok zordu bu yolculuk hayat arkadaşını bırakıp gidiyordu bu defa.

İstanbul'a indiklerinde geldikleri kadar mutlu değillerdi ne Melek, nede babası ikisininde gönlü buruktu şimdi.

İner inmez hemen Yusuf'a mesaj attı.
"İstanbul'a indik!"

Yusuf mesajı görünce burnunun direği sızladı. Gitmişti Melek'i elinden hiç birşey gelmemişti işte.

"Çok sevindim!" diye yalan söyledi.

İyi olmadığını biliyordu Melek. Ama yarasını kanatmanında bir anlamı yoktu.

Ev bom boş olmuştu, bütün sesler kesilmiş, sahiden cenaze evine dönmüş gibiydi. Nasıl da alışmışlardı kalabalık yaşamaya Yusuf ve ailesi, şimdi daha da hissedilir olmuştu Derya'nın yokluğu

"Ahh Deryam nasıl anlayamadım ben seni!" diye hayıflandı Yusuf kendi kendine.

Her zaman Yusuf'tan biraz daha aşağıda tutmuştu ailesi Derya'yı. Yusuf'a tanınan çoğu haktan Derya mahrum bırakılmıştı.

"Kız çocuğu değil mi?"

Zihniyeti hep daha baskın olmuştu. Özellikle babaannesi hayatta iken bu dahada derin bir yara idi Derya için. Bu yüzden okutmamışlardı.

"Okuyupta ne olacak kız çocuğu değil mi? On beş on altısına geldi mi bağlayın başını gitsin!" diyordu hep babaannenesi.

O ölünce nisbeten rahatlamıştı Derya. Ama yine çok fazla söz hakkı yoktu işte.  Evin kızından çok her işine koşan hizmetçisi gibiydi. On sekizin de annesinin isteği ile Ali'ye vermişlerdi. On dokuzun da hayatında ilk defa kendi kararıyla göçüp gitmişti bu diyardan. Kim bilir bu zihniyet kaç genç kızın hayatına veya hayallerine mâl olmuştu böyle.

Ama Yusuf bunları şuanda düşüne biliyordu. Çünkü Melek'i görmüştü en yakından şahit olmuştu. Ne kadar haklara sahip yetişmiş bir kızdı Melek. Barış'la bir tutuluyordu bir kere. Derya ne kadar bastırılmışsa Melek o kadar söz sahibi büyümüştü kendi ailesinin içinde. Melek ne kadar neşe doluysa Derya bir o kadar içine kapanık çoğu zaman duygularını belli etmezdi. Hatta Yusuf ile gelip hiç konuştuğuna dertleştiğine şahit olmamıştı. Sanki görünmez bir duvar var gibiydi ağabeyi ile arasında. Mesela hiç sorma gereği duymamıştı Yusuf, nişanlanmıştı ama seviyormuydu Ali'yi. Şimdi  herşey için çok geçti Derya gitmişti.

Yanlızlığın ve üzüntünün verdiği etki ile bu düşünceler hücum ediyordu, Yusuf'un beynine kendi kendine söz vermişti. O babası gibi bir baba olmayacak annesinin hayatına özellikle evlatlarına bu derece müdahale etmesine müsaade etmeyecekti. O tam bir aile reisi olacak ailesinin  haklarını hep gözetecekti.

Derya gibi ne Meleğinin nede Meleği ile evlendiği vakit sahip olacakları evlatlarınında mutsuzluğa sürüklemesine izin vermeyecekti.

"Söz!"
dedi kendine.

O gün bütün günün hiç bir tadı tuzu yoktu. Yusuf içinde diğerleri içinde bu böyleydi. Doğru düzgün ne yemek yemişlerdi nede ağızlarını bıçak açıyordu. Yusuf erkenden odasına çekildi. Yatağına uzanıp, uzun uzun Meleğinin fotoğrafına baktı. Fotoğrafı iyice yakınlaştırıp, her karesini tek tek inceliyordu.
 
Gece hiç uyumamıştı başı çatlayacak gibi ağrıyordu, başını yastığa koydu Melek'in hayaline sarıldı ve derince  bir uykuya daldı..

CANDAN ÖTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin