CANDAN ÖTE 26.BÖLÜM(FİNAL)

322 34 11
                                    

CANDAN ÖTE 26.BÖLÜM (FİNAL)

Barış'ta İstanbul'dan güzel haberlerle dönmüştü. Hale ile bir birilerini tanıma kararı almışlardı. İşler istedikleri gibi giderse onlarda işi resmiyete dökeceklerdi. Veysel gururla bakıyordu evlatlarına,

"Keşke Hasret'imde görseydi bu günleri" diyordu.

Yusuf ve Melek için nişan töreni yapma kararı almıştı aileler. Hiç vakit kaybetmeden hazırlıklara başladılar.
Biraz alış veriş yaptılar, yeni bir kıyafet aldılar. Evin avlusunu kendi çabaları ile süslediler, kamelyanın altına büyükçe bir masa yerleştirdiler, bütün akrabalar el birliği ile ikramlıkları hazırladılar.
Yusuf oğluları Melek ise kızlarıydı nasıl olsa. Aynı sülale ortak akrabalardı çünkü.
Yusuf ve Melek'in nişan töreni için herşey hazırdı böylece.

Akrabalar arasında küçük bir törenle nişanlanıp nişanı herkese duyurmuşlardı.
On günlük süre böylece dolmuştu.

Veysel'in tek şartı kızı okulunu bitirmeden evlenmelerine izin vermeyecekti. Melek ve ailesi Hollanda'ya döndüler. Melek bu defa nişanlı bir kız olarak gidiyordu. Ayrılık sonunda vuslat olunca ikisine de ilk seferki kadar koymamıştı bu defa.

Rüzgar gibi geçip gitmişti bir yıl o yaz Melek ve ailesi yine Türkiye'ye geldi. Bu defa bir daha ki yaz için düğün sözü vermişlerdi. Barış ve Hale'nin ilişkiside ilerlemiş onlarda evlenme kararı almışlardı bu bir yıllık süre zarfında. Yine o yaz onlarında nişan töreni yapıldı. Onların töreni İstanbul'da iş çevresininde geniş katılımı ile çok görkemli olmuştu. Nişan olayını çok uzun tutmak istemedikleri için yaz sonu hemen evlenme kararı almışlardı.

Barış nişandan hemen sonra Hollanda'ya dönüp bir ev tuttup dayayıp döşeyip düğün için geri dönmüştü. Yine çok görkemli bir düğün ile Barış'ı da evlendirmişti Veysel.

Yeni gelinini kızını oğlunu alıp bir daha ki yaz Melek'in düğünü için gelme kararı alıp döndüler Hollanda'ya.
Derler ya "zaman su misali" aynen öyle olmuştu.

Yusuf ve Melek bir birlerini bir an bile ihmal etmeden geçirmişlerdi bu yılıda.

Barış ve Hale nin bu arada bir kızı olmuştu. "Hasret" koymuşlardı adını. Melek'te okulunu başarı ile bitirmişti.

Beklenen yaz gelmişti. Yusuf ve Melek'in nişanın üzerinden iki yıl geçmişti. İkiside heyecanla bu yazı bekliyorlardı.

Melek Türkiye'ye yerleşmeye burada bir hayat kurmaya karar vermişti. Veysel'de kızının bu kararını desteklemiş, oda yurda temelli dönme kararı almıştı. Hasret'inden uzakta elin gurbet elinde ölüp gitmek istemiyordu.

Melek büyük bir sevinçle döndü hemde temelli ülkesine. Yusuf, Melek'in istediği gibi hem bahçesi hemde önde avlusu olan bir ev tutmuştu. Hemde hemen avlusuna bir kamelya kurdurmuştu.

Melek gelincede hemen eşya alışverişine giriştiler. Bir taraftan da nikah için gerekli evrakları tamamlıyorlardı.

Temmuz ayının ilk haftası ikisi içinde vuslattı. Tüm hazırlıklar hızla hallodu.

Melek meydan düğünü isterim dediği için evlerinin biraz uzağında bulunan boş alan hazırlandı onlar için. Kazan kazan yemekler pişirildi ışıklandırmalar ile meydan ışıl ışıl aydınlatıldı.

Melek, gelinlikler içinde uzaktan görenin hayran kalacağı güzellikte peri kızı gibi görünüyordu. Yusuf, bu güzelliğin kendinin olduğuna inanamıyordu.

Düğünde yemekler yenildi, davullar çalındı, danslar edildi, oyunlar oynandı, halaylar çekildi. Bütün coşkusu ile düğün bitmişti iki aşık kavuşmuştu.

Aradan geçen iki yılın ardından Yusuf ve Melek'in ikiz çocukları olmuştu.

Biri kız biri oğlan kıza "Derya" ismini verdiler oğlana "Deniz"

Derya halası gibi olmayacaktı, Deniz erkek diye hiç bir zaman şımartılmayacaktı.
Helen ölen Derya'sına kavuşmuşçasına çok seviyordu torununu. Veysel ise arada Hollanda'da arada Türkiye'de yaşayıp gidiyordu.

Evlendirmeyi teklif etmişti akrabaları onuda kabul etmemişti.

Yusuf her gün şükür ediyordu sahip olduğu bu aile için Meleği için. Melek'e olan sevdası hiç geçmemiş aksine artık CANDAN ÖTE bir hâl almıştı.

Melek'in ondan gitmesi ile ölüm eş değerdi artık. Böylesine aşk dolu bir yuvada büyüyordu Derya ve Deniz.

Anne baba bir birini seviyorsa, evde geçim varsa, huzur varsa, mutlu olurdu çünkü çocuklar.
Ömürlerinin sonuna kadar hep mutlu mesut yaşadılar.

Derya mühendis olmuştu, Deniz doktor, ikiside tıpkı anne babası gibi aşk dolu güzel evlilikler yapmışlar bu evliliklerden de dört tane torun vermişlerdi Yusuf ve Melek'e.

Melek buraya geldiğinde annesini kaybetmiş olsa da zamanla "Her işte bir hayır vardır!" demesini öğrendiği için hiç pişman olmamıştı. Yusuf ona Allah'ın lütfu gibiydi...

Son..

CANDAN ÖTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin