fourteen

458 63 17
                                    

Baekhyun'un anlatımından

Kulaklarım uğulduyordu. Beni buraya getiren iki asker çıkıp gitmişti. Hiç kimse yoktu hücrelerde.

Vücudum titriyordu. Korkuyordum, hiç bir şeyi anlayamıyordum.

Chanyeol neden bana inanmıyordu? Ben hiç bir şey yapmamıştım. Yere oturdum ve başımı soğuk duvara yasladım. İnanılmamak insanın canını çok acıtıyordu.

Ne olacaktı peki bana? Masum olduğumu kanıtlayamazsam ne olacaktı?

Kafamda yüzlerce soru vardı. Tek birinin bile cevabı yoktu. Chanyeol tüm cevaplarımı alıp götürmüştü.

Dakikalar saatlere dönüşürken sessizce oturmaya devam ettim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Elimden hiç bir şey gelmezdi.

Hiç bir rütbesi olmayan sıradan bir askerdim. Kimse bana inanmazdı. Gözlerimi sıkıca kapadım. Hücrede hiç cam yoktu ama oturduğum yerden hücrelerin olduğu yerin kapısı görünüyordu.

Aşağıdan girmeyen ışık sayesinde fark ediyordum akşam olduğunu. Kaç saattir burada bu şekilde oturuyordum? Tüm bedenim uyumuştu nerdeyse.

Kapı gürültü ile açıldığında gördüm içeri giren Chanyeol'u. Bakışları hızla buluştu bakışlarımla. Ağlamaktan kızaran gözlerimle baktım gözlerinin içine. Anlasın istedim masum olduğumu.

Duvarlar vardı gözlerinde. Görmüyordu sanki acımı.

Hücrenin önüne geldi ve durdu. "Ayağa kalk." Yutkundum ve yere tutunarak zorlukla ayaklandım. Elindeki anahtar ile açtı hücrenin kapısını. Kolumdan tuttu ve ilerlemeye başladı.

"Nereye gidiyoruz?" Diye sordum zorlukla. "Sorguya." Sesi buz gibiydi. Bana inanmayacaktı. İnanmak istemiyordu. O hain olduğum gerçeğini kabullenmişti çoktan.

Bir odaya girdik. Oda rutubet kokuyordu. Zorlukla yutkundum. Tahta sandalyeye ilerletti beni. "Otur." Oturduğumda o da hızla oturdu karşıma. Ortada küçük bir masa vardı.

Sırtını sandalyeye yasladı. "Anlat. Belgeyi neden aldın?" Gözlerimi kapattım yorgunlukla. "Belgeyi ben almadım." Yutkundu ve bir kaç saniye sessiz kaldı. "Belgeyi neden aldın?" Diye yineledi sorusunu.

"Kime verecektin? Kime haber göndercektin? Kiminle iletişimin var?" "Hiç kimseyle iletişimim yok benim. Ne o belgeyi ben aldım ne de birine verecektim. O belge orada ne arıyordu bilmiyorum ben."

Derin bir nefes verdi. Hızla kalktı ayağa. Oturduğu sandalyeyi ayağıyla geriye itti. Ellerini sertçe vurdu masaya. Gözlerimi kapattım korkuyla.

"Ne zamandır hainlik ediyordun!?" Yükselen sesi ile titrek bir nefes çektim içime. "Ben hiç bir şey yapmadım! Hain değilim ben!"

"Baekhyun zorlama beni. Konuş, zor kullanmak zorunda bırakma!" Gözlerimin dolmasına daha fazla engel olamadım. "Chanyeol ben değilim. Evet biliyorum yetkisi yoktu başka kimsenin ama hain yetkiye mi bakar Tanrı aşkına? Ben o belgeyi almış olsam montumda mı saklarım aptal mıyım ben?! İlk şüpheleneceğin kişinin ben olduğu açık!"

"Başka birinin senin üzerine attığını söylüyorsun öyle mi?" Yutkundum zorlukla. "Aylardır, bir kez olsun güvenini sarsacak bir şey yapmadım ben. Yaptıysam söyle Chanyeol. Biri aldı ve yakalanacağını anlayıp beni yaktı. Nolur anla beni, ben değilim."

"Asker!" Diye seslendi bana bakarken. İçeri giren iki kişi hızla selam verdi. "Onu hücresine geri götürün. Konuşmuyor."

Sinirle sildim göz yaşlarımı. "Ben sana inanırdım. Ben sana güvenirdim Chanyeol." Kolumu tutup beni odadan çıkardıklarında göz yaşlarım hızlandı.

"Beni gerçekten sevdiğini sanmıştım." Mırıltımı duymamıştı. Duysun istemiyordum zaten. Seven insan güvenirdi, o bana inanmamayı seçmişti.

//////////////////////

Chanyeol'un anlatımından

Kafam patlama derecesinde ağrıyordu. İki gün geçmişti, Baekhyun hala o hücredeydi. Çektiğim acının tarifi yoktu.

Düşünüyordum sürekli. Söylediklerinde haklıydı, aylardır bir kez olsun hatasını görmemiştim. Gözlerimi sıkıca kapattım. Kim böyle bir şey yapabilirdi?

Kim o belgeyi çalıp Baekhyun'un ceketine koyardı ki? Kapım çalındığında "gel!" Diye seslendim.

İçeri giren Luhan ile derin bir nefes verdim. "Gel Luhan." Hızla selam verdi. "Baekhyun hakkında soru sormak için çağırdım seni."

"Onu ne kadar tanıyorsun?" "Yaklaşık bir hafta aynı odada kaldık komutanım. Onun dışında çok yakın değildik." Yorgun bir nefes verdim. "Hiç şüpheli bir hareketini gördün mü?"

Başını olumsuzca salladı. "Hayır komutanım. Benim yanımda kalırken çok normaldi. Dikkatimi çeken hiç bir şey olmadı. Tutuklandığında bu yüzden çok şaşırdım, beklemiyordum."

Başımı salladım hafifçe. "Eşyaları arandı değil mi?" "Arandı komutanım. Bir belgeye veya delile ulaşılmadı." "Tamam Luhan. Kyungsoo'yu çağır."

Selam verip odadan çıktığında kapattın gözlerimi. Onunla muhabbetti olan herkesi sorgulamıştım. Hiç biri daha öncesinde böyle bir şeyden şüphelenmediğini söylemişti.

En yakını bendim. Bende şüphelenmemiştim.

İçeri giren Kyungsoo ile derin bir nefes aldım. "Kyungsoo, seni tanıyorum severim de. İşine saygılı, iyi bir askersin. Baekhyun ile dostluğun var mıydı?"

Başını salladı hızla. "Vardı komutanım. Baekhyun'u diğerlerinden hem daha çok tanır hemde daha çok severim. Ben öyle bir şey yaptığını düşünmüyorum. Baekhyun saf bir çocuk, belki de biri ona iyi niyetli gibi yaklaşıp kabanına koymuştur sizin için önemli olan o kağıdı."

Derin bir nefes aldı. "Ben Baekhyun'un suçsuz olduğuna inanıyorum komutanım." Yutkundu. "Onun sizin için önemli biri olduğunu da anladım. Eğer olmasaydı o idam fermanını imzalar geçerdiniz. Soruşturmazdınız. Sizde içinizde bir yerlerde biliyorsunuz onun suçsuz olduğunu."

"Bilsem bile kanıt lazım Kyungsoo. Ben kendi ellerimle buldum o kağıdı Baekhyun'un kabanında. Bundan daha büyük bir delil yok."

Sessiz kaldı bir kaç saniye. "eğer siz onun hain olmadığına inanıyorsanız ben onu korumanız için şahitlik yaparım komutanım."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl bir şahitlik?" Yutkundu kararsız görünüyordu. Yine de söyledi. "Başka birinin o kağıdı koyduğunu gördüğümü söylerim isterseniz. Jongin de yapar bunu. Diğerleri bize güvenir, inanır. Eğer isterseniz yaparız. Tek bir emrinize bakar."

Yutkundum ve yaslandım koltuğa. "Eğer ona güveniyorsanız kurtarırız Baekhyun'u."

Beyond time/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin