fifteen

483 66 30
                                    

Chanyeol'un anlatımından

Başımı olumsuzca salladım. Yapamazdım. Masum birisini böyle yakamazdım. "Çık dışarı Kyungsoo. Bir daha böyle bir şey teklif etme, sakın."

Hızla eğildi. "Emredersiniz komutanım." Odadan çıktığında dolan gözlerimi kapadım sıkıca. Çok fazla zamanım kalmamıştı.

Hakkında yeterli delil olan her hain üç gün içinde asılırdı. Yarın Baekhyun'un son günüydü ve ben yapamıyordum. Ne onun suçsuz olduğunu kanıtlayabiliyor ne de o idam fermanını imzalayabiliyordum.

Böyle bir şeyin içine düşmek, benim gibi biri için bile ağırdı. Kalbim ile zihnim arasında sıkışıp kalmıştım. Her zaman mantığım ile hareket etmiştim hayatımda.

Şimdi ise yapamıyordum. Kalbim tüm mantığımı yıkıp geçiyordu. Titrek bir nefes aldım ve yanağıma akmak üzere olan yaşları kuruladım hızla.

Onunla konuşacaktım. Bir şey bilmesi gerekiyordu. Başka biri yapmışsa en azından bir şey görmüş olmalıydı.

Onu kurtaracak tek bir şeye ihtiyacım vardı. Odadan çıktım ve hızlı adımlarla ilerledim hücrelerin olduğu yere. Kapıda duran iki nöbetçiye baş selamı vererek girdim içeri.

Adımlarım beni onun hücresinin önüne götürdüğünde gözlerinin kapalı olduğunu görmüştüm. Rahatsız bir uykudaydı Baekhyun.

Boğazımı temizledim. Sesine gözlerini açarken irkildi. Bakışları bakışlarımla buluştuğunda ise iç çekti. Gözleri çok yorgun bakıyordu.

Benim küçük sevgilim bir kaç günde onlarca yaş almıştı sanki. Elimdeki anahtar ile açtım hücrenin kapısını. İçeri girdim ve kapadım arkamdan.

Yanına oturduğumda derin bir nefes verdi.

"Sorgu odasına gitmemiz gerekmiyor mu?" Sorusu ile yutkundum. Samimiyetten çok uzak bir gülümseme verdi bana. "Yoksa asılmadan önceki son arzumu sormaya mı geldin komutan?"

"Seni kurtarabilmem için bana bir şeyler anlatmalısın. O gün olan her şeyi bilmem gerek. Biri geldi mi yoksa -" "inanıyor musun benim olmadığıma?"

Bana sorduğu tek soru bu olurken bana bakmıyordu. Bakışları karşıdaydı. "İnanmak istiyorum." Diye mırıldandım başımı onun gibi soğuk duvara yaslarken.

Üşümüş müydü? Üşümüştü tabii. Soğuktu dışarısı. Bir battaniyesi bile yoktu. Dizlerinin üzerinde duran ellerine kaydı bakışlarım. Parmaklarının uçları hafifçe morarmıştı.

Baekhyun bensiz burada çok üşümüştü.

Uzandım ve tuttum elini. İrkildi, çekti elini hızla. "Dokunma bana." Yutkundum, gözlerim yanarken inatla ona bakıyordum. O ise aynı inatla bakışlarını bir an olsun bana çevirmiyordu.

"Seni koruyamam, bana bir şey vermen gerek. Yoksa yapamam." Yüzünü dizlerine sakladı hızla. İç çekişlerini duydum. Ağlıyordu.

"Bilsem, söylemez miyim?" Bir hıçkırık kaçtı dudaklarının arasından. "O belgeyi hangi orospu çocuğu koydu bilsem durur muyum burada ben? Kimi koruyacağım? Kimim var benim?"

Hızla kaldırdı yüzünü. "Sen varsın sanıyordum." Gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Sende yokmuşsun. Yalnızmışım ben." Başımı olumsuzca salladım. "Hayır, ben-"

"Sen bana inanmadın Chanyeol. İhanet ettiğime inanmayı seçtin. Pişman mı oldun? Asılacağım için vicdan mı yapıyorsun yoksa?" "Kalpsiz değilim ben. Neler hissettiğimi bilmiyorsun, nasıl bir şey yaşadığımı-"

"Ne yaşıyorsun sen!?" Yükselen sesiyle sinirle kalktı ayağa. "Benim yaşadığımın yüzde birini yaşamadın sen duydun mu beni? Geldim buraya, lanet olsun ki bir amacım olduğuna inandım ben. Bu tuttu beni ayakta. Bilmediğim bir yerde bilmediğim bir" duraksadı. Yutkundu sertçe.

Beyond time/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin