"Güzelim hadi, çıkmamız gerek artık." Elimdeki çantayı yere bıraktım ve hızla kapadım kapıyı. "Geldimm!" Binadan çıktığımda hızla ilerledi bana doğru. "Ya iki günlük tatile gidiyoruz, bu kadar eşya almamıza ne gerek var?"
Gözlerimi devirdim. "Ben hamileyim Chanyeol, farkında mısın? Her gün en az iki kez kıyafet değiştiriyorum." Derin bir nefes aldı. "Tamam güzelim benim tamam. Gel hadi." Elimi tuttu ve ilerlememi sağladı.
Arabanın ön koltuğunu açtığında dikkatle oturdum. Yedi aylık hamileydim. Hafta sonunu tatilde geçirmek istemiştik.
Gyeongju-si'ye gidiyorduk. Orada küçük bir ev kiralamıştık iki günlüğüne. Hem tapınağı gezecektik hemde doğal ortamda olmak Chanyeol'a iyi gelecekti.
Şehir hayatını çok da sevdiğini düşünmüyordum.
Önümüzde yaklaşık iki saatlik bir yol vardı. Şiş karnımın izin verdiği ölçüde taktım emniyet kemerini.
Chanyeol bana döndüğünde hafifçe gülümsedi. "Tamam mıyız güzelim?" "Tamamız sevgilim." Diye mırıldandım. Chanyeol'un ehliyeti yoktu ama gideceğimiz yere giderken çevirme olacağını sanmıyorduk.
Hayatımızı tehlikeye atmamak için bir aydır Sehun'dan sürüş eğitimi alıyordu. Zaten eski arabaları sürdüğünden bir temeli vardı ama değişen bir çok şey olduğu için öğrenmesi gerekiyordu.
Bunu da yapmıştı. Araba da Sehun'du. Resmen onlardan geçiniyorduk.
Güldüm kendi kendime. İyi bir dostum çok güzel giden bir ilişkim vardı.
Kısık sesli müzik yolculuğumuza eşlik ederken Chanyeol'un torpidoya doldurduğu atıştırmalıklardan tırtıklıyordum. Hamileyim diye gözümün yaşına bakmıyor sağlıklı beslenmem adına her şeyi yapıyordu.
Daha geçen gün eve katı meyve sıkacağı aldı! Her sabah portakal suyu sıkıyor bana. Canım sevgilim benim.
Yaklaşık iki saatlik yol sonunda bittiğinde Chanyeol arabayı kalacağımız küçük müstakil evin önüne park etmişti. Arabadan indiğimde esnemek adına kollarımı havaya kaldırdım.
İki saat sabit oturmak bile zordu artık benim için.
Chanyeol iki çantayı da tek elinde tuttu ve hızla ilerledi yanıma. Elimi tuttuğunda gülümsedim. "Gidelim bakalım~" diye mırıldandım.
Anahtar bizim için bırakılmıştı. Bırakıldığı yerden aldık ve girdik içeriye. Küçük ama güzel bir evdi. Konsept evlere benziyordu.
Buranın enerjisine tamamen uyuyordu.
Chanyeol iki çantayı da yatak odasına bıraktı ve koltuğa oturmuş olan bana doğru yaklaştı. "Bebeğim, acıktın mı?" Gülümsedim büyükçe. "Biraz."
Yanıma geldi ve elimi tutup kaldırdı beni. "Çok güzel bir balık restoranı buldum internetten. Balık yemek ister misin?" Güldüm, "sağlıklı diye istiyorsun değil mi?"
Gülümsedi büyükçe. "Bununda bir payı var tabii." "1920lerden gelen adama da bakın. Benden fazla internet kullanıyorsun artık." Kollarını belime sardı. "başta zordu ama yeni yeni çözüyorum. İstediğim her şeyi yazınca çıkması çok güzel."
Kıkırdarken sarıldım Chanyeol'a. "Gidip bir şeyler yiyelim, sonra yürüyüş yaparız biraz olur mu?" Başını salladı hafifçe. "şapkanı takacaksın ama."
"İlkbahardayız Chanyeol!" "Hava esiyor Baekhyun." Başımı olumsuzca salladım. "İstemiyorum, takmayacağım."
On dakika sonra dışarı çıktığımızda başımdaki şapkayı çekiştirdim sinirle. "Gece koltukta yat da gör gününü. Bacakların sığmasın da belin ağırsın."
Güldü Chanyeol. Sinirle döndüm ona. "Gülme!" "Ya güzelim gerçekten çok yakıştı ama." "Ya istemiyorum yakışmasını. Sıcaklıyorum ben. Ya terleyip hasta olursam?"
"Restoranda çıkartcaksın tamam. Gel tut hadi elimi. Gitme önden önden. Ofladım. "Hep senin istediğin oluyor."
"Arada senin komutanın olduğumu unutuyorsun asker." Dedi gülerken Chanyeol. İç çektim. Kızgın bile kalamıyordum. Gülümsedim bende.
"Hiç unutur muyum komutanım?" Hızla asker selamı verdim. "Byun Baekhyun! Seul! Emret komutanım!"
Chanyeol büyük bir kahkaha atarken gülüyordum bende. Karnımı okşadı hafifçe. "O şiş karnın ve tombiş yanaklarınla çok tatlı bir asker oldun ama sen."
Elim yanağıma gitti. "Yanağıma laf yok." Belimi sardı kolu. Başımı göğsüne yaslarken ilerlemeye devam ettik. "yok sevgilim yok." Diye mırıldandı.
Restorana girdik ve siparişlerimizi verdikten sonra çıkarttım kafama zorla taktığı şapkayı. Saçlarımı dağıttıktan sonra sweatshirtümün cebinde taşıdığım telefonumu da bıraktım masaya.
Chanyeol dikkatle izliyordu her bir hareketimi. "Benden bahsedilen kitabı okumak istiyorum." Dedi saniyeler sonra. Duraksadım.
"O kitap benim senin zamanına açılan kapımdı Chanyeol." Diye mırıldandım bende. "Ya senin içinde aynı görevi görürse. İstemsizce, gidersen. Yine."
"Merak ediyorum." Dedi derin bir nefes alırken. "Eğer o zamanda yaşasaydım neler yapardım? Merak ediyorum." "Eve gittiğimizde bakarız olur mu?" Diye sordum arkama yaslanırken. "Şimdi bunları konuşmayalım lütfen."
Başını salladı hafifçe. "Tamam sevgilim." Yemeğimizi yedikten sonra temiz havada yürüyüş yaptık ve güneşin batışını izledik. Chanyeol şimdiden rahatlamış görünüyordu.
Belki de bir kasabaya taşınmalıydık.
Eve girip yatağa uzandığımız da başımı göğsüne yasladım. "Chanyeol." Diye mırıldandım. "Söyle hayatım." Dedi parmakları saçlarımın arasında gezinirken.
"Seul'den memnun musun?" Diye sordum. "Sanki burada, daha mutluymuşsun gibi hissediyorum." "Burası, otuz yılıma daha uygun Baekhyun. İnkar edemem."
Saçlarımla oynamaya devam etti. "Ama seninle yaşadığım her yer evim benim. Sorun değil. Seul yada burası. İnan fark etmiyor."
"Bebeğinizin doğumu için ve ilk aylar için şuanki evimiz daha uygun evet. Ama ileride, mesela bir yaşını geçtiğinde iş imkanı da bulabilirsek daha küçük bir yere taşınalım istiyorum. İkimizin de mutlu olmasını, sakin ve güzel bir hayatımızın olmasını istiyorum."
Yavaşça kaldırdım yüzümü. Başımı omuzuna yasladım ve baktım yüzüne. "İster misin sende?" Gülümsedi hafifçe. Gamzesi belirirken iç çektim. "İstemez miyim hiç?" Diye sordu hızla.
"Benim güzelim benim rahatımı düşünmüş. Hiç itiraz eder miyim?" İç çektim. Çok güzel seviyordu.
Chanyeol'a aşıktım. Onun aşkına bile aşıktım.
"Sen, ben ve bebeğimiz. Huzurlu bir hayat. Tek dileğim Baekhyun." Diye mırıldandı beni iyice kendine çekerken. Gözlerim kapanırken mutlulukla gülümsedim.
Benim de tek dileğim buydu. Huzurlu bir hayattı.
Çalan final çanlarını duyuyorsunuz değil mi? Bir sonraki bölümümüz final~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyond time/Chanbaek
FanfictionBaekhyun üniversitesye girmeye çalışan sıradan bir öğrenciydi, gözlerini hiç bilmediği bir köy ve zamana açana dek. Cani olarak bilinen general Park Chanyeol ise zamanın ötesinden gelen bu çocuğa hızla tutulacak ve onu pusulası haline getirecekti. Y...