twelve

506 57 8
                                    

Baekhyun'un anlatımından

Kyungsoo'nun yanındaki boş yere yerleştim hızla. Tüm kampı toplamış, yeni görev yerine gidiyorduk. Büyük araçlara yerleşmiştik.

Chanyeol'un yüzünü sabahtan bu yana görememiştim. İşler çok fazlaydı, diğerlerine yardıma göndermişti beni. İç çektim. "Yoruldun mu?" Diye sordu Kyungsoo.

Güldü hafifçe. Samimiydi. Diğerlerine göre çok daha samimiydi Kyungsoo. "Generalle çalışmak daha az yorucu oluyor." Diye mırıldandım bende.

Güldü, hızla karıştırdı saçlarımı. "Diğerleri ile aranda ne sorun var? Pek sevmiyorlar seni." Omuz silktim. "Bilmiyorum. Lucas dolduruyor olmalı."

İç çekti. "Benzerini Jongin'e de yapmıştı. Karşılık vermeyince duruluyor. Jongin umursamamıştı." Gülümsedim. "Sağol hyung."

Kyungsoo'nun diğer tarafına oturan Jongin ile bende olan ilgisi hızla dağıldı. Gözlerimi kapadım ve hareket etmeye başlayan araca yasladım başımı. Eski hayatımı özlemiyordum ama Sehun'u özlüyordum.

Kim tek dostunu özlemezdi ki?

Yine de Chanyeol'u bulduğum için mutluydum. Sevdiğim adam benim dönemimde yaşayamayacak kadar gerçekti. Evet katı kuralları vardı, sert bir mizacı vardı ama bana öyle güzel bir yanını gösteriyordu ki.

Kendime engel olamamıştım. Kalbime, engel olamamış ona aşık olmuştum.

"Teröristlerin bayağı fazla olduğu bir yere gidiyoruz." Dedi adını bilmediğim bir asker. Buranın eskilerinden biriydi. "Tanrı bizi korusun." Diye mırıldandı Jongin Kyungsoo'ya bakarken.

Kyungsoo hafifçe gülümsediğinde iç çektim. Çok yakışıyorlardı. Onları birbirine çok yakıştırsam da bundan ikisine de bahsetmemiştim.

Biz birbirimizi kardeş olarak görüyoruz falan diyebilirlerdi.

Araç durduğunda titrek bir nefesle kalktım ayağa. Herkes sırasıyla dışarıya çıkarken hızla yan yana dizildik. Chanyeol en son inerken bakışları hızla bakışlarımla buluştu.

Hafifçe gülümsedim ciddiliğimi bozarak. Bir mimik yapmadı ama bakışları yumuşamıştı. O bana hiç bir zaman sert bakmıyordu zaten.

"Nasılsın asker!" Kalın ve boğuk sesi açık alanda yankılandığında hepimiz sertçe bağırdık. "Sağol!"

"Burası eski kampa benzemez! Bu dağların ardında sınır köyleri var. Her gün devriye atacağız. Köylere kadar inen teröristlerin canına okuyacağız! Eli silah tutan herkes askerdir. Ülkemizi korumak, direnişimizi büyütmek için buradayız! Korkmayacaksınız! Eliniz titremeyecek duydunuz mu beni?"

"Emredersiniz komutanım!" Geniş alanda yankılanan gür sesimiz içimi sımsıcak etmişti. Çok farklı bir histi bu. Daha önce yaşamamıştım hiç.

Herkes dağılıp çadır kurmaya başladığında Chanyeol bakışıyla çağırdı beni yanına. Hızlı adımlarla yaklaştım.

Karşısında durduğumda hızla selam verdim. "Rahat Byun." Gülümsedim ve hızla rahat pozisyona geçtim. "Bir sorun yok, değil mi?" Başımı salladım hızla. "Yok komutanım."

"Benim için kurulan çadırda benimle birlikte kalacaksın." Dediğinde gülümsedim büyükçe. "ama bu kadar, daha fazlasını yapamam Baekhyun. Eğer sana diğerlerinden farklı davranırsam bunu fark ederler. Devriyelere sende katılacaksın."

Yutkundum ve salladım başımı. "Farklı davranmanı bende istemiyorum asla. Görevim neyse onu yerine getireceğim." Gülümsedim hafifçe. "Kaderimde vatanım için ölmek varsa da sorun değil, birini sevmiş son günlerini mutlu geçirmiş biri olarak kapatırım gözlerimi."

Yutkundu. "Söyleme böyle. Tüm devriyelerinde bende olacağım. Sana zarar gelmesine izin vermem asla." İç çektim. "kader bu komutanım. Tüm planları bozar, yeniden yazar. Ben bırakalı çok oldu."

Bakışlarım büyük çadıra kaydı. "Ben yardım edeyim." Yeniden selam verdim ve diğer askerlerin yanına yaklaştım hızla.

Beni neyin beklediğini bilmiyordum ama içimde iyi hisler yoktu. Çadırın sert kumaşını sıkıca tutarken baktım Chanyeol'a. O önündeki asker ile konuşuyordu.

O bu ülkenin kaderinde büyük bir rol oynamıştı. Direnişin baş isimlerinden biriydi. Acımasız bir komutan olmasına rağmen bir çok şey başarmıştı.

Buraya, bu zamana gelmemin nedenini henüz öğrenmiş değildim ama yakın zamanda bulacağıma emindim.

Buraya gelmemin en büyük nedeninin ise bu büyük adam olduğunu biliyordum. Chanyeol benim nedenimdi. Nedenim ve sebebim.

Tek varlığım.

//////////////////////

Yazarın anlatımından

Lucas bakışlarını elindeki kağıtta gezdirdi. Önemli bir belgeydi. Teröristin eline geçerse büyük bir kayıp yaşanırdı çünkü silahların teslim alınacağı yerin adresi yazılıydı.

General Park Chanyeol'a gelen bu belge elindeydi çünkü iki gün önce görmüştü onları.

Gece yarısı uyku tutmadığı sırada oturuyordu sönen ateşin başında. Büyük çadırdan çıkan Baekhyun'u da arkasından sıkıca sarılıp onu ısıtan generali de kendi gözleriyle görmüştü.

Baekhyun'un aylardır onun hayal ettiği yerde olması, gururuna dokunuyordu. Kalbine dokunuyordu.

Generali değiştiriyordu. Lucas bundan nefret ediyordu.

"Doğru kişinin ben olduğumu anlayacaksın." Diye mırıldandı ağzının içinde. Generalin hala Baekhyun'a tam anlamıyla güvenmediğinin farkındaydı.

Bu onun fırsatı olacaktı.

Oturduğu sandalyeden kalktı ve kalın kabanını giydi. General dikkatliydi, böyle önemli bir kağıdın yokluğunu kısa süre içinde fark ederdi. Elini çabuk tutmak zorundaydı.

Küçük çadırdan çıktı ve dikkatle izledi etrafı. Ne general ne de Baekhyun görünürde değildi. Hızlı adımlarla ilerledi Mark'ın yanına. "Generali gördün mü?" "Jongin ile konuşuyorlardı, ağaçlığa doğru yürüdüler." Dedi Mark.

Lucas başını salladı hızla. Dikkatli adımlarla yaklaştı çadıra. Girişinde kimse beklemiyordu. Baekhyun içeride olmalıydı.

İçeri girdi ve askılıktaki kabana baktı. Generalin Baekhyun'a verdiği kabanı tanıdı hızla. Yüzündeki gülümseme büyürken elindeki belgeyi hızla katladı ve iç cebine koydu.

Kabanı düzeltti ve geldiği hızla çıktı büyük çadırdan. Derin nefesleri buhar olarak çıkarken kalbi hızla atıyordu.

Mutluydu, bitmişti. Chanyeol Baekhyun'un belgeyi çaldığını düşünecek ve ona inanmayacaktı. Hatta diğerlerini de kışkırtırsa onun bir hain olduğuna bile inandırabilirdi birliği.

Yüzündeki gülümseme büyüdü. "Benim hak ettiğimi benden almana izin vermem."

Titrek bir nefes aldı. "Asla, vermem."

Nasıl gidiyoruz? :)

Beyond time/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin