Yüksek duvarlı mezarlık yine bir vedaya tanıklık ediyordu.Yine bir asla ayrılmayacağız sözü çiğneniyordu. Kader denen gizli hançeri hesaba katmadan, yarınlar yokmuşçasına birbirlerine sözler veriyorlardı.Yoksa ölüm bilerek mutluluk planları kuranları mı geçiriyordu pençesine? İtiraz etme hakkı tanınıyor muydu ki, hayat pastasından kendisine düşen parçayla yetinmeye zorlanmıyor muydu insanlar?
21 dakika. Bu seferki defin 21 dakika sürmüştü. Sonra herkes arkasını dönüp uzaklaşmaya başladılar. "Sadece ben mi unutmaya layık görülmüyorum Tanrım" diye fısıldadı usulca. Gözleri etrafı ağır ağır tararken artık tanıdık olan simayla buluştu. Yorgun kalbi ufacık da olsa yaşam belirtisi vererek ufakça kıpırdandı.
Siyah bir pantolon giymişti yine onu ilk gördüğü günkü gibi. Biçimli bacaklarını usulca sarmıştı kumaş parçası. Üzerine de...üzerine kırmızı bir kazak giymişti. En koyu tonundan bir kırmızı. Huzursuzluk anında mesken etti zihnini. Ne diye kırmızı giymişti hem..hem güzel de değildi. Bakışları oradan bir gitarı taşıdığı geniş omuzlarına gitti. Bir eliyle gitar çantasını sabit tutmaya çalışıyor diğer eliyle de gökkuşağını andıran cıvıl cıvıl çiçekleri taşıyordu. O adımların adresinin kendisinin olduğuna inanamıyormuşçasına bir bakış attı. Öte yandan da bir an önce yanına ulaşmasını istiyordu genç adamın.
Birkaç adımda siyahları adamın sarılarıyla buluştu. Genç onu tekrar görmenin verdiği memnuniyeti gizleyemeden konuştu "Size çiçekler getirdim...biraz da şarkı" Omzundaki gitarı başıyla hafifçe işaret ediyordu bu esnada. Kız düşünmeden "Bana acıyor musun, o yüzden mi bana yardım ediyorsun." Diye merakını genç adamın yüzüne vurdu. Adamın ağzı şaşkınlıktan aralacaktı neredeyse. "Hayır. tabiî ki de hayır. Nasıl böyle düşünebilirsin. Dedim ya biz acıdaşız Firuze o gün karşılaşmamız yalnızca bir rastlantıdan ibaret değildi. Tanrı seni bana yaralarını sarabilmem için gönderdi. Buradayım çünkü saracağım yaralarını seni sevilmemişliğinden seveceğim"
Tuhaf bir his kızın vücudunu esir aldı. Mutluluk, sevinç bu muydu böyle mi hissediliyordu. Dudakları ondan bağımsız küçük hareketlerle yukarı doğru kıvrıldı. Çiçeklere göz gezdirdi. "Menekşe de var." Adam memnuniyetle onayladı onu. "Lale ve kasımpatı da." Unutmamış mıydı, o gün dinlemiş miydi onu konuşurken. "Melek en çok lale sever. Sevda da menekşe..." Adam onu dikkatle dinledikten sonra sordu "Peki ya kasımpatı?" Kız ellerini kasımpatıların üzerinde gezdirirken "Kasımpatıyı da ben severim. Uzun süre sonbahara, sonbahar soğuğuna dayanır. Hiç yaz gelmeyecek mi diye hayal kursa da yaza kavuşamadan bükülür boynu." Genç adam kazağının kollarını hafifçe yukarı sıyırdı ve "Hadi kavuşturalım onları öyleyse." Sıra sıra inci gibi dizler çiçekleri mezarlara.
Genç o kadar özeniyordu ki bunu yaparken küçük kızın yüreğinden sıcak duygular akıyordu. "Vefa... kırmızıyı seviyor musun sen?" diye sordu elindeki laleyi mezara yerleştirirken. "Ben bütün renkleri severim ayırt etmem birbirlerinden." "Ama kırmızıyı sevemezsin ki o canavarın rengi hem...hem güzel değil" Adam ellerindeki toprağı silkeleyerek kıza döndü "Bu güzel rengi o çirkin kalpli canavara öylece teslim edemezsin. Hem bir rengi yok sayamazsın bundan kaçamazsın ama zihnindeki canavardan onu geri alabilirsin."
Hayır diye düşündü küçük, yapamazdı onunla baş edemezdi. Ama yine de ona bundan bahsetmedi. Hep yaptığı gibi konuyu değiştirmekte buldu çareyi. Gözleri kenarda duran gitara kaydı "Çalabiliyor musun?." Adam alacağı tepkiyi de merak ederek cevapladı "Hayır bilmiyorum." Kız öyleyse onu neden getirdin dermişçesine afallamış ifadeyle baktı. Adam gülümseyerek konuştu "Evet gitar çalmayı bilmiyorum ama onu seviyorum yetmez mi?" Bunu söylerken en güzel gülümsemelerinden birini sunmuştu genç kıza. Gitarı içinde olduğu çantadan usulca çıkardı. Telleri bile yoktu gitarın. Kenara oturdu ve sanki bir sanatçıymışçasına biçimli elleriyle tuttu gitarı. "Bu şarkıyı sana armağan ediyorum Firuze ama önce gel yanıma otur, gözlerini de kapatman gerek".
Kız adamın dediklerini ikiletmeden yaptı usulca ilişti yanına ve gözlerini kapattı. Sonra genç ellerini gitarın hayali tellerinde gezdirmeye başladı. Kız şarkıya zihninden seçebildiği en temiz kelimelerle eşlik ediyordu. O gün orada bir şarkı söylendi hiç ses çıkarmadan, ağızlar açılmadan. O gün orada dünyanın en güzel, en anlamlı şarkısı Vefanın parmaklarında ve Firuzenin zihninde hayat buldu.
&&&
Sevgiyle kalın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
JugendliteraturKollarında bir demet narin kasımpatıyı taşımak gibiydi bu, Kucağındaki bedene incitmekten çok uzak bir dokunuşla tutunmaya devam ederken fısıldadığı tek cümle fütursuzca zihnini işgal ediyordu; "Yoksan, yokum..." Tamamen şahsıma ait bir kurgudur. H...