Öncelikle ülkemizde yaşanan deprem felaketinde yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına sabır; yaralı olarak kurtulanlara ise acil şifalar diliyorum. Başımız sağolsun...
&&&&&
Madem sensin o.
Madem sevmeksin, gülmeksin, yaşamaksın.
Madem yüzün yüzümde, sesin sesimde, yüreğin yüreğimde
Madem milyarlarca ihtimal varken rastladık birbirimize.
Kal böyle değişme, gitme, bitme, yaşlan benimle...
Çiçeğin çürüyen dalını kestiğimizde alınır mıydı acaba narin çiçek? Üzülür müydü ondan koparılan dalına çürük de olsa? Vücudun kangren olan uzvunu kesmek de böyle bir şeydi. İlerlemesini ve tüm bedeni zehirlemesini engellemek için zararlı parça alınıyordu. Genç adam da kızın zihnindeki zehirli düşünceleri çekip alma gayretindeydi daha fazla savurmasın, hırpalamasın diye onu oradan oraya. İlmek ilmek işliyordu temiz düşünceleri onun narin yüreğine. Kendinden veriyordu ona, ziyadesi yoktu elbet.
Şimdi onun evinde onun çiçeklerini sulayan yaralı kız onun yaralarına derman oluyordu. Büyük bir incelikle çiçekleri suluyor, yapraklarını okşuyor ve hatta o gün şanslıysa ağzından kaçan birkaç kıkırtıya da misafirlik ediyordu gencin kulakları. Öylece izledi onu uzaktan. Benimle diye fısıldadı kendi kendine. Benimle ve benim çiçeklerimi suluyor. Yaşanması mümkün olmayan bir mucizeymiş gibi bakıyordu genç kıza. Düşündükçe genç kızın dudaklarını tekrar tekrar hissediyordu soluk dudaklarının üzerinde. İstemsizce parmakları dudaklarına erişiyor, tekrar tekrar anımsatıyordu kendine bu kusursuz anı. İşteyken sürekli sırıtması da çalışanların dikkatini çekmiş ve hatta dalgasını geçmişlerdi fakat umurunda dahi değildi varsın Mecnun desinler, o yalnızca Leylasına Mecnundu.
Firuze çiçeklerle ilgilenmeye o kadar dalmıştı ki Vefa'nın geldiğini dahi duymamıştı. Fakat duymasına gerek de yoktu hissediyordu geldiğini. Usulca çevirdi başını ve kapıya yaslanmış kolları göğsünde bağlı genç adamı gördü. Öylece onu seyrediyordu. Aradaki mesafeyi hızla kapattı ve zayıf kollarını genç adamın boynuna sardı. Vefa içtenlikle karşılık verdi küçüğün sarılışına. "Geldin." Diye fısıldadı gencin kulağına. "Geldim. Bugün bir yere gideceğiz." Firuze ondan uzaklaşarak sordu "Nereye gideceğiz?" derken Asım odasından çıkıp ikilinin yanına ilerledi ve genç kızın sorusunu cevapladı "Hediyeni vermeye." Asım ve Vefa birbirlerine bakıp gülümserken Firuze merak ve şaşkınlıkla onlara bakıyordu. "Ağabeyimle ikimizin ortak fikri. Hep birlikte gideceğiz hediyeni görmeye." Firuze utançla başını öne eğdi "Siz...fazla iyisiniz, teşekkür ederim."
Zeytin'i de hazırlayıp Asım'ın kucağına koyduklarında gitmeye hazırlardı. Asım asansörle inerken Vefa ve Firuze onu aşağıda karşıladılar. Gidecekleri yer yakındı bu yüzden yürüyerek gidiyorlardı. Vefa bir eliyle ağabeyinin arabasına destek verirken diğer eliyle de Firuzenin elini tutuyordu. Yaklaştıklarında Asım cebinden çıkardığı peçeteden bir tane kendisine alırken bir tane de Firuze'ye verdi. Genç kız şaşkınlıkla bakarken Asım "İhtiyacın olacak." Diyerek merakını giderdi.
Vefa'nın "Geldik." Sesini duyduğunda durdu ve kafasını kaldırıp geldikleri yere baktığında peçeteye gerçekten de ihtiyacı olduğunu anladı. Çocuk esirgeme kurumuna gelmişlerdi. Yaşlı gözleriyle Vefa ve Asım'a baktı. "Senin adına bir miktar yardımda bulunduk. Onun dışında okula gidenlere de okul için gerekli her şeyi sağladık. Oyuncaklar da bizden önce geldi dağıtılmayı bekliyorlar." Vefa'nın cümlesiyle ona dönmüş dinlerden Asım da ekledi. "Senin için en güzel hediyenin bu olacağını düşündük. Güzel kalbinden geçen bir şeyi gerçekleştirmek istedik. Mutlu olacağından şüphemiz yoktu." Firuze sevinçten döktüğü gözyaşlarıyla öyle minnet dolu bakıyordu ki onlara. Yüreği sel oldu aktı oracıkta. "B-başka ne isteyebilirim ki. Siz benim gördüğüm en iyi en temiz kalpli insanlarsınız. Ne kadar teşekkür etsem ne desem yetersiz kalacak. Sizi hak edecek ne yaptım bilmiyorum. İyi ki varsınız size minnetim sonsuz." Vefa da gözyaşlarına hakim olamazken Asım elindeki peçeteyi ona verdi. "Ah beni de ağlatacaksınız. Hadi ufaklılar heyecanla hediyelerini bekliyor." Konuyu dağıtmak istercesine kurduğu cümle işe yaramıştı birlikte girdiler içeriye.
Onu ilk defa gören çocuklar sanki onu tanıyorlarmış gibi Firuze abla diyerek bacaklarına dolanıyordu. Genç kız her birine sarıldı, sevdi. Yıllardır duyduğu özlemi gideriyordu belki de. Her birinin gözlerinde saf masumiyeti görmek mümkündü. Ne acıydı ailesiz büyümek uzak olmak aile sıcaklığına ve sevgisine. Genç kız onları çok iyi anlıyordu onun belki evi vardı ama o evin duvarları acıdan gözyaşından oluşuyordu. Onu dünyaya getiren ebeveynleri yaşıyorlardı belki ama o da yetimdi öksüzdü ki zaten sevgisizlik de yetimlik değil miydi? Yaşamı boyunca sevgisiz yetişen yalnızlığa mahkum edilen çocuklar dünyanın iyi bir yer olduğuna olan inançlarını hepten kaybediyorlardı. Üçü birlikte önlerinde sıraya girmiş çocuklara hediyelerini verdiler. Bir yandan da Zeytin'i aralarına alan çocuklar onunla oyun oynuyorlardı.
Saatlerce orada onlarla oyunlar oynadılar. Genç kızın kahkahası da onların kahkahasına karışarak ahenkle yankılanıyordu. Gün sonunda tekrar geleceklerinin sözünü verip oradan ayrıldıklarında bu kez Firuze ortadan gidiyor, bir eliyle Vefa'nın bir eliyle de Asım'ın elini tutuyordu. Her birinin yüzünde ise hala silinmeyen gülümsemeleri vardı.
Bir çocuğu sevindirin, bir kimsesizi. Sevginizle besleyin gülümsemesini. Dudakları kıvrılsın mutluluğa.
&&&
Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Teen FictionKollarında bir demet narin kasımpatıyı taşımak gibiydi bu, Kucağındaki bedene incitmekten çok uzak bir dokunuşla tutunmaya devam ederken fısıldadığı tek cümle fütursuzca zihnini işgal ediyordu; "Yoksan, yokum..." Tamamen şahsıma ait bir kurgudur. H...