Her yeni gün insanların ömründen bir günü daha çalıyordu. Ecel, insanın ömrünü adımlıyordu yüksek ökçeli ayakkabılarıyla ses çıkarmamaya özen göstererek. Peki Firuze'nin ömründeki adımları ne zaman sonlanacaktı, ikinci kez ölümü ne zaman tadacaktı?
Yine uykusuz bir günü karşılıyordu yorgun gözleri yine olmadı, hala buradayım diye geçirdi içinden. Vefa ona uyumasını tembihlemişti aslında birden onu dinlememiş olmanın ağırlığını hissetti onun iyiliğini istiyordu. Yatakta dikleşerek oturdu. Eş zamanlı olarak da odanın kapısı çalındı. "Firuze uyandın mı, müsait misin?" Adamın uykulu güzel sesi Firuze'yi heyecanlandırdı. "Evet. Gelebilirsin." Çok geçmeden kapı açıldı ve Vefa odanın içinde adımladı. Her zamankinin aksine bugün üzerinde rahat bir eşofman takımı vardı. Güzel kahve saçları uykudan uyanalı çok olmadığını haber verircesine alnına dağınık bir şekilde serpilmişti. Sarıları ışıltıyla genç kıza bakıyordu. "Günaydın rahatsız etmek istemezdim ama ağabeyim birlikte kahvaltı yapmamız için seni uyandırmamı istedi." Bir elini kaldırmış çekinerek ensesine götürmüştü bu esnada. "Çoktan uyanmıştım." diyebildi sadece. "Öyleyse sen elini yüzünü yıkarken ben de çayını koyayım sever misin yoksa meyve de sıkabilirim." Neyi severdi bilmiyordu ki. Bir kahvaltı masasına oturmamıştı. "Çay severim." "Tamam öyleyse acele et yoksa abim tüm menemeni yiyebilir." Öyle güzel gülüyordu ki Firuze bu gülüşü alıp cebine koymak istedi ona özel olsun kimseler görmesin istedi.
Vefa'nın odadan çıkmasının ardından banyoda yüzünü yıkayıp saçlarını elleriyle düzeltti odadan çıkıp mutfağa ilerledi. Onu gören Asım neşeyle "Günaydın Firuze gel Vefa sensiz başlamak istemedi ben uyandırma dedim ama" Vefa abisinin cümlesinin ardından başını utançla öne eğdi genç kıza abisinin onu uyandırmasını istediğini söylemişti. Boğazını hafifçe temizleyerek abisine sahte bir kızgın bakış attı. "Gel Firuze otur şöyle." İlk defa bir masada onun için ayrılmış bir yer vardı yavaşça ilerleyip oturdu sandalyeye. Vefa hemen onun tabağını doldurmaya başladı. "Ne seversin bilmiyorum o yüzden birkaç çeşit yaptım sevdiğin bir şey varsa söyle hemen yapayım. Hem sabah ilaçlarını da aldım kahvaltıdan sonra içersin." Ben de ne sevdiğimi bilmiyorum diyemedi tabi. "Aslında ben daha fazla yük olmadan gitmek istiyorum." Vefa hemen atladı. "Ne demek gitmek istiyorum seni bu halde hiçbir yere bırakmam lütfen kendini yük gibi hissetme bu beni çok üzer." "Kardeşlerime gitmem gerek." Diye fısıldadı.
Asım ikilinin konuşmasını bölmek istemedi ama "Kardeşlerin mi var Firuze ne kadar güzel." Vefa abisine gergin bir bakış attı. Bakışları abisi ve Firuze arasında mekik dokuyordu. "Yanlış bir şey mi dedim özür dilerim." Diye mahcupça konuştu Asım. Firuze tepkisizdi Asım'a kızmıyordu bilmiyordu çünkü. Vefa konuyu dağıtmak için "Güzelce kahvaltını yap bakalım sen söz sonra gideceğiz sen nereye istersen."
Kahvaltının geri kalanı sessiz geçti. Firuze ikilinin zorlamalarıyla birkaç parça bir şey yiyebilmişti. Sonrasında ise üzerini değiştirmek için odaya geri döndü. Dün çıkardığı giysileri yatağın üzerinde yıkanmış ve katlanmış olarak duruyordu burukça gülümsedi. Zorlansa da üzerindeki kazağı çıkarmayı başarmıştı. Tam o an odanın kapısı açıldı Vefa Firuzenin kapıya dönük sırtını gördü. Sırtındaki izleri de öyle. Bir çoğu derin olan izlerde gezdirdi gözlerini. Güneş gözleri korkuyla kısıldı. "Firuze...bunları sana kim yaptı." Firuze korkuyla kolunun acımasını umursamadan kendi kazağını hızla üzerine geçirdi. Ama arkasını dönecek hali yoktu öylece durmaya devam etti. Cama doğru ilerledi ve kolunu bedenine sarıp öylece dışarıya bakmaya başladı gözleri yine acıya teslim olmak üzereydi.
Vefa ona doğru adımlayıp incitmekten korkarak arkasından sarıldı. Sırtındaki yaraları göğüsledi kollarını kızın göğsündeki kollarının üzerine sardı. Firuze ağlamaya başladı küçük hıçkırıklarla sarsılıyordu. " Kıskanır rengini baharda yeşiller sevda büyüsü gibisin sen Firuze,sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu, üzüm buğusu gibisin sen Firuze..." Genç kısın kulağına fısıldamaya başladı şarkının sözlerini Firuze'nin kasılan bedeni duyduğu şiir gibi sesle gevşemeye başladı vücudunun kontrolünü tamamen ona bıraktı. "Sen adın gibi çok nadide bir parçasın Firuze. Benzerin yok belki ama eşin ben olacağım her zor anında seni böyle sarıp sarmalayacak sana kalkan olacağım. Hiç kimse hiçbir şey seni üzemeyecek. İzin vermeyeceğim sen istemediğin sürece gitmeyecek hep böyle yanı başında olacağım."
Firuze duyduklarına daha fazla tepkisiz kalamadı ve hızla yüzünü genç adama dönüp göğsüne sokuldu ve sarıldı ağlamaları şiddetlenmişti. Vefa hemen daha da sıkı sıkı sardı kızın küçük bedenini göğsüne, güzel kokusunu çekti içine. Öylece durdular sessizliği paylaştılar sadece. Birbirlerine sarılı olan kolları bir an olsun gevşemedi. Biraz sonra genç kız kendini usulca geri çekti. "Kardeşlerime gitmek istiyorum Vefa... çok özledim." Vefa sıcacık gülümsedi. "Gideceğiz güzelim sen üzerini giyin ben hemen geliyorum." Biraz sonra koridorda buluştular. Vefa elindeki montu göstererek "Önce şunu bir giyelim bakalım küçük hanım." Firuze itiraz etmedi birinin onu düşünmesi hoşuna gidiyordu. Montu genç kıza güzelce giydirdikten sonra kendi kendine düşünür gibi mırıldandı." Bu böyle olmayacak bu halde üşüyeceksin." Arkadaki odaya adımladı ve çok sürmeden elinde atkı ve bereyle döndü. Saçlarını düzelterek siyah bereyi kızın başına geçirdi. Ardından da atkıyı da sardı sıkıca boynuna. Bere kızın gözlerinin önüne düşüp duruyordu, büyüktü. Eliyle tekrar düzeltti kızın beresini. "Şimdilik bunlarla idare et sonra aklımda bulunsun sana birkaç parça giysi alalım. Üşümüyorsun değil mi?" Firuze başını iki yana salladı "Senin giysilerini giymeyi seviyorum." Fısıldamıştı ama Vefa onun sessizliğinden bile anlam çıkarırken bunu duymaması imkansızdı. "Demek öyle küçük hanım." Gülümseyerek kızın küçük burnunu iki parmağı arasına sıkıştırmıştı. Firuze ilk defa beklemediği bir tepki vererek kıkırdadı. Vefa adeta dondu ve kızın kıkırtısına kulak astı. Bu ne güzel bit mırıltıydı böyle ahenkli sesi kulaklarını şenlendirmişti. Bu gülüşü anı kavanozunun en güzel köşesine yerleştirdi.
"Hadi öyleyse çıkalım." Vefa kapıyı açtı ve ona öncelik tanıdı. Firuze ayakkabılarını ayağına geçirdi Vefa da bu esnada evin anahtarını alıp ayakkabılığın içindeki kenara sakladı. "Ağabeyim bir süredir fizik tedavisi alıyor. Doktoru gelecek onun için anahtarı buraya bırakıyorum." Diyerek kızın merakını giderdi.
Apartmandan çıktıklarında soğuk hava onları karşıladı Firuze üşüyen ellerini ovuşturmaya başladı. Onun bu halini gören genç adam izin ister gibi elini genç kıza doğru uzattı Firuze kendisine uzatılan ele ve Vefa'nın güzel gözlerine baktı. Çok geçmeden elleri onun elleri arasındaki yerini almıştı. Vefa kızın küçük elini sıkıca kavradı ve kendi eliyle birlikte paltosunun cebine koydu. Bir yandan da baş parmağıyla usul usul okşuyordu kızın elini. Firuze Vefa'nın bu hareketiyle kalp atışlarının hızlandığını içinin ısındığını hissetti.
Yürümeye devam ettiklerinde de başını genç adamın omzuna yasladı. Vefa omzunda hissettiği kuş kadar hafif ağırlıkla şaşkınca Firuze'ye baktı. Heyecanlanmıştı kızın başının sarsılmaması için daha dikkatli adımlarla yürümeye başladı. Güzel olan her şey onda toplanmıştı sanki ona geçmişini unutturamazdı belki ama geleceğinin çiçeklerle döşenmesi için her şeyi yapmaya da hazırdı. Birbirlerini belki de aşırı yakından tanımayan ikili el ele yürürken anın büyüsüne kapılmış her şeyden soyutlanmıştı.
&&&
Çok kaalpp. Sevgiyle kalın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Novela JuvenilKollarında bir demet narin kasımpatıyı taşımak gibiydi bu, Kucağındaki bedene incitmekten çok uzak bir dokunuşla tutunmaya devam ederken fısıldadığı tek cümle fütursuzca zihnini işgal ediyordu; "Yoksan, yokum..." Tamamen şahsıma ait bir kurgudur. H...