BÖLÜM 3 MEZARLIK ÇİÇEĞİ

274 26 30
                                    


Hayat herkesten bir şeyleri fücursuzca çalıyor ve hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmelerini bekliyordu. Kimisinin kabulüydü bu hemencecik adapte oluyor, hayat treni çok uzaklaşmadan hemen bir vagonuna atlıyordu. Fakat kimisi ile kaybedişleri kolayca hazmedemiyor hayat treni geçerken geride kalıp yalnızca seyrediyordu. Bu bir vazgeçişti. Bir şeyler için, birileri için kendinden vazgeçişti. Bu bir geride kalıştı yaşamdan yaşanmışlıklardan ve belki de yaşanabileceklerden geride kalış. Bu bir vedaydı, geride kalanın hayat trenindeki hayali yansımasına ettiği vedaydı...

Gerçeklik bu sabah tokat gibi çarpmıştı küçüğün suratına.Yine her şeyi tüm çıplaklığıyla hatırlayarak gözlerini açtı yerinde doğrulmadan sağındaki ve solundaki soğuk mermerlere ellerini yasladı. Sıcak gözyaşlarının gözlerinden usulca süzülmesine izin verdi "Tanrım.." dedi. "Al acılarımı benden.." orda öylece ne kadar durdu bilmiyordu ta ki bekçinin korkunç gürültülü sesini duyana kadar "Yine mi sen. Kızım seni bana bela diye mi gönderdiler ne diye gelip gelip burada yatıyorsun?" Sinirli birkaç soluk aldı. Yaşlılıktan olsa gerek sesi hırıltılıydı. "Şuranın haline bak yine bir sürü yiyecek getirmiş dağıtmışsın etrafa koku yapıyor sinek böcek geliyor bir de senin pisliğini mi temizleyeyim!" Mezarların üzerindeki yemeklere bakarak söylemişti bunları. Küçük huzursuzca kıpırdandı "Ama... ama onlar kardeşlerimin". Bekçi derin bir soluk daha çekti "Yav kızım anlıyorum kardeşlerini kaybetmişsin belli ki kabullenememişsin ama bu böyle olmaz her gece her gece burada böyle yatamazsın. Hem ziyaretçiler de seni görünce korkuyorlarmış senin yüzünden günde kaç şikayet alıyorum ben sen biliyor musun?" Bekçi biraz daha söylendi ve arkasını dönerek uzaklaştı hala mırıldanıyordu "Bir mezarlıktaki kızımız eksikti..."

 Mezarlıktaki kız evet ona böyle sesleniyorlardı onu böyle tanıyorlardı. Aldırmıyordu burada kardeşlerinin yanında kalmalıydı yoksa canavar yine gelirdi yine zarar verirdi onlara. Hayır kim ne derse desindi umursamayacaktı. Yerinden kalktı iki mezarın ortasına serdiği karton ve battaniyeyi katlayarak bir kenara koydu. Kardeşlerinin topraklarını bir güzel suladı. Bir çiçek bile alamamıştı onlara nasıl alsındı ki ne beş kuruş parası ne de insan muamelesi görebilecek bir hali vardı.

 Artık birbirine yapışmış saçlarını zorlukla açarak biraz olsun düzeltmeye çalıştı. Sahi en son ne zaman yıkanmıştı en kısa zamanda tekrar bi camii avlusuna gitmesi gerekiyordu. Üzerindeki uzun bileklerine kadar gelen eteği huzursuzca çekiştirdi. Üzerindeki hırkaya da şöyle bir göz attı. Artık birkaç parça yeni giysi bulmalıydı. Bekçiye görünmeden çıktı. Kalabalık sokaklarda etrafa dikkatlice baka baka yürüyordu o esnada bir evin balkonuna asılmış kıyafetleri gördü elinden geldiğince durumu biraz daha iyi olan aileleri seçmeye çalışıyordu ama söz hepsini yerine fazlasıyla koyacaktı bir gün. O günün bir hayalden ibaret olduğunu anımsatmamaya çalışıyordu kendine. Çamaşırlıktan bir pantolon bir de kazak alarak hızlıca uzaklaştı evden. Daha önce birkaç kez yakalanmış,ve hatta hırpalanmıştı. Hatta kimileri ona iğrenir gibi bakıp dokunmaktan bile uzak durmuşlardı. Giysileri bulduğu ilk kuytuda üzerine geçirdi. Eskisine nazaran daha temiz hissediyordu. Yine yemek lokantasına gidip teyzenin ona ayırdığı yemekleri aldı ve bekçiye görünmeden mezarlığın duvarından atlayıp kardeşlerinin yanına gitti. 

Bugün kardeşleri yoktu bir şey mi yapmıştı yine neden göremiyordu bugün onları. Ellerini kafasına vurdu fısıldadı "Lütfen... lütfen göreyim onları. Lütfen çok özlüyorum...çok" Ruhsuz sesi bu kez cevap bulmuştu az ötede gördü onları el ele tutuşmuş pembe elbiseleriyle ablalarına bakıyorlardı ağızlarında masum birer gülümseme eşliğinde. Hemen gülümsemesini yerleştirdi dudaklarına "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim..." Bugün de yemeğini onlarla yeme şansına erişebilmişti.

FİRUZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin