Zihinde kurduğu umut salıncağında doyasıya sallanırken kısacık asi saçları salıncağın her ivmesinde yüzüne çarpıyordu. Hiç durmayan şen kahkahaları etrafı inletiyordu. Derken kahkahası üzüntüye bürünerek ağlamaya dönüştü. Sıkı sıkı tuttuğu demirler bir an elinden kaydığında yere düşüşü tok bir ses çıkardı tık tık tık...
Alacaklı gibi çalınan kapının sesi genç kızın rüyasından uyanmasına sebep oldu. Zorlanarak açtığı gözlerinin arasından yanında uyuyan adamı gördüğünde dudaklarında peyda olan gülümsemesini engelleyemedi. Tekrar tekrar vurulan kapının sesiyle silkelendi onu uyandırmak istemiyordu. Hızla ilerledi ve kapıyı açtı. Gördüğü suret bir kabusu andırıyordu zira sanki şeytan tüm kabusları avucunda biriktirip o kapıyı çalmıştı "Ssen...nereden buldun burayı?" Endişe içinde sorduğu soru karşısındaki adamın dudaklarının sinsice kıvrılmasını sağlamıştı. "İade-i ziyaret yapayım dedim." Cümlesinin ardından genç kızı iterek kapıyı iyice açmasını sağladı ve evde kısaca göz gezdirdi.
"Kendini bu eve aldıracak ne yaptın acaba?" Salona girdiğinde rahatça kanepeye kuruldu ve arkasına yaslanırken ayağını dizinin üzerine yerleştirdi. Firuze olanların şokunu hala atlatabilmiş değildi. Nasıl, nereden bulmuştu onu? Zorlukla çıkarabildiği sesiyle "Git buradan." Diyebildi sadece. Mümtaz bey tekrar alaylı gülüşünü takındı yüzüne. "Seni küçükken de böyleydin. Hiçbir haltı söyleyemez, kendini savunamaz sadece ağlardın. Aslında bazen sana acımıyor da değildim biliyor musun? Ama görüyorum da hala acınası haldesin seni zavallı." Ellerini karışmış sakallarından hırsla geçirdi. "Ama sende de az da olsa annen gibi inat var. Ona dedim doğurma dedim ama dinletemedim. Hepinizi koyun gibi peş peşe doğurdu aptal kadın." Çok eğlenceli bir şey anlatıyormuş gibi bir kahkaha patlattı. "Akşamları eve geldiğimde üçünüz de korkudan dizilirdiniz ya duvarın önünde. Gözlerinizden akıyordu bana olan korkunuz. Ama bir an olsun içim sızlamadı halinize."
Düşünceli bir şekilde saçlarını karıştırdı. "Aslında bazen denedim sizi sevmeyi. Ama içim el vermedi. Annenize o kadar benziyordunuz ki hepiniz hepinizden iğreniyordum." Bir anlık da olsa sustuğunda Firuze gözünden akan damlayı elinin tersiyle sildi ve "A-annemi neden sevmedin peki?" diye sordu. "Annen benim kıymetimi hiçbir zaman bilemedi. Hiçbir haltı tam beceremeyen bir kadındı. Çok bile dayandım ben bakma sen yerimde başkası olsa benim kadar sabredemezdi." O kadar rahattı ki bunları söylerken. Yaptıklarından zerre pişmanlık duymadığı gözlerinden anlaşılıyordu. Derken başına tekrar aynı sancı saplandı ve babasının uğultulu kahkahası da o sese karıştı. Elleri başında acısını dizginlemeye çalışırken içinde biriktirdiklerini adamın yüzüne bağırmaya çalıştı.
"Biz ister miydik sanıyorsun böyle bir dünyaya gelmeyi. Her gün gözlerinin içine bakardım diğer babalar gibi sen de beni parka götür, salıncakta salla diye. Heyecanla eve gelmeni bekler bir kez olsun başımı okşa diye gözlerinin içine bakardım." Hırsla baktı adamın gözlerinin içine sanki bir nebze olsun pişmanlık kırıntısı arıyordu o boş bakan gözlerde. "Ona babalık yapıyorsun. Bize neden yapmadın baba biz sana ne yaptık? Çok mu şey istedik senden söylesene?" Merakla sorduğu sorulara alacağı cevaptan korkuyordu. "Annem öylesine zavallı bir kadındı ki ona ettiğin bütün zulme karşılık yine de taparcasına seviyordu seni. Sana hizmet etmemiz için bizi uyarıyor, o çok bahsettiğin duvarın önüne o diziyordu bizi."
Gözlerinden akan yaşlara burnunun akıntısı da karışıyordu. "Senin gitmene bizim sebep olduğumuzu düşündü. S-senin yüzünden öldürdü onları. Sen katilsin. Hem çocukluğumun hem kardeşlerimin hem de annemin katili sensin." Adam hala karşısında gülüyordu. Onun bu halinden zevk almışa benziyordu. Daha fazla bağırmaya başladı genç kız. "Gülme. Katil. Katilsin sen. Senin yüzünden olsu her şey katil..."
Haykırışını bölen onu omuzlarından sarsıp kendisine getirmeye çalışan genç adamdı. "Firuze. Firuze bana bak güzelim hadi." Başını çevirdiğinde ona endişeyle bakan Vefa'yı gördü. Yorgun sesiyle karşısında oturan adamı işaret etti. "Vefa, o gitsin buradan." Vefa genç kızın gösterdiği tarafa baktığında endişesi arttı. "K-kim gitsin güzelim?" Firuze genç adamın sorduğu soruya hafifçe sinirlenerek cevap verdi. "O gitsin. Orada oturuyor işte görmüyor musun? Beni yine çok üzdü Vefa. Darmadağın etti beni. Lütfen gitsin." Vefa genç kızın yüzüne gelen saçları kenara iterek eğik olan başını kaldırdı ve gözlerine baktı. "Firuze...orada kimse yok güzelim."
Firuze sinirle Vefa'nın ellerinin arasından kaçtı ve sinirle söylendi. "Orada işte Vefa. Gelmiş bulmuş beni yine." Vefa onu tutmaya çalıştıkça kendisini hırpalarcasına onun orada olduğunu savunuyordu. Vefa onu biraz olsun zapt etmeyi başardığında genç kızı kucağına alarak koltuğa oturdu ve kulağına fısıldamaya başladı. "Şşş geçti benim güzelim, geçti canım. Bak orada kimse yok s-senin biraz kafan karışmış sadece o kadar. Korkacak hiçbir şey yok ben buradayım, yanındayım."
Başını genç adamın göğsünden korkarak kaldırarak Firuze gözlerini sıkıca yumdu. Göreceklerinden değil görmeyeceklerinden korkuyordu bu kez. Yavaşça titrek gözlerini açtığında ağlaması daha da şiddetlendi. Çünkü Vefa haklıydı orada kimse yoktu ve hatta en başından o eve hiç kimse girmemişti...
&&&
Sizce Firuze'ye ne oluyor?
Görüşmek üzere. Öptüm :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Teen FictionKollarında bir demet narin kasımpatıyı taşımak gibiydi bu, Kucağındaki bedene incitmekten çok uzak bir dokunuşla tutunmaya devam ederken fısıldadığı tek cümle fütursuzca zihnini işgal ediyordu; "Yoksan, yokum..." Tamamen şahsıma ait bir kurgudur. H...