BÖLÜM 23 YALANLARA DÜĞÜMLÜ GERÇEKLER

70 18 12
                                    


Elinde tuttuğu telefon numarasına bir kez daha göz geçirdi ve ankesörlü telefona numarayı tuşlayarak telefonu kulağına götürdü. Birkaç çalmanın sonunda telefon açıldı. "Alo?" Duyduğu sesle iyiden iyiye sinirlendiğini hissetti genç adam. "Mümtaz Çakıcı siz misiniz?" Adam yabancının sesiyle şaşırsa da "Evet benim. Sen kimsin kardeşim?" Dişlerini iyice sıkarak kendisine biraz müsaade etti. "Ben eşinizin kaldığı hastaneden arıyorum. Kendisinin vefatıyla ilgili sizinle iletişime geçmem gerek. Lütfen adresinizi veya görüşmek istediğiniz yerin adresini alabilir miyim?"

Yalan söylemeyi beceremediği için inandırıcı olmadığının farkındaydı ama o adamı görmesi ve yaptığının hesabını sorması gerekiyordu. "Ne eşi kardeşim ben o kadını boşadım. Sizin benimle ne işiniz var çattık ya bi düşmediniz yakamdan!" Laubali konuşması genç adamı sinirlense de kendisini tutarak bozuntuya vermedi. "Beyefendi ben de emir kuluyum yapmam söylendi. Lütfen siz de biraz yardımcı olun. İnanın uzun sürmeyecek yalnızca birkaç dakikanızı alacağım." Nazik olmaya çabalayan sesi adamı ikna etmiş olacak ki bezginlikle "Hay Allah kahretsin tamam. Evimin adresini vereceğim o kadın için bir de o kadar yolu tepemem." Sinirden gözü seğiriyordu gencin biraz duraksadı ve telefondakinin söylediği adresi elindeki kâğıda hızla yazdı ve görüşmek üzere temennisiyle telefonu kapattı.

Elindeki adrese bir süre baktı ve sonra kâğıdı cebine yerleştirip üzerini giyinerek işe gidiyorum bahanesiyle evden çıktı. Fazla oyalanmamak için hemen yoldan bir taksi çevirdi ve adresi taksiciye uzattı. Çok uzun sürmeyen yolculuğun ardından taksicinin geldiklerini belirten sesiyle silkelenerek kendine geldi ve ücreti ödeyerek taksiden indi. Kafasını kaldırıp baktığında karşısında iki katlı müstakil bir ev gördü. Bahçe kapısını açarak içeriye adımladı. Elinde tuttuğu deftere inandırıcı olması için birkaç bir şey karalamıştı. Yaklaşarak kapıyı çaldı ve yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Kapıyı otuz beş-kırk yaşlarında bir kadın açtı. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı ve geleceğinden haberdar olacak ki hiçbir şey söylemeden içeriye doğru seslendi "Mümtaz!" Kadının seslenmesinin ardından heybetli iri adam kapıya geldi. Sakalları ve saçları gür, gözleri ise siyahın en koyu tonlarından biriydi. Eliyle içeriyi göstererek "Gel derdin neyse bir an önce dökül de git!" O kadar memnuniyetsizdi ki konuşmasa bile suratından anlaşılıyordu.

Genç adam ayakkabılarını çıkardı ve içeriye geçti. Gösterdikleri salona giderken önünden geçtiği mutfak masasında ders çalışan küçük bir kız çocuğu gördü. Salona girdiğinde güzel döşenmiş salonu kısaca inceledi ve ilerleyerek koltukların birine oturdu. Mümtaz bey de oturdu ve hızla "Evet. Söyle bakalım neymiş mesele" Genç adam salona giren kadını gördüğünde duraksadı. "Beyefendi baş başa konuşsak daha iyi olacak." Dedi. Mümtaz bey eşine başıyla dışarı çıkması için işaret verdi. Kadın çıkarken suratını asıp somurtmayı ihmal etmemişti. Kapanan kapının ardından genç adam Mümtaz beye döndü ve "Kaç çocuğunuz var Mümtaz bey?" diye sordu. Bu soruyu sorarken kendisini sakin tutamamıştı.

"Bir. Bir tane kızım var sadece." Dedi. Peki ya diğerleri? Onlar da onun evladı değil miydi? Tekrar sordu "Kaç çocuğunuz var Mümtaz Bey?" Adam yerinde doğrularak burnundan soludu ve tekrar "Bir tane dedik ya kardeşim." Dedi. Genç adam tekrar sordu "Kaç çocuğunuz var Mümtaz Bey?" Mümtaz bey sinirle ayağa kalktı. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Sen ne yapacaksın benim kaç çocuğum olduğunu. Sen buraya ne için geldin, kimsin sen?" Peş peşe sorduğu sorular genç adamı gülümsetmişti. "Otur aşağı!" diye set bir sesle konuştu. Mümtaz Bey şok olmuş bir şekilde karşısındaki gence baktı.

"Senin üç kızın daha vardı Mümtaz! Ama onları ve karını terk edip kaçtın. Ölümlerine göz yumdun cenazelerine bile gitmedin. Sen aşağılık bir adamsın." Burnundan soluyarak söylediği sözler Mümtaz'ı çıldırttı. "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun ulan it! Sana ne benim hayatımdan." Cümlesinin ardından gence doğru ilerledi ve ona vurmak için hamle yaptı. Ama genç ondan hızlı davranarak ayağa kalktı ve adamı yakasından tuttuğu gibi arkasındaki koltuğa hızla fırlattı. "Her şeyi Firuze'nin üstüne yıkmak senin ne haddine. Senin yüzünden oldu ne olduysa. Sen gurursuz, onursuz bir adam olup onlara eziyet etmeseydin, kaçmasaydın tüm bunlar başlarına gelmeyecekti adi herif." Mümtaz'ın ağzı şaşkınlıkla aralandı "S-sen nerden biliyorsun Firuze'yi? Kimsin sen?" Genç adam Mümtaz'a iyice yaklaşarak "Adım Vefa. Bu yüzü iyi hatırla Mümtaz. Bir daha seni ne mezarlıkta ne de Firuze'nin yanında görmeyeceğim. Sesini bile duyurmayacaksın, yaklaşmayacaksın. Yoksa seni üzerim Mümtaz. Anladın mı beni?" Mümtaz korkuyla başını hızlı hızlı salladı. "T-tamam yaklaşmam." Vefa "Güzel" diye mırıldanarak ondan uzaklaştı ve son bir kez ona bakarak açtığı kapıdan dışarı çıktı.

Evden çıkmak üzere hareketlenirken mutfaktaki küçük kızı tekrar gördü ve annesinin şaşkın bakışları altında ona yaklaştı. Ceketinin cebinden çıkardığı çikolatayı küçük kıza verdi. Ardından ise küçüğün başını okşayarak ona gülümsedi. O Vefa'ydı işte, güneş gözlü Vefa. Hiçbir zaman kötü adam olmamıştı olmayacaktı da. Bu hikayenin suçlusu ne o ne de Firuze idi. Onlar sadece başkalarının günahlarının bedelini ödüyorlardı. 

&&&

Güzel Vefa'm. Görüşmek üzere çokça öptüüm :)

FİRUZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin