Beklemek yerine göre çok kolay veya çok zor hallere bürünebiliyordu. İstemediği bir yere gidecek olan veya istemediği bir şeyi yapma durumunda olanlar bekleme eylemini uzun tutmaya çabalarken, bir an önce olmasını istediği şeyler olanlar ise akrep ve yelkovanın birbirini hızla kovalamasını istiyordu.
Firuze kucağında minikle camın kenarındaki koltuğa yüzü dönük otururken zamanın çabucak geçmesini diliyordu. Vefa'yı bekliyordu. Vefa bir süredir gece gidiyordu kitapçıya. Söylediğine göre öğrencilerin sınav haftası olduğundan uzun mesailer yapmak zorunda kalıyordu. Okula gitmeyi, okumayı Firuze de çok isterdi fakat hayatına ona sunduğu engebeli yolda yürürken okula gitme imkânını asla bulamamıştı. Sonra da hepten yolu kaybetmişti zaten. Acaba Vefa okuyor muydu veya okulu bitirmiş miydi?
Dışarıyı seyretmeye devam ederken Asım uykusundan uyanmış şekilde odaya girdi. "Daha gelmedi mi?" Firuze olumsuzca kafasını salladı "Gelmedi." "Bu sıralar böyle olması normal. Boşa endişelenme bir şey olmaz ona." Ardından da kızın endişesini gidermek istermiş gibi gülümsedi. "Su alıp odaya döneceğim. Sen de çok bekleme olur mu saat geç oldu. Sonra bana kızıyor beyefendi kız sana emanet diye." "Birazdan yatarım." Asım ona pek de inanmamış baktığını görünce ekledi "Söz." Asım bu kez memnuniyetle arabasını çevirdi ve su alıp odasına geri döndü.
Firuze biraz daha beklese de Vefa'nın gelmediğini görünce omuzlarını mağlubiyetle düşürerek kucağında uyuyan miniği de alarak odasına geçti. Miniği yatağa koyup tam da yanına ilişeceği sırada kapının açılma sesiyle hızla kapıya doğru ilerledi. Vefa yorgun bedenini içeriye attı ve kafasını kaldırdığı an ona dikkatle bakan katran gözleri gördü. "Neden yatmadın?" Firuze cevap vermeden öylece bakmaya devam ediyordu. Bir yandan da kendini rahatlatmak için içinden 'Vefa geldi burada, geldi' diye sayıklıyordu. Firuze'den cevap alamayan Vefa endişelendi. "Güzelim?" kelimesi biter bitmez Firuze arada kalan adımları da hızla tamamladı ve hızla Vefa'nın boynuna sarıldı.
Vefa şaşkınlıkla kıza karşılık verdi ve sonra onu biraz kendinden uzaklaştırıp avucunu kızın yanağına yerleştirdi. "Firuze korkutuyorsun beni bir şey mi oldu güzelim söyle hadi." Firuze eğik olan başını kaldırarak gözlerini onun sarılarıyla buluşturdu. "Gelmeyeceksin sandım. Seni merak ettim...ettik." Vefa'nın yorgunluğu geçmişti sanki aniden. Tekrar çekti onu göğsüne çenesini başına yaslayarak "Gelirim Firuze. Sana hep gelirim ben." "Söz mü?" "Söz." Firuze rahatlamıştı artık. Çünkü o sözünü tutan bir adamdı.
Balkondaki koltukta yan yana oturuyorlardı. Bu gece uyuyamayacakları belliydi zaten. Vefa onun için bu kadar endişelenen kızı yanından ayırmak istemiyordu. "Üşürsen hemen söyle içeri geçelim tamam mı?" Usulca başını salladı yine Firuze. Başı yine mesken etmişti güneş gözlünün omzunu. "Sen okula gitmiyor musun Vefa?" Kızın masum sorusu Vefa'yı gülümsetmişti. "Edebiyat okuyordum. Üçüncü sınıftayken bırakmak zorunda kaldım. Dondurdum."
Neden diye sormadı Firuze tekrar hatırlatmak istemiyordu ona. Abisi için bırakmıştı okulu üstüne bir de annesi... Ah güneş gözlü adamın yüreğinde kaç güneş batmıştı böyle? Yine sessizliği paylaştılar bir süre. "Sen kaç yaşındasın Firuze?" Beklenmedik soru karşısında duraksadı bir süre. Anlaşılan Vefa da onun kadar iyi konu değiştirebiliyordu. "Bilmem." Vefa kızın cevabına şaşırmıştı ama sorgulamayı reddetti. "Doğum gününü de bilmiyorsun o zaman?" Başını iki yana salladı kız. "Ölüm günümü biliyorum sadece. Sormayacak mısın?" Bu kez başını hafifçe iki yana sallayan Vefa'ydı. "Kaç yaşında olduğumu bilmiyorum Vefa ama son iki yılı ömürden saymıyorum, yaşanmış saymıyorum. Hep gerçeğinden iki yaş küçük kalacağım."
Yine incileri döküyordu gözleri. Ağlama demedi bu kez ama ağlayacaksa bir tek onun yanında döksün yaşlarını istiyordu. Kimse onun hassas yanını görüp onu oradan incitsin istemiyordu. Bir tek o silsin istiyordu kıyamadığı gözyaşlarını. Sanki mümkünmüş gibi daha da çekti kızın bedenini kendine doğru.Usul usul okşadı onun omzunda ağlayan kızın kolunu.
Bir an aklına yeni gelmiş gibi yerinde kıpırdandı ve pantolonunun ön cebinden bir kolye çıkardı. Firuze yaşlı gözleriyle baktı Vefa'nın güzel ellerindeki zarif kolyeye. Kolyenin ucunda bir güneş figürü vardı ve ortasını da bir taş süslemekteydi. Firuze taşı. "Güneş gözlü adamdan eşi benzeri olmayan güzel Firuzesine." Firuze parmağını kaldırarak kolyenin ucuna dokundu. "Bu...çok güzel." "Senin boynunda çok daha güzel olacak eminim ki." Firuze'nin arkasını dönmesiyle nazikçe yerleştirdi kızın boynuna. Firuze'nin eli tekrar kolyenin ucuna dokunurken usulca arkasını döndü. "Bana yaşımı sormuştun ya?" Vefanın onayı üzerine devam etti.
"Kaç yaşındayım bilmiyorum.
Karşıma çıktığın an doğdum.
Gerisini sen hesapla yaşım,
Seni yaşamışlığım kadardır benim..."
&&&
Çokça sevgiii. Mutlulukla kalın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Teen FictionKollarında bir demet narin kasımpatıyı taşımak gibiydi bu, Kucağındaki bedene incitmekten çok uzak bir dokunuşla tutunmaya devam ederken fısıldadığı tek cümle fütursuzca zihnini işgal ediyordu; "Yoksan, yokum..." Tamamen şahsıma ait bir kurgudur. H...