1.7

465 60 31
                                    



Kimi anlarda insanın algısı zamana kapanacak konuma girmeyi başarıyordu. Ne kadar şimdiyi yaşasa da aslında takılı kaldığı önceki bir ânı oluyordu. Bir dakika öncesi, bir saat öncesi, bir gün ve belki de aylar öncesi.

Yürüyordum. Adımlarım düzenli bir şekilde hareket ediyordu. Biliyordum, durağa gidiyordum. Ama görmüyordum. Yalnızca reflekslerimin beni yönlendirdiği şu anda olamamamın nedeni ise ayılmayı başaramadığım on beş dakika öncesiydi.

Maçı kaybetmiştik. Hırsla hareket edip düşmeme saniye kala belimden yakalanmam bile buna engel olmamıştı. Tüm o saniyeler gerçekleşirken girdiğim transtansa görünürde birkaç saniye sonrasında çıkmış olsam da hâlâ ayık değildim.

O an, zihnimde capacanlıydı. Ayaklarım birbirine dolanmış, öne doğru sendelemiştim. Düşeceğimi biliyordum. Düşündüğümse çok sert bir darbe almadan ayaklanıp o potaya ulaşmaktı. Fakat olaylar beklemediğim bir elin belime sarılmasıyla tamamen farklı bir yöne doğrulduğunda darbeyi umulmadık bir yerden yemiştim. Selman beni öyle bir atakla yakalamıştı ki sırtım onun göğsüyle çarpışma raddesine gelmişti. İkimiz de nefes nefese bir halde ne olduğunu kavramaya çalışır şekilde birkaç saniye kıpırtısızca geçirirken sağ omzuma dayanmış çenesi ve boynumda hissettiğim soluklarını duyumsamak tanımlanamaz bir andı. Ani temas herkesi şoka sokardı. Ve ikimiz de bundan nasibini fazlasıyla almıştık.

Çocuklar etrafımıza toplanıp Selman kolunu çektiğinde yere çömelmemek için kendimi zor tutmuştum. Kendime abarttığıma dair sürekli ikazlarda bulunuyordum. Bir şeyimin olmadığına diğerlerini ikna edip maça kaldığımız yerden devam ettiğimizde karşı takımın kolaylıkla bizi alt etmesi çok bir vakti almamıştı. Zaten artık gözüm de pek görmez olmuştu.

Maç bitip herkes limonatalarına daldığında Tarık ve Hafsa önceden anlaştıkları oyun salonuna gitmek için yanımızdan ayrılmışlardı. Biz de çok durmadan ikisinin arkasından Filiz'le çıkmıştık sahadan. En son Erkan Selman'a Veysel Hoca'nın number one öğrencisi nasıl olunur sorusunu soruyordu.

Eve yürümek yerine dolmuşla gideceğimi söylediğimde Filiz'le de ayrılmıştık. Şimdi dolmuş durağına ağır adımlarla yürüyordum ve aklımda o geçmiş dakikalar tekrar tekrar canlanıyordu.

Ağhh! Bu böyle olmayacaktı!

Kendimden bile beklemediğim bir anda öfkeyle yanağıma bir şaplak attım. Öyle bir dengesizlikle yanağıma vurmuştum ki gözlerim hafiften karamış kulaklarım derin çınlamayla kısa devre yapmıştı. Ağzım şokla açık, gözlerim yuvalarından çıkacak kadar aralıydı. Kendime osmanlı tokadı atmıştım resmen.

"Kızım ne yapıyorsun sen öyle kendine? Allah hayrını vermesin hiç insan kendine tokadı yapıştırır mı evladım?!"

Savrulan başımın sola dönük olması sebebiyle esnaf dükkanlarıyla bakışıyordum ve kaldırıma taburesini atmış birkaç amca deli görmüş gibi bana bakıyordu. Lafı içlerinden ak saçlı olan bir dede atmıştı.

Allahtan belamı bulmuştum galiba çünkü başımı kıpırdatamıyordum!

"Deli sanırım." dedi içlerinden biri. Garip garip suratıma bakıyordu. Koluyla yanındakini dürttü. "Şu gözlere bak dayı, pörtlemiş gibi. Vallahi bir şeyler çarpmış bunu."

Dükkan camlarından birinde yansımamı görmemle yerimde sıçramam bir oldu. Yeni bir insan türüne dönmüştüm. Kendimi çırpıp başımı oynatabilir hale getirdiğimde o bölgeden hızla uzaklaşmaya başladım. Kafamı bir yerlere gömme düşüncesi beni sardığı vakit yoldan geçip giden yeşil dolmuşla göz göz geldim. Bu benim dolmuşumdu! Saatte bir gelen benim dolmuşumdu! Benimdi!

Erkekler de Basketbol Oynayabilir ║ ½ 𝘁𝗲𝘅𝘁𝗶𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin