3.9

390 53 32
                                    



-25 Nisan-

Bugün yemek arasında otururken Tarık'ın telefonuna garip bir mail geldi. Tam bir yıl önce lise sınavına hazırlanırken kendisine yazdığı bir şey.

Bir uygulama varmış, istediğin zamana göre gelecekten bir tarih belirliyormuşsun ve o sana yazdığın bu şeyi belirlediğin tarihte telefonuna mail olarak gönderiyormuş.

İlgimi çekti bu düşünce ve böylece ilkel yollarla ben de bugünlerimi kaydetmeye karar verdim.

Evet, elimde kağıt kalem şimdi yatağımda oturmuş günlük yazıyorum. Ya da unutmak istemediğim anılarımı. 

Cuma günü... Bunu yazmasam da unutamayacağım sanırım. Filiz'in karşısında yaşadığım o duygusal boşalmanın ardından hiçbir derse girmeden eve nasıl geri döndüğümü hatırlamıyorum bile. Ablamın arkadaşına kahvaltıya gitmiş olması ve böylece benim evde tek başıma kalmam o günün tek harika denk gelişi olabilir.

Kahvaltımı yaptım, düşündüm. Banyoya girdim, düşündüm. Yıkaması biten bulaşıkları kaldırdım, düşündüm. Proje ödevine başlamaya çalıştım, düşündüm, başlayamadım. Gün bitti, üzerinden hafta sonu geçti ve ben zamanı tek bir şeye verdim, dünün olmuşuna yarınım ne diyecek?

Hiçbir hata nedensiz olmazdı. Hiçbir yalan boş yere söylenmezdi. Ve ben sebepleri sonuçları üzerinden değerlendirdiğimde ortadaki anomali vicdanımı rahat bırakmıyor.

Selman'ı kendimden soğutmak istemiştim. İnkar etmiyorum, çünkü kıyısına dahi yaklaşmak istemediğim bir okyanus onun duyguları. Fakat bu beklediğimden çok daha zor bir istek oldu. Onu gerçekten kendimden uzak tutmak, muhatap olmamak...

Zormuş...

Bana anonim olduğunu elime sıkıştırdığı zarfla söylediğinde kalbim saatlerce normal hızına düşmedi. Ne kadar bunun kabulünü uzun bir süre ısrarla reddetsem de biliyorum ki o kişinin Selman olması ummadığım bir en iyi seçenekti.

Bunu şimdi rahatlıkla söyleyebilirim, ben Selman'a arkadaş gözüyle bakmayı çocuklarla oynadığımız basket maçından sonra reddetmişim. Yeni anlıyorum, dokuz gün onu yok sayışım kalbime verdiğim imtihanken ben haftalar öncesinde kalmışım bu sınavdan.

Haberim yokmuş, kırgın gözleriyle öğrendim; onun sevgisinin dengi olmasa da bendeki de sevgisizlik değilmiş.

-26 Nisan-

Filiz haklıydı, o gün Selman'ın arkasından gidip de konuşsaydım daha da dibi görürdüm. Çünkü son yokmuş kırgınlıkta. Bunu artık her göz göze gelişimizde anlıyorum.

Çok değil, birkaç saat önce teneffüste karşılaştık. Ben hızlı adımlarla sınıfa yetişmeye çalışırken o yanından geçtiğim bilgisayar odasından çıkıyordu. Bedenini görmemle adımlarım benden habersiz durma raddesine gelmişti zaten. Önce beni görmedi, sırtı dönüktü. Çıktığı sınıfın kapısını kapattı, elindeki dosyayı rulo yapıp arkasını döndüğü an ise karşı karşıyaydık. İki saniye durakladığında anladım; bunu beklemiyordu, beni beklemiyordu. Gözleri gözlerimdeyken yüzünde hiçbir mimik oynamadı, bomboş bakıyordu. Haklıydı, değer miydi karşısında ben varsam bir şeyler ifade etmesine?

Son iki gün verdiğim karar üzerine onunla gerçekten her şeyi konuşacaktım. Var olan yanlışları, benim çekintimi, söylediğim tüm yaralayıcı sözlerin asıl sebeplerini... Her şeyi. Ancak o gözlerime bile bakmaz olurken bu kararın arkasında nasıl duracağımı bilmiyorum. Kaldı ki bugün de kendimi görmüş oldum. Dudaklarım bile aralanamadı. Beynim boşalmış gibi hissettim karşısında. O da zaten çok durmadı, gözünü duvardan çeker gibi başka bir yana çevirdi, gitti.

Kim bilir benim ona yaşattığım dokuz gün ona neleri neleri hissettirmişti de o bunlara göz yummuştu. Sadece sözler de değil, ağızdan çıkmamış kelimler, sessizlik de yaralayabilirmiş insanı.

Ben yaranı nasıl kapatacağım Selman?


-27 Nisan-

Denedim.

Onunla konuşmayı denedim.

Biz beden dersindeyken sahaya E sınıfından birkaç öğrenci geldi. Dersleri boş olduğundan müdür yardımcısı bahçeye çıkmalarına izin vermiş. Etrafıma bakındığımda az ileride duvara yaslanmış telefonuna bakarken yakaladım onu. Bu bir fırsattı değil mi? O saniye öyle düşünmüştüm.

Bilmiyorum nasıl adımlarımı oraya attım da iki saniyede yanına vardım ancak koluna dokunduğumda nefes nefese kalmış gibiydim.

O an... O an iyi değildi. O saniyeleri hiç güzel anmayacağım.

Başını telefondan kaldırıp bana çevirdiğinde kaşları çatılır gibi oldu. Böyle bakması... Bunu ona ben de yapmıştım, çardağa geldiğinde. Bu, frene basmadan gittiğin yolda aniden önüne çıkan engel gibiymiş. Bana olmamam gereken bir yerde bulunuyormuşum bakışlarını gösterdiği an iliklerime kadar tosladığımı hissettim.

Lafa, Dersiniz boşmuş, diye girdiğimde bakışlarını üzerimde tutmadan başını önüne çevirip derin bir nefes verdi.

Yemin ederim... Yemin ederim o an kendimi yok olması gereken bir böcek gibi hissettim. Elindeki telefonu cebine koyması, bedenini benden yana çevirmemesi ve bakışlarının bir daha bana dönmemesi... Ben iki adımlık mesafeden ona bakıyordum, o da karşısında kalan voleybol alanına.

Hiçbir şey demedi.

Geçen saniyeler benden alıp götürüyordu sanki.

Konuşabilir miyiz, diye sordum toparladığım cesaretin bir kısmını çoktan kaybetmiş bir halde. Bilmiyorum konuşacak dermanı nasıl bulacaktım kendimde ama o zaten olumsuz yanıtını sırtını yasladığı duvardan ayırmasıyla belli etmişti.

Başka bir zaman, dedi.

Diğer yana dönüp benden uzaklaşırken başka bir zamanın hangi takvime işaret ettiğini anlayamadım. Çünkü bakışları yalnızca başka bir hiç zaman cevabını içeriyordu.


-28 Nisan-

Berbat bir gündü. Onun beni yok sayışını ne yazmak ne de ileriye bırakmak istiyorum. Birkaç gün okula da gitmek istemiyorum. Hiçbir şey istemiyorum.


-29 Nisan-

Üzgünüm,

Kusura bakma Nükhet,

Şimdi olmaz,

Müsait değilim,

Gitmem gerekiyor...

Her gün. İstinasız her gün onunla konuşma çabalarımı yok saydı.

Ben artık olmaması gereken biri gibi hissetmeye dayanamıyorum.

Cesaretim kalmadı.

Bunlar sondu.

Selman...

Bitti.

03.03.2023

Erkekler de Basketbol Oynayabilir ║ ½ 𝘁𝗲𝘅𝘁𝗶𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin