Masanın üzerinde duran telefonumun kısık ekranı ne kadar ışık yayıyorsa odam da o kadar ışık alıyordu. Oysa öğle vaktiydi. Fakat buna rağmen hava tamamen bulutlu ve karanlıktı.
Dün geceden beri yağmur şiddeti değişecek ölçekte yağsa da asla dur durak bilmiyordu. Kaç gündür haberlerde anonsu yapılıyordu bu ani hava değişiminin. O nedenle pek çok insan önlemini çoktan almıştı.
Şimdi ise ben, ders çalışma bahanesiyle masaya oturmuş ancak hiçbir odaklanma emaresi olmazcasına önümdeki telefona dalmıştım. Daha doğrusu Filiz'in cuma akşamı bana gönderdiği ses kaydına.
Yangın merdivenlerinde tesadüfen denk geldiği bir ânı kaydettiği bu kaydı kaç defa dinlediğimi bilmiyordum. Dün gece, bu sabah, iki saat önce, şimdi... Elim sürekli olarak kaydedilmiş bu dosyaya tıklıyor ve kulaklarım artık ezberlediği bu 1 dakika 49 saniyeyi sürekli plak olarak beynimde tekrarlıyordu.
Alnımı masaya yasladım. Gözlerim sımsıkı kapanırken işaret parmağım uzun süredir açık olmasıyla parlaklığı sönen ekrana dokundu. Ses dosyasının oynatma tuşuna bilmediğim kezinci defa bastım.
Öncelik, kulağıma gelen büyük bir hışırtıdaydı. Daha sonra duvarlardan yankı yapıp kulaklara varan o sesler ulaştı bir bir.
"Deseler şu an karşında bu çocuğun kötü ikizi var diye inanacağım vallahi! Kulağın dediklerini duyuyor mu senin?"
Hafsa.
Her defasında hayretle açılan kısık sesini iliklerime kadar hissediyordum.
Ve şimdi sıra onda.
"Bende değil de seninkilerde bir sorun var herhalde. Laflarım kulağına bile girmiyor ki şu dediklerine bir bak!"
Sesini duyduğum an vücudumun kaskatı olduğu o çocuk; Selman.
"Te Allahım... Bitti de ne demek?! Ne demek ya?"
"Gitti. Bitti. Söndü. Yok oldu demek Hafsa. Tamam?"
"Ya yürü git yalvarırım. Yemekhanede kuytu köşelere oturup kızı izleyen, defterlerin kenarına Nükhet yazıp yazıp silen de benim zaten değil mi?!"
Kalbimin her defasında atmayı bıraktığı tam bu yer...
38. saniye
...Kalbimin dışındaki hareket ve içindeki depremin sebebiydi.
Tartışıyorlardı. Küçük bir atışma değildi, bu daha kaydın en başındaki birbirlerine vurdukları sert tonlardaki fısıltılı seslerinden anlaşılıyordu.
"Şunu kes artık!"
"Asıl sen bu yabani Selman tavırlarını kes artık! Kız günlerdir peşinde seninle konuşmak için yalvarıyor sense vicdan yoksunu mahluk, yok olmaz yok bilmem ne diye çekip gidiyorsun. Sanki günlerdir karşımda tanımadığım bir Selman var; aksi, hızla yükselen, öfkeye uyanıp öfkeye uyuyan! İyi, gönlündeki ateş sönmüş olsun ama vicdanını da mı söküp attın?"
"Ulan yemek yediğimiz o gün, o masada kız benim beynimi sikip attı! Sen neyin Selman'ından neyin vicdanından bahsediyorsun?"
Tüylerimin diken olup tek tek tenime batışını hissettim, her dinlediğimde olduğu gibi, tekrardan.
"Daha bir hafta önce, bahçede aşk imkansız diye bas bas bağırıyordu, Hafsa. Birbirini kandırmaca diyordu. İnanmıyor, imkan bile vermiyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkekler de Basketbol Oynayabilir ║ ½ 𝘁𝗲𝘅𝘁𝗶𝗻𝗴
Comédie+𝟵𝟬𝟱𝟱***: Basketbol takımına girmişsin +𝟵𝟬𝟱𝟱***: Tebrik ederim +𝟵𝟬𝟱𝟱***: Darısı benim hayatıma da girmene