Kurşun değerinde olan cümlelerle ancak dilimin silah olduğu anlarda muhatap olacağımı düşünürdüm, çünkü hayat yapılan her eylemin karşılığını bir şekilde aynen yaşatıyordu. Bu nedenle ne ağzıma almıştım o kurşun kelimeleri ne de kulaklarıma duyurmuştum, çok değil iki hafta öncesine kadar bu durum yön değiştirmezcesine böyleydi.
Fakat şimdi bahçede gördüğüm arkadan silüeti kulaklarıma o kurşunu çoktan göğsüne sapladığımı fısıldıyordu. Ben onu yaralamıştım. Dört gün öncesinde ağzıma sürdüğüm her kelime silah olup onu hedef almıştı. Ben onu kırmıştım.
"Hâlâ konuşmuyor musunuz?"
Ses hemen yanımda olan Filiz'in ağzından çıkmıştı. Henüz okula gireli iki dakika olmamıştı ki bahçede Selman'ı görmemle adımlarım duraklamış, gözlerim üzerinden ayrılmaz olmuştu. Bu yanımda olmasıyla Filiz'in de dikkatini çekmiş olmalıydı ki onun da gözleri Selman'ın üzerindeydi.
"Artık beni görmüyor." dedim ifadesiz bir sesle, artık ne kadar ifadesiz olabiliyorsa. "Benimle konuşmuyor ve beni yok sayıyor."
Bir iç çekiş doldurdu Filiz'in dudaklarını. "Bunun kasvetini taşıyormuş gibi konuşmayı bırakman gerekiyor Nükhet. En başta sergilediğin tavrın sonucu açık bir şekilde bu olacaktı ve sen de bunu başardın."
Kendi ellerimle mi bu hale gelmiştik? Zarar almamak için birisini yok edince katil mi olurdu insan? Gönül katili.
Yüzümü buruşturdum. "Bu kadar ketum olmak zorunda değilsin."
"Sen de bu kadar acımasız." dedi ardıma ekleyerek. "Kimse aşk itirafı yaptığı kişiden bunun yalnızca hırs meselesi olduğunu duyarak red yemeyi hak etmez."
Omuzlarım çöktü. Bunu düşünmek istemiyordum. "Senin benim tarafımda olman gerekiyordu Filiz."
Elini çöken omuzlarıma yasladığında başını iki yana salladı ağırca. "Yalnızca doğruları söylüyorum, amacım seni suçlu çıkarmak değil. Ama anlayamıyorum... Normalde kırıcı olmayı bırak yapıcı olan birinin bu denli incitmesi karşısındakini... Sadece ikinizden olmayacağını da söyleyebilirdin ama sen aranıza uçurumlar koyarak bitirdin ilişiğinizi."
Bu sözler benden habersiz gözlerimi Selman'a çevirdiğinde sanki bak diyordu birileri bana, şimdi ne kaldı aranızda?
Yarısı bana dönük olan bedeninde ağırca dolandı bakışlarım. Üç kişilerdi ve o en sağda olandı, bir omzunu geniş ağacın gövdesine dayamış karşısındakini dinliyordu. Yüzündeki ifadeyi çözemiyordum fakat dudaklarında yer yer oluşan kıvrım hemen önümde capcanlıydı. Tanıyordum bu gülüşünü, yan yana olduğumuz çoğu defa bundan daha geniş hallerini gördüğüm olurdu. Bakarken gözlerime, parlardı oradaki siyah noktaları.
Çok sonra öğrendim, kimse göremezken o parıltılarını bir bana gösterirmiş açıkça; o bile fark etmezken bunu, bir ben görüp bir ben kör kalmışım tüm bunlara. Fakat şimdi biliyordum ki tam bu anda gelsek göz göze dudaklarındaki gülümseme dayanaksız kalacak devrilecekti iki yana. Gözlerindeki fer yerini karanlığa gömecekti.
Dört gün olmuştu biz o masadan kalkalı ve bu dört gün daha da geriye sürüklemişti bizi hiç tanışmadığımız o sıfır çizgisinden.
Şimdi ne kaldı bu tanıdık simadan geriye fısıldadı bu kez. Bir mazi vardı gördüğüm, bir de pek çok yere bırakılmış açık yaralar. Dahası yoktu.
Aynı saniyede baktığım noktada bir hareketlenme gerçekleşti. Diğer iki çocuk aynı yerlerinde kalırken Selman benden yana çevirdi bedenini. Yakalanma endişesiyle bakışlarımı tekrar Filiz'e kaldırdığımda o çatık kaşlarla bir bana bir de Selman'a bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkekler de Basketbol Oynayabilir ║ ½ 𝘁𝗲𝘅𝘁𝗶𝗻𝗴
Humor+𝟵𝟬𝟱𝟱***: Basketbol takımına girmişsin +𝟵𝟬𝟱𝟱***: Tebrik ederim +𝟵𝟬𝟱𝟱***: Darısı benim hayatıma da girmene