4.2

749 63 56
                                    


F İ N A L

Off - Doğan Duru   ♪ ♫


Parmaklarımın arasındaki kalemi bir kez daha çevirdim. Sanki biraz daha yakından bakarsam gözden kaçırdığım o ayrıntıyı yakalayabilecekmiş gibi masaya eğdim başımı. Neredeyse on dakikadır önümdeki geometri sorusuyla cebelleşiyordum. Ve sanki her bir dakika aleyhime işler gibi beynimin çarkları daha da dönmez olmuştu.

Yok. Olmuyordu.

Sıkıcı bir nefesi ağzımdan verip oturduğum sandalyede kendimi geri attım. Masanın köşesindeki dijital saate kaydı bakışlarım.

03.51

Gecenin en kör zamanıydı. En azından diğer insanlar için, bende ise şaşmış bir beyin ve sarsılmış kalple durumlar taban tabana zıttı. Selman'ı bir anda öpmemle fiziksel fonksiyonlarım devre dışı kalmış halde kendimi oturma odasından atmamın ardından normal kavramı bende anlamını yitirmişti. Gece alınması gereken uyku kavramı masal olmuş, uykusuzluk gerçeğe dönmüştü.

Avucumu yüzüme kapattığım esnada ağzımdan acı dolu bir inleme çıktı. O ânı düşündükçe delirecek gibi olduğum aralık tekrar nüksetmişti. Allah'ım... Onu resmen dudaklarından öpmüştüm. Ben yapmıştım. Şu an oturma odasında uyuyan çocuğa ikinci bir şansımın olup olmadığını dudaklarımız birbirine dokunur haldeyken sormuştum. Günün bilmem kaçıncı sızlanması çıktı dudaklarımdan. Çılgın karı!

Arkama bile bakmadan onun yanından kaçtığımda kendimi odama kapatıp bir daha da çıkmamıştım. Ablamın yemeğe çağırdığı vakitte bile uyuyor numarasıyla odadan dışarı adım atmayı reddetmiştim.

Pişman değildim yaptıklarımdan. Bir gram keşke'm yoktu fakat bu, iyi ki anlamına mı geliyordu buna da net bir cevabım yoktu. Selman'ı, tepkisini, ne düşündüğünü deli dehşet merak ediyor ve aynı zamanda tüm bunların cevaplarından da korkuyorken ne hissetmem gerektiğinin şaşkınlığı arasında yalpalayıp duruyordum.

"Tamam. Yeter bu kadar!" dedim fısıltıyla. "Kafayı bozmak yok! Dersine dön!" İki yanağıma kendime gelmem adına küçük tokatlar attım. Test kitabının üzerine bıraktığım kalemi parmaklarımın arasına geri almıştım ki kulağıma gelen ufak tıkırtı hareketsizce durmama sebep oldu.

İki saniye geçti. Ses yoktu. Tam yanlış duyduğumu varsayacağım vakit bir kez daha doldurdu o ses kulaklarımı, bu sefer daha net ve toktu.

Tık tık.

Sandalyede kendime çektiğim bacaklarımı yere indirip hızla ayağa kalktım. Kapı tıklatılıyordu. Emir komuta merkezi beynim yerine reflekslerim olurken yatağın yanından geçip kapının yanına vardım, kulpu düşünmeksizin aşağı indirdim ve kendime çektim. Sanki görmediği halde bildiği sahibine ulaşırcasına anında yukarı tırmandı gözlerim.

Saat neredeyse gece dört, evimin içerisindeki yabancı odamın kapısında.

"Ben..." diye başladı saniyeler sonunda birbirimize kilitlenmiş gibi baktığımız arada. Uzun süre konuşmamış bir kişinin boğazında bıraktığı pütürlü bir sesle konuştu. "Ben kapının altında ışığı görünce—" Hâlâ kıpırtısızca ona bakarken o, bir elini ensesine atıp başını aşağı eğdi ve dudaklarından derin bir nefes verdi. Bakışları tekrar üzerimdeydi. "Girebilir miyim?"

Kapının yarısını açmışken bedenini görmemle durakladığımdan sanki içeri girmesine izin vermez bir halde hemen karşısında dikildiğimi yeni fark ediyordum. Çabuk bir şekilde iki adım geri attım ve kapıyı sonuna kadar araladım. "Tabi—" Elim ayağıma dolaşmış bir halde içeriyi gösterdim. "Tabii ki girebilirsin."

Erkekler de Basketbol Oynayabilir ║ ½ 𝘁𝗲𝘅𝘁𝗶𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin