6

657 27 172
                                    

Birazcık da olsa, kafanızın dağılması için attım bölümü. İyi okumalarr💞

Hayatınızda bazı anlar vardır; dönüm noktanızdır, duygularınızın en büyük yansımasıdır.

Tıpkı şuan bende olduğu gibi.

Cengiz, şu an karşıma geçmiş; bana annemin mezarını bulduğunu söylüyordu. Sesim çıkmıyordu. Konuşacak gücü de bulamıyordum kendimde. En sonunda zar zor dudaklarımı araladım.

"Ne?"

"Geçen gün... Seninle konuştuktan sonra kendi kendime düşündüm. Bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Bu ne kadar doğru bilmiyordum ama, Hifa'dan annenin ismini ve doğum tarihini öğrendim. Sakın ona bir şey deme, ben kendim istedim söylemesini."

İstesem de diyemezdim ki. Kız kardeşim gibiydi o benim ne de olsa.

"Nüfus müdürlüğünde çalışan bir arkadaşım vardı. Ondan yardım alabileceğimi düşündüm. Gittim yanına, sağ olsun yardımcı oldu. Ve sonuç olarak-"

Önce derin bir nefes alıp elimi dudaklarımın üzerine hafiften kapadım. Gözyaşlarım beklemeden yanaklarımdan aşağıya akmaya başladığında, görüşüm iyice bulanıklaşmıştı. Trabzana tutunuverdim hemen. "B-ben, ne diyeceğimi b-bilemiyorum Cengiz." Hıçkırıklarımın ve sevinç gözyaşlarımın arasından konuştuğumda, onun da gözleri dolmuş gibiydi. Yüzümdeki gülümsemenin aynısı, onda da vardı. 

"İyi ki varsın." Bir şey demesini beklemeden, ileri atılıp kollarımı boynuna doladım. Bedeninin kasıldığını hissettiğimde, başımı hafiften omzuna yasladım. Ağlamam daha da şiddetlendi. 

Çekingen bir edayla o da kollarını belime doladığında, ilk defa kendimi bir adamın kollarında, bu kadar güvende hissediyordum. 

...

Ertesi gün, sabah

"Nereye gidiyoruz?"

"Eyüp, Sakızağacı Mezarlığı." 

Arabanın içinden son kez binaya bir bakış attığımda, kemerimi takıp arkama yaslandım. Cengiz de aynı şekilde kemerini taktığında, anahtarı kontağa taktı ve gaza yüklendi. 

Mezarlığa varmadan, yol üstündeki bir çiçekçiden bir demet karanfil ve su aldıktan sonra yolumuza devam ettik.

"Geldik."

Derin bir nefes aldım.

Mezarlığın girişini ürkek bakışlarla süzdüğümde, çantamdan siyah yazmayı ve ayağımın ucundan da içi su dolu şişeyi aldım. Ellerimin titremesini yok sayarak, kolu kendime çektim ve açtım aracın kapısını.

Ayakkabılarım asfaltla buluştuğunda, bacaklarım da titremeye başlamıştı. Cengiz bir terslik olduğunu anlamış olacak ki, çekingen adımlarla yanıma geldi ve hafifçe koluma dokundu. "Beraber yürüyelim mi?"

Boğazımdaki yumruyu geçirmek için yutkunmuştum, ama nafileydi. Başımı salladım. "Olur."

Siyah yazmayı başıma geçirdim. Kolunu hafifçe kırdığında, ben de ona uyarak koluna girdim. Ve beraber ilerlemeye başladık. Mezarların önünden bir bir geçerken, Cengiz'in adımları yavaşladı. En sonunda durdu.

Onun baktığı yere baktığımda, kaşlarımı çattım. Anlamamıştım ne olduğunu. "Ne oldu?"

"Gel, biz ilerlemeye devam edelim."

Git gide onun baktığı yere yaklaştığımızda,  mezar taşındaki yazıyı okudum ve dizlerimin bağı, o anda çözülüverdi.

Melek Karataş.

Gökyüzüm SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin